Fikir adamları ve model sahibi insanlar, yaşadıkları toplumun-coğrafyanın-kültürün şartlarında ortaya çıkar ve eserlerinde bunların yansıması görülür.
Hemen her alanda olduğu gibi, iktisat alanında ortaya çıkan fikir akımları ve modellerde de durum değişmez. Liberal, neo-liberal ve sosyalist akımlar, söz konusu fikirleri ortaya atan insanların kültürü ve coğrafyası ile örtüşmektedir.
Örneğin 1. Dünya Savaşı sonrası ve 1929 ekonomik krizinde başlayan ekonomik sorunlar, sosyal yapıları zorlarken sorunlara çare üreten bilim insanları ön plana çıkmıştır. Bunların içinde belki de en etkili olanı John Maynard Keynes'dir (1883-1946). O yıllarda İngiltere'de yaşanan sürekli işsizlik Keynes'in fikirlerinde etkili olmuştur. Gelin, fikirleri halen tartışılan, uzun bir müddet uygulanan Keynes' e ve fikirlerine biraz yakından bakalım.
Keynes, doğduğu İngiltere–Cambridge'in olanaklarına paralel olarak ciddi bir eğitim almış ve 1911-1937 yılları arasında Cambridge Üniversitesi'nde ekonomi dersleri vermiş; 1942'de Lord unvanı alarak Lordlar Kamarasına alınmıştır. Kendi adına bir yatırım şirketi kurup, yönetmiştir. Keynes, 1936 yılında kısaca Genel Teori olarak bilinen kitabını yayınlamıştır. Bu kitabıyla klasik iktisatçıların öne sürdüğü teorileri kabul etmekle beraber, klasik istihdam teorisine karşı çıkmıştır. Klasikçilerin öne sürdüğü ekonominin kendiliğinden eski haline gelme görüşünü imkânsız bulmakta, devlet müdahalesini gerekli görmektedir (Wikipedia).
Dilerseniz Keynes'in diğer görüşlerine ve görüşlerine getirilen bazı eleştirilere maddeler halinde yer verelim. Takdir edersiniz, bir köşe yazısında, Keynes'in tüm fikirlerini aktarmamız mümkün değil. Sonuç itibariyle birçok makaleye ve kitaba konu olmuş bir teoriden bahsediyoruz. Keynes'e ve modeline getirilen eleştire detaylı olarak bakmak için Gülten Kazgan Hoca'nın (1999) kitabına bakılabilir.
Keynesyen Görüşün Esasları Nelerdir?
Keynes'in görüşlerinden bazıları şunlardır:
1. Borçlanma yolu ile büyük yatırımların finanse edilebileceğini savunmuştur. Ekonomik daralma dönemlerinde talep artırıcı açıkların tek finansman aracı olarak kamu borçlanmasını görmüştür. Borçlanmayı bir gelir kabul eden anlayışı, devletin ekonomik alana müdahalesini, yüksek oranda gerekli görmektedir. Ancak literatürde bu görüşü, bütçe açıklarının borçlanma yolu ile giderilmesi, borçların faizi ile birlikte giderek artmasına neden olacağından eleştiri almaktadır. Bu yükün, vergi yolu ile giderilmesi gerektiği de diğer bir eleştiri konusudur. (Şeker, 2006).
2. Harcama artışlarının, para miktarının arttırılması veya vergilerle veya piyasadan para çekilerek de karşılanabileceğini ifade etmiştir. (İslatince, 2017).
3. Gelir dağılımındaki eşitsizliği gidermek ve kriz geçtikten sonra mükelleflere peyder pey iade edilmek üzere "aşırı özel alım gücünü" zorunlu tasarruf adıyla "Genel Varlık Vergisi" olarak alınmasını önermiştir. (Pur, 2008).
