Dünyaya hızla yayılan kriz, arkasında büyük hasarlar bırakarak ilerleyişini sürdürüyor. Nerede ve ne zaman duracağı ve tahribatının boyutları hararetle tartışılırken, hükümetler ekonomilerini kurtarmak için, içinde milyar dolarlar olan paketleri devreye sokuyor ve bugüne dek müdahale etmedikleri alanlara giriyorlar. Yabancı siyasiler ister kamu ister özel olsun, kurum ve şirketlerini batıştan kurtarmanın yollarını arıyorlar.
Türkiyede ise durum, biraz değil çok farklı bir görüntü arz ediyor. Öncelikle mevcut siyasiler ülkede yıllardır bir ekonomik kriz yaşandığını ve giderek durumun daha da kötüleştiğini kabul bile etmiyorlar. Hatta daha da ileri giderek, dünyanın içine düştüğü tarihi krizin, Türkiyeyi çok fazla etkilemeyeceğini dillendirerek, gereksiz bir kahramanlığa soyunuyorlar. Birçok ülkenin ayakta tutmak için bütün olanaklarını seferber ettiği kamu kuruluşları, biz de çok makul fiyatlara özelleştiriliyor. Ekonominin can damarı olan ihracat sektöründe, sürekli değişen döviz kurları, ABne verilen niyet mektupları ve yükselen üretim maliyetleri nedeniyle dar boğaza girilirken, cari açık rekor düzeylere fırlıyor. Kısaca korunması ve kollanması gereken zenginliklerimizin, siyasilerin yanlış ve gerçek dışı kabullenişleri nedeniyle, elimizin altından kayıp gidişini izlemek zorunda kalıyoruz.
Yıllardır çok az ağız tarafından dillendirilen ve nadir kalemler aracılığı ile halka yansıtılmaya çalışılan bu olumsuz manzaranın, giderek daha fazla ağız ve kalem vasıtasıyla aktarılmaya başlandığı gerçeği göz önüne alındığında, içinde bulunduğumuz durumun vahameti ve ne kadar geniş bir alana yayıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
Gerçeği yansıtan ve ülkenin durumunu bütün çıplaklığı ile ortaya koyan haberlerin artması ile birlikte, siyasilerin başarısızlıklarını bahaneler ardına gizlemeye çalışmaktan öteye geçemediklerini görüyoruz. Sorunlar ve sıkıntılar gündeme getirildiğinde, hep bir bahane hatırlama becerisine sahip bu insanların, önlem ve tedbir almaktan çok uzak bir mantıkla olaylara yaklaşmaları nedeniyle, kayıplarımız her geçen gün artıyor. Sonu gelmeyen bu bahanelerin, olumsuzlukların üstünü örtmesinin mümkün olmadığı, böyle bir anlayışla ülkeyi bir noktaya getirmenin de imkânsız olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Oysa ülkemizde siyasi iktidarın mevcut durumu, herhangi bir icraatı hiçbir engele takılmadan yapabilmeye gayet müsaittir. Artık halkın bu tür bahane ve anlamsız gerekçelerle kandırılamayacağını herkesin bilmesi gerekir. Sessiz ve sakin bir hal içerisinde bu bahaneleri dinleyen vatandaşlarımızın, midesinin bulanmaya başladığının kaç kişi farkında acaba?
Hayatını krizlerle mücadele ederek geçiren, yıpranan insanların, bütün enerjilerinin tükendiği acı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Hali hazırda yaşanan ve dünyayı sarsan kriz karşısında, Bize bir şey olmaz mantığıyla hareket etmenin bedelini kim ödeyecek? Bütün bu gelişmelere, böyle sığ bir siyaset anlayışıyla yaklaşmak, milletimizin ödeyeceği bedeli daha arttıracaktır. Geçmişten günümüze yaşanan büyüklü küçüklü krizlerde, Türkiye, ABDnin Lehman Brothersı gibi birçok sermaye kuruluşunu, bankasını, şirketini kaybetmedi mi? Bu çöken devlerin molozları altında hep insanımız ezilmedi mi?
Şimdilerde kriz gündemiyle çok meşgul olanlar, 2009 yılının yine bazı neden ve sebeplerden dolayı Türkiyede durgun geçeceği uyarısında bulunuyorlar. Eee yeter artık, kusmak üzereyiz.
Selim BAYTÜRKMEN