Benim yaşım 30ları aştı ve 35e doğru gidiyor. Çocukluk ve delikanlı gençlik yıllarımızı saymazsak, aklımızın memleket meselelerine yettiği zaman dilimi 1015 yıl kadar eder. Ben şahsen bu zaman diliminde, Kilisin dişe dokunur bir gelişimine şahit olmadım. Hangi çerçeveden bakarsanız bakın bu böyledir.
Yerel basında yaşları ve tecrübeleri benden çok olan ağabeylerimizin, Kilisin sorunları ile ilgili yazdıkları sitemkâr ve aynı zamanda dertli yazılarını okuma fırsatım oldu. Temelde söylenen sözler, değinilen konular farklı gibi görünse de hepsi tek bir ortak payda da birleşiyordu. Kilisin bir çıkmaz sokak olmaktan kurtulamayışı ve birçok sorununun çözümsüz kaldığı hatırlatılıyordu.
Yıllardır süregelen bu vahim durum karşısında, insanın aklını olmaz türlü sorular kemirip duruyor. Belki de cevabı alınması gereken en önemli soru şudur: Bir türlü gelişim sağlayamayan Kilisin içinde olduğu bu durum en çok kimlerin işine yarıyor?
En az emsalleri kadar veya emsallerinden de fazla gelişime yatkın potansiyeli bünyesinde barındırmasına rağmen, bir şehrin ilerleme gösterememesi, akıllarda bu tür soruların oluşmasına zemin hazırlıyor. Bu işte bir yanlışlık var diyorsunuz ister istemez. Uzun zamandır süregelen problemlerin meydana getirdiği tahribatı gördüğünüzde ise içiniz burkuluyor. Yukarıda sorduğumuz sorunun cevabını birçok kişi zorlanmadan bulabilir aslında. Kimin ekmeğine yağ sürüyorsa bu durum, odur bu işin müsebbibi!
Kilisin geçmişten bu yana süregelen bu problemlerinin hangi kayıplara neden olduğu düşünüldüğünde, kabarık bir liste karşınıza çıkar. Birçok şeyin üstünde tuttukları ve yürekten bağlı oldukları memleketlerini geride bırakmak zorunda kalmış birçok Kilisli tanıyorum. Hasretleri o kadar büyük ki! Tarifi mümkün değil. Onlarda arada bir fırsat buldukça geldikleri memleketlerinde, bıraktıkları günlerdeki sıkıntıların mevcudiyetinin halen sürmekte olduğunu gördüklerinde, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. En ufak bir kıvılcım görseler belki, hiç düşünmeden kesin dönüş yapacaklar, özlemini çektikleri memleketlerine.
Ömrümüzü geçirdiğimiz bu şehrin sorunları büyük olmasına büyük belki ama, asla çözümsüz değil. Yazımın başında da değindiğim gibi, çözüm için ne malzeme gerekli ise, o Kiliste var. Yeterli gayret sarf edilir ve samimiyetle sorunların üstüne gidilirse, halledilmeyecek hiçbir şey yoktur. Elbette bunları sona erdirecek, kişi ve kişilerin iyi seçilmesi, işlerinin ehli olmaları şarttır. Eğer bu sağlanmazsa Kilis, aynı çıkmaz sokak kaderini belki bir 30 yıl belki de daha fazla bir süre yaşamaya devam edecektir. Sıkıntılar bitmeyecek, yüzeysel ve göstermelik olarak ortaya konulan icraatların, yaraların daha da büyümesine neden olduğu görülecektir.
Kilisi seven ve bu şehre gönül veren herkes, sığlaşmış düşüncelerinden, saplantılarından, gereksiz sevdalarından bir an önce kurtulmalıdır. Her zaman söylendiği üzere başını iki elinin arasına alıp tercihlerinin doğruluğunu, yaptıklarının sonuçlarını düşünüp, bir sonraki adımda nasıl hareket etmesi gerektiğinin ayrımına varmak zorundadır. Yoksa yıllar sonra bizlerin çocukları da, aynı bizim kaleme aldığımız yazılar yazıyor olacaklar!
Selim BAYTÜRKMEN