Tarihi potansiyeli birçok şehre fark atacak noktada olan Kilis’te, camilerin, eski konakların ve de evlerin restore edilmesi bu tarihi zenginliğin geç de olsa farkına varıldığına işaret ediyor.
“Keşke daha önce…” diyerek devam edelim çünkü Kilis’in tarihi dokusunun geçen zaman içinde çokça tahrip edildiğini, hanların, kervansarayların yıkıldığını biz görmemiş olsak bile büyüklerimizden duyuyoruz.
1991 yılında ilk kez Mardin’e gittiğimde, şehrin Kilis’e olan benzerliği beni şaşırtmıştı. Dar sokakları ve eski taş binaları, pasajları ile Kilis’i andırıyordu ancak bir farkla ki; Kilis’ten daha fazla tarihi dokusu korunmuş, eski binalar yıkılmamıştı.
Biz galiba o treni kaçırdık. Ancak her şey sona ermiş de değil! Son yıllarda yapılan restorasyonlar sevindirici elbette! Eskiden çocukluğumuzun geçtiği evlerin ne kadar kullanışlı ve bir o kadar da güzel olduğunu yeni nesil görürken, bizler de hatırladık.
Ancak bu tarihi deformasyonu düzeltmek bir hayli zaman ve paraya olacaktır. Kilis’in eşsiz tarihini, güzelliklerini ve değerlerini bir gelir kaynağı haline getirmenin yolunun ise, turizmden geçtiğini hepimiz biliyoruz.
Pasajlarımızın ününün bütün Türkiye’ye yayıldığı o günleri herkes hasretle yad ederken, artık sınırdan ticaret yeteneğini kaybetmiş bir şehri kurtarmanın pek az yolu kaldı.
Kilis’e artık özellikle hafta sonları yakın illerden daha fazla yerli turist gelmeye başladı. Cumhuriyet Caddesi Pazar günleri normal günlerden daha aktif ve iğne atsanız yere düşmüyor. Bu hafta sonu turizmi ile ekonomik girdilerini artıran Türkiye’de o kadar çok şehir var ki, Kilis neden bunlardan biri olmasın.
Ancak bunun başarılması daha önce de söz ettiğimiz gibi, Kilis'in tarihi dokusunun korunup geliştirilmesi, insanların sadece Kilis'te bulabileceği doğal ürünlerin ön plana çıkarılması ve herkesin ortak çabası ile mümkün olacaktır.