Ama ne var ki her ülkenin bahsettiği güvenli bölge birbirinden oldukça farklı… İsim aynı ama içerik çook farklı…
Türkiye, oluşturulacak bu güvenli bölgenin kontrolünün kendisinde olmasını istiyor.
Bölgenin PKK'nın Suriye kolu olan YPG'den tamamen arındırılmasını, terörün Türkiye sınırından uzaklaştırılmasını talep ediyor ve kendisine yönelik tehlikeleri bertaraf edebilmek için bunun bir zorunluluk olduğunu belirtiyor. Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD ile bu noktada anlaştıklarını açıklamasına rağmen, ABD cenahından böyle anlaşma yapıldığına dair herhangi bir doğrulama gelmedi.
Rusya, güvenli bölgenin kontrolünün Suriye yönetiminde olması gerektiğini savunuyor.
ABD ise, bir taraftan "Türkiye'nin güvenlik endişelerini anlıyoruz" diyor ama diğer taraftan güvenli bölgenin kontrolünün Türkiye'de olmasını istemiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Ankara'ya Trump'ın mesajlarıyla gelen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham; hem kendileriyle birlikte IŞİD ile savaşan PYD/YPG'ye borçlu olduklarını ifade etti, hem de PKK'nin uzantısı olduğu açık olan PYD/YPG'nin Türkiye'nin başını ağrıttığını bildiklerini söyledi.
Önceki gün de bu konuda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'den kritik açıklamalar geldi.
IŞİD'le mücadelenin devam ettiğini vurgulayan Jeffrey, IŞİD'le mücadelede ortaklarının Suriye Demokratik Güçleri olduğunu söyledi.
Jeffrey'nin bu konudaki açıklamasında Türkiye'yi gündeme getirmemesi dikkat çekici…
Kendisine yöneltilen "Suriye Demokratik Güçleri konusunda taahhüdünüz sürüyor mu?" sorusuna cevap veren Jeffrey, "Bizimle birlikte savaşanların zarar görmemesi, herhangi bir tarafın saldırısına hedef olmaması sözüne bağlıyız. Başkan da bunu açıkça söyledi" ifadelerini kullandı.
Güvenli bölge konusuna da değinen Jeffrey, Suriye'de güvenli bölge oluşturulması konusunda Türkiye ile görüşmelerin sürdüğünü söyleyerek "Henüz güvenli bölge konusunda anlaşmaya varmadık. Temaslarımız sürüyor. Kaygıları dengelemeye çalışıyoruz. Bir taraf önemli bir yerel ortak, diğer taraf da NATO müttefiki" dedi.
James Jeffrey daha önce, 22 Temmuz'da 3 günlük bir ziyaret için Türkiye'ye gelmişti, ancak Fırat'ın doğusunda "güvenli bölge" oluşturulması konusunda bir anlaşmaya varılamamıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "ABD'nin getirdiği yeni öneriler bizi tatmin eder düzeyde değil. Bunu açıkça söylememiz lazım. Burada adeta Menbiç gibi bir oyalama sürecine gitmek istedikleri izlenimini ediniyoruz" tepkisini göstermişti.
Jeffrey'in önceki günkü açıklamalarına da Dışişleri Bakanlığımızdan cevap geldi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, "ABD'nin teklifleri meşru güvenlik endişelerimizi karşılamaya yetmiyor. Oyalama sürecine girilmesini kabul edemeyiz. Beklentilerimize ilişkin henüz mutabakat sağlanmadı. Karşılanmadığında her türlü önlemi alabilecek durumdayız… ABD ile ortak bir noktada buluşulamaması halinde güvenli bölgeyi tek başımıza oluşturmak zorunda kalacağız" ifadelerini kullandı.
ABD, Türkiye'nin Menbiç ve Fırat'ın doğusuna herhangi bir operasyonuna sıcak bakmadığı gibi böyle bir girişime çok ciddi bir tepki vereceklerini de dile getiriyor.
Hatırlarsanız, ABD Başkanı Trump 14 Ocak 2019'da resmi twitter hesabından attığı mesajında "Kürtleri vurmaları durumunda Türkiye'yi ekonomik açıdan yıkıma uğratacağız. 20 millik (32 km) bir güvenli bölge olacak" tehdidinde bulunmuştu. Tabii ki, Kürtlerden kastı "ortağımız" dediği ve de ağır silahlarla silahlandırdığı, ordulaştırmaya çalıştığı Suriye Demokratik Güçleri, yani PYD/YPG unsurları…
Şimdi bütün bu bilgileri birleştirelim ve genel bir değerlendirme yapalım. Bölgede etkisi olan her ülkenin bir güvenli bölge düşüncesi var ama düşünülen bölgede şu an hakim güç olan ABD'nin düşüncesi ne Türkiye'ninkiyle, ne de Rusya'nınkiyle aynı…
ABD, bir taraftan Türkiye'ye oyalama taktiği uygularken, diğer taraftan Fransa, İngiltere başta olmak üzere koalisyon güçleriyle görüşmelerine devam ediyor.
Basına yansıyan bilgilere göre, ABD'nin hedefi, güvenli bölgeyi kendi kontrolünde olan uluslararası bir güçle oluşturmak… Böylece Türkiye'ye, "Bakın bu uluslararası bir güç, içlerinde YPG'li unsur yok, rahat olabilirsin" mesajı verecek, Rusya'ya ve Suriye'ye de, "Burada uluslar arası bir güç var, bana artık dokunamazsın" diyecek.
Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirdiği işgale uluslararası bir kılıf bulmuş olacak.
Zaten Suriye işgalinin başından beri ABD'nin hedefi, Suriye'nin kuzeyine yerleşmekti; yoksa Suriyeli Kürtlere Suriye Kürdistan'ını kurdurmak değildi.
Irak'taki hedefi de buydu. Dikkat edin, Irak'ın kuzeyinde parlamento var, devlet başkanı var, peşmerge ordusu var ama bağımsız bir devlet olmaya asla izin yok.
ABD Ortadoğu'da işgal ettiği ülkelerde geçici paravan yapılar kurarak, kendisine vatan açmaya çalışıyor.
2000'li yılların başından bu yana Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu gerçeği ifade etmektedir. Sayın Baş, "ABD kendine vatan arıyor, vatan olarak da ülkemizin topraklarının da bulunduğu Ortadoğu coğrafyasını seçti" demektedir.
İşte bugün bunun yansımalarını görüyoruz.
Türkiye ve bölge ülkeleri olarak detaylara değil, sonuca odaklanmalıyız. Yaşanan bütün bu işgaller, bizlerin de ulusal güvenliğini tehdit etmektedir
Çözüm, Prof. Dr. Baş'ın yıllardır ifade ettiğidir; bölge ülkeleri olarak artık aramızdaki husumetleri bir kenara koymalı ve karşılıklı çıkarlar doğrultusunda problemleri beraberce çözmeliyiz. Bunu yapmazsak, birbirimizin kuyusunu kazmaktan, kolaylıkla işgalcilere yem olmaktan başka bir şey yapmış olmayız.
Murat Çabas
Yeni Mesaj Gazetesi
(Kilis Postası Haber Merkezi)