Çakmak konu ile ilgili yaptığı basın açıklamasında şu cümlelere yer verdi: “Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadar öğretmenlerin ‘yalnızca eğitim ve öğretim işini gerçekleştiren teknik elemanlar’ değil, ‘öğrencilere ve topluma rol model olacak insanlar olarak görüldüğünü’ ifade etse de, Bakanlığın öğretmen yeterliliklerini belirlerken tıpkı bir ‘şirket yönetimi’ gibi davrandığı, öğretmenlik mesleğinin tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla ele aldığı görülebilir.
Bu nedenle, MEB’in hayata geçirmek istediği performans değerlendirme sistemi ile öğretmenlerin mesleki yeterlilikleri arasında somut bir ilişki veya bağ kurmak mümkün değildir. Öğretmenlerin gelişimi ve mesleki yeterliliklerinin sağlanmasının temel koşulu, onların yaptıkları işi anlamlı bulmalarına; mesleki özerkliğe sahip olmalarına; okul ikliminin sağlıklı, özgür ve demokratik olmasına bağlıdır. Bu temel özelliklerin olmadığı bir ortamda, eğitime ilişkin her soruna eğitim biliminin değil, iktidarın siyasal ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda yaklaşan bir anlayışla ,öğretmenlerin ve eğitimin niteliğinin artmasını beklemek mümkün değildir.
MEB’in iddia ettiği gibi ‘öğretmenlerin niteliğini arttırmak’ ve ‘mesleki yeterliliklerini ölçmek’ hedefi ile bütün öğretmenlerin dört yılda bir merkezi sınava tabi tutulması uygulamasını bağdaştırmak akılcı bir çalışma görünmemektedir. Böylesi bir uygulama ile ne öğretmenlerin niteliğini arttırılması, ne de mesleki yeterliliklerin objektif olarak değerlendirilmesi söz konusudur.
Performans değerlendirme sisteminde öğretmenlerin yaptıkları işin niteliğinden çok, yüksek performans notu alma hedefiyle bireysel değerlendirmeye tabi tutulması, okullarda herkesin birbirinin ‘rakibi’ olduğu düşüncesinin gelişmesine ve iş barışının bozulmasına neden olacaktır. Bu uygulama, okullarda görev yapan eğitim emekçileri ile diğer öğretmenler, okul yöneticileri, ilçe milli eğitim müdürlüğü, il milli eğitim müdürlüğü vb. ile ilişkilerde mutlak bağımlılığı (yaranma, tabi olma, hoş görünme vb.) daha da yaygınlaştıracaktır.
Kaldı ki bu sistem uygulanırsa, aynı işi yapanlar arasında derin eşitsizlikler oluşacak ve bunun doğal sonucu olarak okullarda iş barışı tamamen bozulacak, eğitim ortamı bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Yapılacak değerlendirmeler sonucunda hizmet puanlarının hesaplanmasında oluşacak eşitsizlik tayin hakkının kullanımı dahil, pek çok alanda yeni mağduriyetler yaratma potansiyeline sahiptir.
Böylesi bir uygulama, öğretmenin iktidara, işverene olan bağımlılığını artıracak; iş güvencesinin sürekli tehdit altında olmasından dolayı, öğretmenlerin istenilen ve belirlenen rolleri oynamak zorunda bırakılmasına neden olacaktır. Amaçlanan kamusal bir hizmet olarak eğitimi üreten, kamu emekçisi kimliğine sahip öğretmen yerine, iktidarın hedeflerine ulaşmasında araç haline getirilen eğitimin, edilgen unsurlarından biri olma rolüne sıkıştırılan ve bunu kabullenen ‘makbul öğretmen’ kimliğinin oluşturulmasıdır. Bu durumda öğretmenlerin, halkın değil, iktidarın çıkarlarına göre çalıştırılması gündeme gelecektir.
Eğitim Sen olarak, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a çağrı yapıyor, artık öğretmenlerin, öğrencilerin sesine ve taleplerine kulak vermesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
Bu kapsamda, TEOG yerine getirilecek sınav sisteminin öğrencilerimizin; performans sisteminin ise öğretmenlerin emeğini, geleceğini yok saydığını ve bu gerçeği MEB’in kabullenmesi gerektiğini, dolayısıyla söz konusu uygulamalardan vazgeçilmesini talep ediyor; PERFORMANSA HAYIR, MESLEĞİME DOKUNMA ! diyoruz.”
(Kilis Postası Haber Merkezi)