" HAYAT ESİNTİLERİ" Romanımdan.
17 yıldan beri ilk defa ailemden ayrı geçirdiğim buruk bir
Kurban Bayramının ilk günü bitivermişti.
Akşam yemeğinden sonra evime çıktık abimle. Abim yorgun
olduğu İçin erkenden uyudu. Ben de teneke sobamda çatırdayarak yanan odunların ateşinin
ve karın aydınlattığı odamda yatağıma uzanarak hüzünlü gurbet temalı bir şiir
yazdım.
Yazdığım sayfalar dolusu şiiri kim bilir kaç defa yırtıp
attım. Sonra da onları sobada yaktım. Şu son dört gün içinde yaşadıklarımı
gözlerim kapalı olarak, film şeridi gibi gözümün önünden geçiriyordum.
4 gün önce askerden terhis olan abim yanıma geliyor... Ertesi
günü Kurban Bayramına ve Bayramı müteakip sömestr tatiline birlikte memleketim
olan Kilis‘e gitmek üzere yola çıkacağınız gün kar daha da yoğunlaşıyor. Umudum
iyice yok oluyor Abime bu havada yola çıkmanız imkânsız diyorum.
Lakin O asla gitmekten vazgeçmiyor. Sonunda gidebiliriz
sanarak Ahmet Abi ‘ nin traktörünün
römorkunun üstünde yola koyuluyoruz. Köyü 10 Km. gitmeden traktör Tohma Çayı'
nın bitiminde dağın eteklerinde kara saplanıyor. O tipide tam 9 saat dağda kalıyoruz...
Ahmet Abi' nin karları eşeleyerek bir ağılı buluşu, ağıla
sığınmamız, ağılda çobanların bıraktıkları birkaç çalı çırpı ile ateş
yaktığımız, soğuktan artık soğuğu hissetmeyen ellerimizi ateşe uzattığımızda
vücudumda bir karıncalanma ile oraya yığılıp kalışım... (donmuş ve baygın olarak ölümle yaşam arasındaki
sınırda Hulusi Ağa' nın evine getirilişim, köylülerin beni ayıltmak için
çabaları, köyde benden iki yıl önce öğretmenlik yapmış, köye misafir olarak
gelen Müslüm Öğretmen' in talimatları
ile köydeki kadınların beni kar ile ovarak hayata döndürmek için
uğraşmaları, kendime geleyim diye sille
tokat vurmaları, öldüm sanarak başımda ağıtlar yakarak ağlayışları, vücudu bana
göre kara ve soğuğa daha dayanaklı olan abimin yarı baygın oluşu dışında
kadarki yaşadıklarımı ) her şeyi hatırlıyorum.
Üzerimden bir kamyon geçmiş gibi takatsiz halde iki gün
yataktan çıkmayışım, halen yağmakta olan karın bitip tükenmeyişi... sonunda...
memlekete gidemeyişim, bayramda karın tutsağı olarak köyde kalışımız...
İşte sonuçta yine kördeyim. Bayramın 2. günü... Horoz
sesleri ile gözümü açıyorum. Camdan dışarı bakıyorum. Kar kesilmiş ne güzel... Pırıl pırıl Güneş ışıkları yerlerdeki,
evlerin çatılarındaki karların üzerine yansımış, göz alıcı kar aydınlığı
gözlerimi kamaştırıyordu. Kapının önündeki karları kürekle temizleyen Ali Amca'
ya seslendim:
- Günaydın Ali Amca... Nasılsın? Yollar açılmış mı, giden gelen var mı Darende
‘ye?
“ Yok hoca... daha
giden de yok, gelen de... yollar kapalı. Belediye duz serpmeden de goley goley açılmaz gayrı."
Umutsuzca camı kapattım. Abim sobayı yaktı. Kahvaltımızı
yaptık. Ev sahiplerine daha fazla yük olmak istemiyordum. Öğrencilerim bugün
annelerinin benimle bayramlaşmaya geleceklerini söylemişlerdi. Misafirlerime
ikram için bir şeyler hazırlamam gerekti. İki tepsi kek çırparak ev
sahiplerinin kuzine fırınına sürdüm. Koca bir kazan patatesi haşlayıp bir tepsi
de patates salatası yaptım. Arkadaşım Döndü de bir tepsi kömbe yapmıştı sağ olsun.
Öğlen saatlerine yakın kapım çalındı..20-25 kişi bayan
velilerim geldiler… Kiminin elinde et, kiminin elinde bir çıkın yufka ekmek,
kiminin bir sitil yoğurt, kiminin süt, kiminin tereyağ, kiminin elinde bir
torba kuru kayısı...
Bayramlaştık. Ayşe teyze' yi de çağırdım. Nuriye ve gelen
velilerimin genç kızları çay dağıttılar.
Bir çoğu da benden kek tarifi aldılar.
Bir ara Hatice Teyze : - “ Hoca yarın düğünümüz başlıyor.. geleceksin
değil mi düğünümüze? Dedi.
Bizim çocuklar sana okuntu getirdiler değil mi?
-Getirdiler sağolun, Ayşe Teyzeye’ de getirdiler. Birlikte
kısmet olursa, yollar açılmaz da
gidemezsen gelirim Hatice Teyze.
“ Daha 3-4 günece açılmaz... gelirsin, gelirsin... “ dedi.
İçimden : - Eyvah
! yine kaldım buralarda...! Diye geçirirken,
- Tabii, gelirim dedim.
İçlerinde torununu okuttuğum, köyün ağasının hanımı Zöhre
Teyze ,
“ Bak hoca... evde
yalnız oturma, bizlere de gel..
-Gelirim, sağolun, ayaklarınıza sağlık. Hediyeleriniz için teşekkür ederim. Zahmet
etmişsiniz.. hiç gerek yoktu dedim.
“ Olur mu? Bizde adettendir.
Onları yolcu ettikten sonra velilerimin hediyelerini ev
sahiplerine indirdim. O kadar yiyeceği ben tek başıma nasıl yiyecektim? Hem kim
bilir belki de yollar açılır gidebilirdim de... Böyle bir ihtimale kendimi
inandırmaya çalışıyordum ama, imkansız olduğunu da biliyor, hissediyordum.
Biraz dinlenmek için yukarı evime çıktım. Düşünüyordum bir yandan tabakları ve
bardakları toparlarken köyde kalışım, köy halkının beni benimseyip sevmelerini,
bana ne kadar değer verdiklerini anlamamı sağlamıştı. ve... çok mutluydum...
Her şeye rağmen!
Birden TSM den çok sevdiğim bir şarkı geldi aklıma...
Bu şarkıyı daha 6 ay önce mezuniyet gecemizde Müzik hocamız Rahmetli
Sünel Kalyoncu’ nun çaldığı piyano eşliğinde söylemiştim... Sanki başıma
gelecekleri bilmişim gibi!
Şarkının sözleri şöyleydi:
GURBET O KADAR ACI Kİ,
NE VARSA İÇİNDE...
HERŞEY BANA YABANCI,
HER ŞEYBAŞKA BİÇİMDE...
NE BİR ARZUM, NE EMELİM,
YARALANMIŞ BİR ELİM!
BEN GURBETTE DEĞİLİM!
GURBET BENİM İÇİMDE!
Ayser Masmanacı Beşoğlu.