Müminin asıl vatanı ölümden sonra vuku bulacak olan anavatanıdır, yani ahiret alemidir.
Biz her ne kadar dünya içerisinde kaldığımız sürede hayatta kazanmanın mücadelesini veriyor isek de bunun asıl sebebi, maksadı, sadece dünyada bunları bina etmek değil kazancımızı ahirete taşıyabilmek içindir.
Bu nedenle bu sebeple çok ciddi bir gayeyi çok ciddi bir neticeyi fevkalade bir hakikati televizyonunuzun gündem etmesi hakikaten hele bu günlerde gündem etmesi çok fevkalade takdire şayan bir husus olmuştur. Evvela tebrik ederim.
Ölüm ve hayat
nedir?
Ölüm nedir, sorusunun cevabı Cenabı Hak Kur'an-ı Kerim'de, 'ölümü de yarattım' buyuruyor 'hayatı da yarattım'.
Demek ki hayatın karşılığı ölüm. Nasıl bir hayat? Nereye ölüm diyoruz?
Hayat ruhun şu anatomi içerisinde yani vücudumuzda gözle görülen elle tutulan bu maddi kalıbımızın içerisinde ruh hakimiyetinin devam etmesidir hayat...
Ayette, "ellezi halakal mevte vel hayate" (3) Cenabı Hak enteresandır burada önce ölümü yarattık diyor daha sonra hayatı yarattık.
Yani bizim mantığımızda ölüm yokluk gibi bir hissiyat olarak geliyor ve insanların algılaması da böyle. Ama Cenabı Hak bu o kadar mutlak bir gerçek için öyle bir şey ki diyor, "önce ben onu yarattım sonra da sizin içinde olduğunuz hayatı yarattım" buyuruyor.
Ben, bunu belki bugüne kadar tefsir edilmeyen bir mantıkla ele almak ister ve derim ki "ölüm belki de ilk yaradılış anı. Yani Hz. Adem'in cennette bulunma anı. Hayat da oradan çıkarılmasıdır, uzaklaşmasıdır."
Çünkü orada Allah'ın tecellileri hâkim ve bu hakimiyeti Hz. Âdem neslinden gelen bizler çok açık ve seçik yaşayacak idik.
Ancak bu aleme gelişimizden sonradır ki, olan tecellileri artık idrak sayesinde ancak görüp yaşayabileceğiz.
Kısaca ölüm "bedensiz bir hayatın vücut anatomisi olmadan, organizma olmadan hayatın devam etmesi halidir. Maddi alemden manevi aleme geçiş demektir."
Hatta bazı büyükler ölüme, "bedeni terk edip, bir başka kapıdan çok mükemmel, mutantan, mütezeyyin, yani donatılmış süslenmiş fevkalâde mükemmel bir ülkeye aleme gidiştir" diye tarif ederler. Hakikat ölüm vuslattır, Allah'a kavuşmaktır.
Nitekim Cenabı Galibi Zül-Celal vel Kemal Hazretleri Kur'an-ı Kerim'in de ölümden bahsederken bunu biz yakınlarımız göçtüğü zaman, rihlet ettiği zaman, Allah'a yürüdüğü zaman tasavvuf da bir tabir vardır, 'öldü denmez'. Ne denir? Hakka yürüdü. Hakka yürümektir ölüm. Bedeni terk edip, geldiği ülkeye gitmektir.
Nereden çıkartıyorsun bunu! Yani bu durup dururken çıkmış sözler değil. 'Kalu "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun"(4). Şimdi bize, Cenabı Hak beyan ediyor diyor ki "Siz, Benden geldiniz. Ben, size nefha ettim, üfledim". Ruhların yaradılışından bahisle Cenabı Hak, insanoğluna nefhayı ilahisiyle hayat veriyor. İşte ruhumuz odur.
Bu aleme
gönderiyor bizi. O nefhayı bu beden kalıbı içerisinde gizliyor.
Hakikatte o kalıbın içerisindeki ruh da, kendisini o kalıp içerisine koyan Rabbimin özellikleri var, O'nun hasletleri var, O'nun sıfatları var. Bilmem anlatabiliyor muyum?
İşte bu kalıbı terk etme hadisesidir. "Benden geldiniz bana döneceksiniz" yani benden, siz varsınız.
Ölüm Allah'a
Vuslattır
Ben, sizi gönderdim. Tekrar kendime "ileyhi raciun" bana döneceksiniz. Kime bir dönüştür? Allah'a dönüştür.
