“Gerçek mânâda kul olanlar yalnızca Allah için kalkar, oturur, konuşur, her şeyi O’ndan alır ve yalnız O’na bakarlar. Gözlerini Allah için kapatırlar. Böylece O’nunla görür, O’nunla işitir, O’nunla konuşur, O’nunla tutar ve O’nunla yürür bir hale gelirler İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:“Bütün derdi yeme ve içme olan bir kimsenin Allah’ı sevdiğini söylemesi yalandır. Bunun gibi cennet nimetlerini düşünen, onlarla meşgul olan kişi de sevgisinde yalancıdır.Gerçek mânâda kul olanlar yalnızca Allah için kalkar, oturur, konuşur, her şeyi O’ndan alır ve yalnız O’na bakarlar. Gözlerini Allah için kapatırlar. Böylece O’nunla görür, O’nunla işitir, O’nunla konuşur, O’nunla tutar ve O’nunla yürür bir hale gelirler. Bu durum bir kudsî hadiste şöyle ifade edilmiştir: ‘Ben bir kulumu sevdiğim zaman onun kulağı, gözü, eli ve ayağı olurum. Kulum Benimle duyar, Benimle görür, Benimle tutar, Benimle yürür.’Allah Teâlâ, diğer insanlara vaad ettiği birtakım şeyleri bu kullarına peşinen vermiştir. Başkalarına gaib olan şeyi onlara ayan beyan göstermiştir. Diğerleri, bir köşeye serilmiş bulunan seccadeleri üzerindeyken, onlar şarkta, garpta, arş ve terstedirler. Bedenleriyle olmasa da sırlarıyla maddî âlemi aşmışlar, Hak Teâlâ’yı gözleriyle olmasa da sırlarıyla görmüşlerdir. Onlar Hakk’ın güzide kulları ve kâinatın yaratılış sebebidirler. Halk onların bereketi sayesinde rızka kavuşur, onların duaları ile nice şeyler yaratılır. Onlar, sadece Allah’a kulluk eder, sırf O’nun birliğini ikrar ve ilân ederler. Bu güzide insanlara ve onlara tâbi olanlara ne mutlu!Cenâb-ı Hak, onların bu halini överek peygamberine şöyle buyuruyor: ‘Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesabından Sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Dikkat et, onları üzersen zalimlerden olursun.’ (76 En’âm 6/52).***Bana, “İrade nedir?” diye soracak olursan, cevabım şu olur:İrade, kalbi, âlemlerin rabbi olan Allah’ın sevgisine, rızasına, isteğine bağlamak; malı mülkü terk edip fâni ve helak edici şeylere hükmetmek; rahatı terk etmek, mubah şeylerden yüz çevirmek; Allah’ı arzulamak ve O’nun muhabbet ateşinde yanmaktır.Bir pervanenin bile kendini mum ışığında yaktığını görmüyor musun? Miskin bir pervane bile kendini ateşe atıp yakıyor da bu yanıştan bir hayat umuyor. O küçücük haliyle, canını sevgilisinin kollarına atıp feda ediyor da sen, üstün bir varlık olarak, mükemmel bir sevgili için nefsini harcamakta, varlığını ona armağan etmekte tereddüt ediyorsun. Sonsuza kadar bu fâni dünyada yaşayacağını mı zannediyorsun! O küçücük pervane tüm varlığını sevgilinin ateşinde yakarak yeni bir hayata doğacağını biliyor da, sen yücelerden gelen, ‘Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. Onlar diridirler’ (77 Âl-i İmrân 3/169) sesini duymana rağmen hâlâ duraklamaktasın.Bu gibi insanlar, iradelerinde sadık olmayan, yalancı kimselerdir. Onların hakiki (manevî) lezzetlerden hiçbir nasibi yoktur.”