Eskiden bir başkaydı bizim yörelerimizde 1 Mayıs’lar...Bahar Bayramı idi adı. Bahar’ın gelişi kırlarda , mesire yerlerinde ve piknik sofralarında kutlanırdı. İnsanlar o gün aileleriyle, eş ve dostları ile Akpınar ' a , Beşenli köprü başına, Tahtalı Barajı’ na sahraya giderlerdi .
Anlatacağım bu öykü iki ailenin 1 Mayıs Günü aralarında geçen , yaşanmış bir öyküdür.
Elif ile Halil 70 li yıllarında görücü usuli ile nişanlanmışlardır. Halil görevi gereği nişanlandıktan iki gün sonra işine, Adana' ya döner. İki nişanlı birbirini sadece iki kez görmüşlerdir. Kız istemede... ve nişan gecesi...
Kış geçer, 1 Mayıs gelir. Oğlan evinden kız evine büyük bir minübüs gönderilir. Kızın dayısıgil, teyzesigil, amcasıgil hatta yakın konu komşusu cumhur camaat haydiiii.. Minübüs ile Tahtalı Barajı' na...
Bu arada oğlanın annesi ve kızkardeşleri akşamdan hazırladıkları dolmaları, börekleri, çiğköftelik malzemeleri, kebap yapılacak terbiyelenmiş koca bir leğen eti, salata malzemelerini , çiğ kadayıf ve kaymağı
Pikapın arkasına yerleştirler. Hatta kayınvalide Asiye hanım, orada gelinin boynuna takacağı altın kolyeyi evde unutmamak için akşamdan koyduğu bez kesenin içine koyup göğsüne saklar...
İki aile piknik yerinde belirttikleri saatte buluşurlar. Kız evi önceden gelmiştir. Herkes açkısını açar ve yerlerine yerleşirler. Adetlerimiz gereği nişanlı gelin kız nişanlısının tarafından gelen büyüklerin ellerini öper. İki dünür ve misafirler birbirleri ile selamlaşır. Ama nişanlı gelin, oğlan evinden gelen büyüklere hoşgeldin etmez. Akrabalarından akranları ile bir ağacın altında sohbetlerine ve anlamsız kahkahalarına devam ederler. Asiye Hanım bu duruma biraz bozulmuştur
ama belli etmemeğe çalışır.
Bir süre sonra herkes yere açtığı yer sofrasına kahvaltılık malzemelerini çıkartır dizerler. Yer ocaklarında ve gazocaklarında çinko çaydanlıklarda mis gibi kaçak çayını demlemeye başlarlar.
Herkes birbirine hazırladıkları böreklerden, kahvaltılıklarından ikram eder, güle söyleye kahvaltılarını yaparlar. Gençler barajdan balık yakalamaya baraja indiklerinde kızlar da baraj kıyısında birbirlerine su atarak eğlenirler. Dizi ağrıyan ve şişmanlıktan yerlerinden kalkamayan kadınlar da ayaklarını uzatarak oturdukları yerde çerez yiyerek başlarlar onu bunu anlatmaya.Dedikodu mu ? Haşaaa ! Hattıuç bacı gelinin beceriksizliğini anlatırken, o susmadan, Kısacık Emine komşunun kızını keser ( yermeye başlar ) Arada bir de
“ Be’ kele anam çerez yimeden dilimi z damağımız birbirine yapıştı... Hele Kele şurdan bir bardak boyam (meyam) şerbeti verinde billokma içek ! “
Oradan Kellüşgilin Hetçe :
“ çay içen var mı ? Bir demlik çay demledik kimse içmedi... nezanım( güzelim) kaçacak çay arıya gidici ( tadı kaçacak) için bari kele.. “
Oğlan tarafından büyük görümce anasına sorar :
“ Kız anne , bu gelin niye gelip elimizi öpmedi ?
Kaynana:
"Neblim, şişekalasıca ( beddua ) daha şimdiden bizi hesaaba almor.
" Amman .. bizim bu gelinden çekeceğimiz var ane haaaa !!!