Gelirken çok temiz geldik. Hiç kir, pas yoktu. Şimdi bizi
Yaradan ister ki, nasıl onları bu aleme gönderdiysek bu şekilde dönsün. Temiz
gönderdi. İnsanoğlu ona temiz dönsün bu şekilde istiyor.
Bazılarına göre şeb-i aruz düğün gecesi Mevlâna'ya sormuşlar:
Ya Hazret nedir ölüm?
"Benim düğün gecemdir"
Korkar mısın?
"Bir delikanlının evleneceği geceden, sevgilisine maşukuna, buna kavuşacağı andan korkar mı?"
Hasretle bunu bekliyor, korkmaz.
Şimdi kuşu altın kafese de koysan, "ah vatan" der. Ruh da, vatan hasreti içerisinde geldiği ülke onun ülkesi, hep onu özlüyor.
Şimdi esasen bu dünya denilen sahnede bizi bırakmak isteyen güç, kuvvet, bu dünya ile ilgisi olan organlarımızdır.
Dikkat edin, bakın vücudumuzda su vardır. Bu dünyaya aittir, et-kemik vardır, buna aittir.
Bunlar bizi bu tarafa çekiyor, dünyaya çekiyor. İstiyor ki gitmesin buradan…
Şimdi onun hasletlerini ruhumuza aktardığımızda ölüm istemiyoruz, hoş gelmiyor bize. Ama ruhu ibadet ile taatla, yücelttiğimiz zaman, hafiflettiğimiz zaman, istiyor ki bir an evvel ona vuslat edeyim. Biri bir tarafa çekiyor, tabiri caizse diğeri öteki tarafa çekiyor.
Efendim nasıl
olacak bu iş?
Eğer ruhu, bedene hâkim kılarsak o zaman Hz. Mevlâna'nın buyurduğu gibi "o benim şeb-i aruzumdur, düğün gecemizdir" deriz.
Nitekim Yahudiler, Allah'a yakın olduklarını iddia ederler ama hiçbir amelde de bulunmazlar, yalan konuşurlar…
Cenab-ı Hak'ta Kur'an'da, onlara; "Eğer siz, sözünüzde sadıksanız ölümü temenni edin, doğru iseniz ölümü temenni edin bakalım" (1) (çağrısında bulunuyor) Temenni edemiyorlar. Niye? Çünkü her şeyleriyle dünyaya bağlılar.
Ölüm, Zikrullah
ilişkisi
"Fezküruni ez kürküm" Beni zikret, seni zikredeyim. (2) diyor Cenab-ı Hak. Şimdi bak! Şimdi onun sinyallerini aldığınız zaman bir güç sizi, O'na itiyor veya çekiyor diyelim. O zaman korkmazsın, yani gün gibi nasıl bir hakikati müşahede etmek var ise onu da o şekilde müşahede eder, yaşarsınız ve de korkmasınız… Allah bu halleri nasip eylesin
Ölüm bedensiz hayata geçiştir. Kısaca ruhun hürriyetidir. Cenabı Hak , "sizin eceliniz geldiği zaman onu ben bir nefes dahi geri bırakmam" (5) diyor.
Tedavinin maksadı
nedir?
Tedavinin maksadı hayatı rahat geçirmektir. Bizim aldığımız nefesler sayılıdır. Hastalıkta ölüm getirmez.
Büyük bir arif Mustafa Hayri (rahmetullahi aleyh) Hazretleri derdi ki; "evlat, hastalık ölüm getirmez . Ölümü getiren şey eceldir, alınan nefesin bitmesidir. Gün biter, nefesin biter, Allah'a ısmarladık der, geçersin öteye…"
Niçin rahat yaşamak istiyoruz? Rahat yaşamak hasta bir insanın ubudiyeti ile sağlam, sıhhatli bir insanın ibadet imkânı bir midir?
Şimdi düşün ki, abdestini tutturamıyor bir insan, muhafaza edemiyor. Bu insan elbette en azından gönülden rahat değildir.
İslam, ona teyemmümle bu işi yap, demiş olsa bile kalbi mutmain olmuyor insanın…
İbadetin devamı için sıhhatin de mükemmel olması lazım. İşte ibadetin mükemmelliği sıhhate bağlı değil mi?
İşte o kazancı elde edebilmek için de sıhhat şarttır. Yani ibadetle kazanç elde edeceğiz. Bu nedenle de hep devamlı tabibe gideriz ve cenabı Peygamber Efendimizin ümmetine tavsiyesidir, değil mi?
Prof. Dr. Haydar BAŞ
(Kilis Postası Haber Merkezi)