4. Gelişmekte olan ülkelerin pek çok nedenle ekonomik yapılarında veya etkin büyüme süreçlerinde noksanlıklar olduğunu, bu noksanlıkların giderilmesi için dış borcun önemli ve etkisinin oldukça yüksek olduğunu ifade etmektedir. (Gürdal ve Yavuz, 2015). Yeri gelmişken ifade etmekte yarar var. Literatürde dış borçlanmanın ekonomik büyümeye etkisi, tartışmalı olsa da, çalışmaların büyük bir kısmında sonuç, yüksek dış borçlanmanın ekonomik büyümeye negatif etkisi olduğu yönündedir. (Çöğürcü ve Tuna, 2019).
5. Keynes'e göre, para sevgisi, ona göre iktisadi mekanizmanın itici gücüdür. Ancak sınırsız servet arayışı ya da para sevgisinin, amaç hâline gelmesi aynı zamanda çağımızın temel ahlaki problemidir (Kar, 2017).
6. Özellikle spekülatif amaçlı para talebinin artması nedeni ile ekonomilerde likidite bolluğuna rağmen, merkez bankalarının para politikalarının etkisiz kalabileceğini; ekonomiye böyle bir durumda devletin müdahale etmesini, yani kamu harcamalarını artırması gerektiğini savunmuştur. (Çolak, 2011),
7. Finansman açığının ya bankalar tarafından (kredi alınarak) ya da yeni tahvil ihracı (piyasadan borçlanma) yoluyla kapatılabileceğini ve paranın, kredinin üretim ve yatırım amacıyla firmalara verilmesi sonucu yaratıldığını savunmaktadır. (Işık, 2003).
Her ne kadar Keynes, klasik ve neo-klasik teorinin en önemli dayanak noktalarını eleştirse de, aslında liberal görüşten tam anlamıyla kopmamış, tersine bu çerçeve içinde liberalizme yeni bir yorum getirmiştir (Turan ve Öztürk, 2016).
Devletin iktisadi ve sosyal yaşama aktif bir şekilde müdahalesini gerekli gören Keynesyen Teori'nin dünya ekonomik bunalımının etkilerini hafifletmek için sunduğu öneriler gerek akademik ve gerekse siyasi platformlarda uzunca zamandır tartışılmıştır. Ne var ki, ekonomik koşulların zorlaması sonucu artan devlet müdahalesi, iktisadi ve sosyal yaşamda gözlenen değişim süreci içerisinde farklı boyutlar almış ve müdahalenin kapsamı gittikçe genişlemiştir. Keynesyen Teori'nin bu şekilde kullanımı, ekonomik hayatta çok ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. (Kökocak, 2005).
Keynesyen Teori Ne Getirmiştir?
Keynesyen Teori'nin, belki de günümüzü ilgilendiren en önemli sonucu, ekonomilerin ulusallıktan çıkarak küreselleşmeye değişimini önermesi ve buna bağlı olarak da IMF ve Dünya Bankası'nın kurulmasına öncülük etmesidir. (Pur, 2008). Yine de liberal anlayışın tıkandığı yerde (1930'larda) başlayan bu akım, zamanla evrime uğramış, eksiklikleri ortaya çıkmış ve günümüze kadar tartışılır olmuştur. Tüm bunlardan hareketle, Keynesyen Teori'nin, Klasik-Liberal Teori'den belki de tek farkı olan devlet müdahalesini iyi okumak gerekmektedir.
Keynesyen Teori'nin son 15 yılda gündeme tekrar gelmesinin en önemli nedeni, hem 2008 krizinde hem de günümüz pandemi ortamında, devletin talep artırıcı destek paketleri ve finansal sistemi regüle edici devlet müdahaleleri olmuştur. Malumunuz gelişmiş ve gelişmekte olan hemen her ülke, ekonomiye likitide–para enjekte ederek bu süreçten çıkmaya çalışmaktadır.