- Hös ( sus ) anam hös ! Ele güne karşı .. söze heneğe ( lafa) yüreğim , sevdam yok ! Kimseye bir henek söyleme zere.(zira)
Kız evinden gelinin halası, kızın anasına sorar :
“ Kele Güllü, kaynana kıza 1 Mayıs hediyesi ne dakıcı Ecebem ? ( acaba )
Artık yavaş yavaş akşam yaklaşmaya başlamıştır . Akşam yemeği hazırlıkları başlar . Oğlan evi bir kocaman leğen etleri şişlere saplamaya koyulurlar. Diğer taraftan damadın teyzeleri mangaldaki kömürleri yakmaya çalışırlar.. Bu işler her ne kadar erkek işi olsa da, dumandan gözlerinden yaş aka aka ha bire ellerindeki karton parçasıyla mangaldaki kömürleri tutuşturmaya çalışırlar.. ortanca görümce söylenmeye başlar :
"Aman anamın densizliği .. . Ne gereği vardı bu 1 Mayıs'ın? şu halımıza bak hele.. dumandan gözüm çıktı bin ciza vere!
( bin kere cezasını versin) . Küçüğü :
" Heee onlar kıçlarını yere koyup oturollar biz eşşek kimi çalışoruk hele bak ! Kaynana kızlarına kızgın kızgın bakıp :
- Diliniz dilaltı ola bes !!! hösün(susun) dorum !
( diliniz lal olsun)
Kızın amcası da mangalın üstünde çiy kadayıfları sade yağ ile kavurur. Kaymaklı künefeyi hazırlamaya başlar.. Kaynana ordan geçen nişanlı gelini yanına çağırır.
" Hele gel Emine sen de şu kestelde ( Çeşmede ) şu hesleri ( marolları )
yuyun kızım acık !
Gelin birden kaşlarını çatarak :
" Ben hes mes yıkayamam, tırnakların kırılır !
Kaynana kızlarının yanında donar kalır.
Yemekler yenir. herkes yendiğinin tadını çıkartırken, yemekler sinirlenen kaynanaya ve görünceye zehir zıkkım olur.
Etraf toparlanıp Kilis' e dönmek İçin hazırlanırlarken herkes kaynananın geline takacağı hediyeyi merak eder.
Kaynana yavaşça geline yaklaşır ve koynundan çıkardığı kolyeyi gelinin boynuna takar.
Kolye altından yapılmış bütün altın büyüklüğündedir. Gelin elini uzatır kolyenin zincirini tutarak hediyeye bakmak ister. Tam o sırada teyzesinin kızı kalp şeklindeki kolyeyi açar . Kalp tek gözlüdür. Kaynananın karşısına geçer :
-Bu kalp iki taraflı değil. Adet kalbin bir tarafında kızın, öbür tarafında oğlanın resimi konur ! Be’ bu ne gereksiz bir kalp ! Beyle hediye mi olur?
Kaynana gene donar kalır. Gelin de başını öteki tarafa çevirir yine kaşlarını çatar.
Herkes arabaya biner evlerine gelirler. Kaynana eve gelir gelmez eline telefonu alır ve oğlunu arar. Gelinle nişanı bozacağını söyler. “Siz nasıl isterseniz der oğlan. Siz buldunuz, siz dönüyorsunuz.
Ertesi günü kaynana bacılarını alır kız evine gider kendilerine ait takı ve hediyeleri, alınan diğer eşyaların hepsini toparlayarak taksiye koyar eve gelirler. Gelin evde yoktur.
1 MAYIS ‘ ta sadece iki kere birbirini görüp haberleri olmadan nişanlanan , ve birbirlerinden yine haberleri olmadan nişanları bozulan iki gencin ayrılış öyküsüdür !
AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU
Eğitimci şair ve yazar
BARIŞ VE KARDEŞLİĞİN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ,
EMEĞİN KARŞILIĞINI BULDUĞU,
TÜRKİYE VE DÜNYA ÖZLEMİ İLE 1 MAYIS İŞÇİ EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN...