İnsanlar canını kurtarmak için kitlesel ya da bireysel olarak ülkesinden kaçıp başka ülkelere sığınmaya çalışır. Son yıllarda yaşanan ve binlerce insanın göç yollarında dramatik ölümüyle sonuçlanan olayların nedeni, Ortadoğu başta olmak üzere, bazı Afrika ve Asya ülkelerinde yıllardır devam eden iç savaşlardır.
İnsanlık tarihinin hemen her döneminde şu veya bu şekilde ortaya çıkmış olan göç olgusu, iletişim ve ulaşım imkânlarının artmasıyla günümüzde giderek yoğunlaşan ve çeşitlenen karakteriyle neredeyse bütün dünyayı etkileyen bir olgu halini almıştır. Haritadaki yeri ne olursa olsun hemen her ülkeyi etkileyen bu sorun; Asya, Avrupa ve Afrika'nın kesiştiği bir noktada yer alan müstesna coğrafi konumu itibariyle Türkiye için daha da hayati bir önem taşır.
Nitekim Türkiye, sığınmacılar için transit ülke olmaktan çıkarak hedef ülke haline dönüşmüştür. Mart 2011'de Suriye'den gelen kitlesel göç bugün 5 milyona dayanmıştır. Ülkemiz, ortaya çıkan bu kompozisyondan kaynaklanan sorunlarla boğuşmaktadır.
Hal böyle iken iç savaştan kaçan Suriyeli sığınmacılar, bayram ziyareti için, ülkelerine dönüş kuyruğuna girdiler. Hani oradan canlarını zor kurtarmışlardı, üstüne üstlük insanlık krizi vardı hani.
Bu nasıl sığınma ki, can pazarı yaşanan(!) o yerlere rahatça gidip hısım akrabayla hasret giderebiliyorsun! Kal gittiğin yerde o zaman, bir daha da gelme!
Avrupa'ya gitmek isteyen göçmenler ile ilgili AB (Avrupa Birliği) ülkelerinin "geri püskürtme" (pushback) denilen tedbirleri arttırırken bizim "gelene geç" tutumumuz ve belirli bir mülteci politikamızın olmayışı, sorunları çözümleyemememiz bizi, göç sarmalında tutsak etmiştir.
İnsanları yerinden eden savaşlar için her yola başvuran Batı, atik hırsız ev sahibini bastırır misali, sığınmacılar konusunda bizi suçlamaktadır; "Çok sayıda kişi, Türkiye topraklarındaki korumaya erişimden mahrum bırakılıyor ve sınırı düzensiz yollarla geçmek durumunda kalanlar da geri itmeler, ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan ateşli silah kullanımı ve işkence de dahil olmak üzere çeşitli ihlallerle karşılaşma riski altında. Türkiye topraklarına vardıklarında ise, Suriyelilerin hukuki statüleri tam anlamıyla net ve güvence altında değil. Hükûmetin kurduğu kamplar da dolu olduğundan, Suriye'den gelen mültecilerin çok büyük bir çoğunluğu, kendi kendilerini idame ettirmek durumunda ve bu durum da yaygın bir yoksulluğa neden oluyor."
Suriyelilerin ülkemizdeki durumu raporda belirtilenin tam aksine; bu arkadaşlar Türk vatandaşlarından daha imtiyazlı durumdadır. Gerek sağlık hizmetlerinden gerekse diğer kamu hizmetlerinden yararlanmada öncelikleri vardır. Vergi ödemeden iş kurdukları ve kayıt dışı çalıştıkları gibi, bazı yerlerde kendi kolonilerini kurmuşlardır; kendi mahalle, sokak ve çarşıları vardır. Hatta çeteleri vardır.
Biz buradan sesleniyoruz:
BM (Birleşmiş Milletler) Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR),
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) yetkilileri, Suriyelilerin ülkemizdeki yaşantılarını gelip bizzat yerinde gözlemleyin.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu
Kaynak: Yeni Mesaj Gazetesi
(Kilis Postası Haber Merkezi)