Bir insanın karakterini bağımsızlık kavramı ile irtibatlandırması tarih boyunca görülmüş bir şey değildir. Atatürk’ün hayatını ve kurduğu devletin oturtulduğu temel ilkeleri incelediğinizde, kişisel karakterini irtibatlandırdığı “bağımsızlık” kavramının bütün hayatını ve devlet felsefesini de kuşattığı görülecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin İzmir İktisat Kongresi’nde temeli atılan ekonomik politikalarının temelinde “bağımsızlık” vardır. Türkiye Cumhuriyetinin 1923’te şekillendirdiği dış politika anlayışı “bağımsızlık” üzerine kuruludur. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli eğitim politikalarının temelinde bağımsızlık vardır. “Atatürk Cumhuriyetinin” temeli bağımsızlıkla yoğrulmuştur. Atatürk, kendi karakterini tanımladığı bağımsızlık ifadesini devletin kimliğine de atfederek, insan-devlet tanımına muazzam bir bakış açısı kazandırmıştır. Ama olayın bir başka yönü daha vardır. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün dolaylı olarak altını çizmeye çalıştığı bir diğer gerçek de şudur: “Bağımsızlık Müslüman’ın karakteridir!” Müslümanlık ve bağımsızlık kavramları o kadar iç içe ve birbirine entegre olmuştur ki, bir Müslüman’ın hayatında, imanında, ibadetinde, siyasetinde bunun dışına çıkması aslında mensup olduğu dine karşı bir isyandır. Müslüman, özgür yani bağımsız olmazsa, köle olursa, esir olursa, yapması gereken birçok ibadeti, “fıkhen” yapamayacak bir duruma gelir. Mesele “keşke Yunan gelseydi, keşke İngiliz gelseydi” diyenlerin dediği olsaydı namaz kılmanız, oruç tutmanız, hacca gitmeniz, zekât vermeniz, işgalci güçlerin izin ve iradesine tabi olacaktı. İşgalciler izin verdiği ölçüde İslam’ı yaşayacaktınız. Bunun örnekleri pek çoktur: Osmanlı’nın kaybettiği Afrika toprakları arasında yer alan Moritanya, Fransızların eline geçtiğinde ilginç bir olay yaşanır. Fransız sözmürge güçleri, savaş günlerinde kılınan “korku namazını”, 4 rekâttan 2 rekâta indirerek kılan Şeyh Hamaullah Efendi’yi sorguya alırlar ve “namazın rekâtını azaltmaktaki amacın nedir” diye sorgularlar. Hamaullah Efendi şu cevabı verir: “Fransızlar kaç rekât namaz kılmamızı emrediyor, söyleyin de ona göre kılalım.” (Ahmet Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi Yayınları) Keşke Yunan galip gelse, keşke İngiliz galip gelse diye hararetle nutuklar atanlar aslında İslam’ın ruhuna aykırı hareket ediyorlar ve namazın da ezanın da “gâvurun” iznine göre şekillendiği bir İslam’ın özlemini çekiyorlar. Bir Müslüman hangi makam ve mevkide olursa olsun, “bağımsızlık onun karakteri olmalıdır.” Bugün Amerika’nın esiri olan İslam coğrafyası ülkelerinin içine düştüğü felaket ve kan deryasının sebebi budur. Bugün bütün kaynaklarını Batının sömürgesi yapan İslam dünyasının derin mağduriyet ve mağlubiyetinin sebebi budur. Bugün bir türlü gerçek kimliğine kavuşamayan ve ne yandan rüzgâr gelirse o yana savrulan, gâh küreselci, gâh AB’ci, gâh Amerikancı olan Müslüman taifesinin yaşadığı bunca sorunun temelinde bu vardır. Dolayısıyla bütün Müslümanlar ve İslam dünyası, Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” çizgisine gelmelidir. Yoksa “harabat” devam edecektir.
Muharrem Bayraktar
Yeni Mesaj Gazetesi Başyazarı
(Kilis Postası Haber Merkezi)