Burada sorulması gereken soru şudur: Devletlerin ekonomiye, trilyon dolarlarla müdahalesi, klasik liberal anlayışa %100 ters olmasına rağmen, neden tercih edilmektedir? Diğer bir ifade ile, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler", "ekonomi, kendi kendine dengeye gelir, devlet müdahalesine gerek yok" varsayımları altında, yaklaşık 200 yıldan bu tarafa uygulanmakta olan liberal anlayış iflas mı etti? Veya devletin ekonomiye müdahalesinin olumlu yansıması kime ve hangi yollarla olmalıdır?
Keynesyen Teorinin Milli Ekonomi Modeli ile hiçbir benzerliği yoktur
Devletin ekonomiye müdahalesi konusuna girmişken, bugünlerde gündemde olan veya ilişkilendirilmeye çalışılan Keynesyen Teori-Milli Ekonomi Modeli (MEM) farkına girelim.
Malumunuz, MEM, 2005 yılında Prof. Dr. Haydar Baş tarafından kaleme alınan kitapla, literatüre girmiştir. Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var. Bence en önemli fark, MEM'in başlı başına bir model, Keynesyen Teori'nin ise, literatürde ifade edildiği şekilde yaklaşım-görüş-teori olmasıdır. Belki de bundan da önce, bu iki fikrin, iki farklı kültürdeki bilim insanları tarafından kaleme alınmasıdır. Sonuç itibariyle –rahmeti bol olsun- Baş, Türk-İslam kültürü; Keynes ise hıristiyan-batı kültürü ile yetişmiş bilim insanlarıdır.
Şimdi gelelim, MEM ile Keynesyen Teori'nin aralarındaki farklara. Dilerseniz maddeler halinde izah edelim:
1- Devlet müdahalesi ile, devletin bizzat ekonomide olması fikri aynı şey değildir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Keynesyen Teori'nin liberal ekonomik modelden belki de en temel farkı devlet müdahalesini savunmasıdır. Dikkat buyrun lütfen: Devlet müdahalesi. Peki, bunun altında hangi fikir yatmaktadır diye soracak olursanız, Keynesyen Teori'nin liberal modelin serbestliğinin getirdiği sorunlardan sonra ortaya atılmış olması yatmaktadır, derim.
Oysa MEM'de devlet müdahalesi değil devletin bizzat ekonomide olması fikri ön plana alınmaktadır. Devletin piyasaya müdahale etmesi ile piyasada olması farklı şeylerdir. Kaldı ki, Keynesyen Teori'de devletin ekonomiye müdahalesinin kime ve nasıl yansıdığı yukarıda ifade edilmiştir ve Teori'nin taraftar kaybetmesine neden olarak eleştirileri üzerine çekmektedir.
Keynesyen Teori'de devletin ekonomiye müdahalesi piyasa ve sermaye adına olumlu yansırken, MEM'de devletin ekonomide yer alması toplumun her kesimine olumlu yansır, dersek yanlış söylemiş olmayız.
2- MEM başlı başına bir model ve sistem, diğeri ise tabir yerinde ise, libaralizmin eksik kalan yerlerini tamamlamaya çalışan, literatüre girmiş adı ile bir yaklaşım-teoridir. Nasıl ki insan vücudu, solunum, dolaşım, sinir gibi alt sistemlerinden oluşuyorsa, MEM'de milli para, vergi, senyoraj gibi alt sistemlerden oluşmaktadır. Nasıl ki insan vücudundaki alt sistemlerden herhangi birinde bir sorun yaşandığında bütün sistem-insan sıkıntı yaşıyorsa, MEM'de de durum böyledir. MEM'in bir alt sistemini mesela çokça gündeme gelen milli para kuralını alıp da vergi kuralını almaz, uygulamazsanız MEM'den beklediğiniz yararı görmezsiniz,
3- MEM'in belki de liberal modelden ve dolayısı ile Keynesyen Teori'den en önemli farklarından birisi, paraya getirdiği bakış açısıdır. MEM, Teori'nin tersine, paranın belli ellerde stoklanmasına karşı çıkmakta ve bir anlamda parayı özgürleştirmektedir. MEM'de, imalat sanayiiden hizmet sektörüne ve çiftçiye kadar toplumun her kesimine, proje karşılığı faizsiz kredi öngörülmektedir.
4- Diğer önemli bir fark da, Keynesyen Teori'nin borçlanmayı, ekonomik büyümenin önemli bir argümanı olarak görmesi; oysa MEM'in borçlanma yerine senyoraj ve ülke yer altı ve yer üstü kaynaklarının devlet-millet ortaklığı ile işletilmesini öngörmesidir.
5- Keynesyen Teori, borçlanmaya ek olarak ihtiyaç duyulan finansmanın vergi ve diğer borçlanma araçları (tahvil gibi) yolu ile karşılanmasını öngörürken, MEM'in vergiye ve finansmana bakış açısı çok daha adilanedir,
Bu farkları çoğaltmak mümkündür ve bunların hepsini bir köşe yazısına sığdırmak da bir anlamda haksızlıktır. Çünkü MEM, 10 uluslararası kongre ve iki kitapla (MEM ve Sosyal Devlet – Milli Devlet) literatüre girmiş; yaklaşık 10 yıldır başta BRICS ülkeleri olmak üzere, çoğu ülke tarafından, özellikle dış ticarette milli para kullanımı ve vatandaşlık maaşı alt sistemleri uygulama alanı bulan bir model – sistemdir.
Yanlış anlaşılmasın, burada uzun yıllar uygulama alanı olan Keynesyen Teori'nin eksikliğini – yanlışlığını değil, bir hakkı teslim etmeye ve gözlemlediğimiz farkları izaha çalışıyoruz. Zaten MEM'in önceki teorilerle bir benzerliği olsaydı, özellikle Avrupa'dan katılan akademisyenler, bunu mutlaka dile getirilerdi. Oysa MEM, uluslararası kongrelere katılan birçok bilim insanının tasdik ettiği orijinal bir modeldir. Tabii gören gözlere…
Referanslar
1- Baş Haydar (2005) Milli Ekonomi Modeli,
2- Çolak Ömer Faruk (2011) Genel Teorinin 75. Yılında Keynes'in İktisadı Yine Gündemde, İktisat ve Toplum Dergisi,
3- Çöğürcü İclal ve Tuna Hatice (2019) Dış Borçlanma ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Üzerine Ampirik Bir Uygulama (1980-2017), Selçuk Ünv SBE Dergisi,
4- Gürdal Temel ve Yavuz Hakan (2015). Türkiye'de Dış Borçlanma-Ekonomik Büyüme İlişkisi: 1990-2013 Dönemi. Maliye Dergisi,
5- Işık Sayım (2003) Keynes Para Arzının Belirlenmesinde Bir Endojenist miydi? Ekonomik Yaklaşım Dergisi,
6- İslatince Hasan (2017) Para Arzı ve Enflasyon İlişkisi: Türkiye İçin Nedensellik Analizi (1988-2016)
7- Kar Bahar Baysal (2017) Keynes'te Kapitalizmin Ahlaki Eleştirisi, İş Ahlakı Dergisi
8- Kazgan Gülten (1999) İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi,
9- Kökkocak Kadir (2005) Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teroik Yaklaşımlar, Mevzuat Dergisi
10- Pur Hüseyin Perviz, Dünya Gazetesi, 06.12.2008 sayılı nüsha,
11- Şeker Murat (2006) Dış Borçlanmaya Teorik Bir Bakış ve Dış Borçların Ekonomik Etkileri, Sosyoekonomi dergisi,
12- Turan Zübeyir ve Öztürk Yusuf Kemal (2016) Keynes Sistemi ve Bekleyişlerin Sisteme Katkısı, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi.