Aradan 96 yıl geçmesine rağmen Lozan Antlaşması'nın iç ve dış politikamız açısından taşıdığı önem hâlâ devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün belirttiği gibi, "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız" milli bir devletin kuruluşu dünyaya kabul ettirildi.
Bu kolay olmamıştı. Önce İstiklâl Savaşı kazanılmış, sonrasında askeri zaferimizin siyasi sonuçlarının alınabilmesi için, Lozan'da aylar boyu süren diplomasi seferine çıkılmıştır.
Mudanya Mütarekesi sonucu, kesin barış antlaşması görüşmelerine gidilmiş ve tarafsız bir ülke İsviçre'nin Lozan kenti, müzakerelerin yapılacağı yer olarak seçilmiştir.
Lozan Barış Konferansında, yalnız Yunanistan'la bir hesaplaşma, savaşa son veren bir barış antlaşması imzalanması söz konusu olmamakta, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri ile hesaplaşma, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıkları çözümleme, asırlardan beri sürüklene gelen sorunların hal çaresi aranmakta idi.
Atatürk'e göre de: "…Lozan barış masasında ele alınan meseleler yalnız üç dört yıllık yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu. Yüzyılların hesabı görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay olmayacaktı."
Lozan'ı anlayıp değerlendirmek için bu antlaşmanın geçersiz kıldığı Sevr Antlaşması'nın metnine bakmamız gerekir. Sevr Sözleşmesi, dünyaya yön verme ve sömürme ihtirası içinde olan güçlerin asırlardır sinsice hazırladıkları, Türkleri Avrupa'dan, Balkanlar'dan ve Anadolu'dan atma plan ve projesini hayata geçireceği umulan antlaşmadır. Lozan ise bu antlaşmayı yırtıp tarihin çöp sepetine atan bir anıt belgedir. Ve Atatürk'ün sözleriyle:" Lozan Antlaşması, Türk Milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir…"
Lozan Barış Sözleşmesi, Birinci Dünya Savaşı'na son veren:
Almanya'nın imzaladığı Versailles, Avusturya ile yapılan Saint-Germain, Bulgaristan'la akdedilen Neuilly, Macaristan ile yapılan Trianon, Osmanlı ile imzalanan ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından reddedilen Sevr Barış Antlaşmalarından şekil ve içerik bakımından tamamen ayrılır;
- Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmaları, savaşın galipleri tarafından hazırlanmış ve mağlup devletlere zorla dikte ettirilmiştir.
Lozan Barış Antlaşması ise devletlerin eşitliği ilkesine saygı esasına göre hazırlanmış, karşılıklı anlaşma ve uzlaşma yolu ile barışa varılmıştır.
- Diğer barış antlaşmalarında savaş tazminatı mağlup
devletler için ağır bir mali yük oluştururken, Lozan Antlaşmasında böyle ağır
bir mali yük yer almamıştır.
- Savaş sonrası barış sözleşmelerinde galip devletlerle mağluplar arasında, savaş öncesi yapılmış antlaşmaların hangisinin yeniden yürürlüğe girmesi hususunda, galip devletlerin seçim hakkı, tercih hakkı vardır. Lozan Barış Antlaşması ile yeni Türkiye, savaştan önceki tüm sözleşme yükümlülüklerinden kurtulmuştur.
- Birinci Dünya Savaşı sonucunda yapılan barış sözleşmelerinin hiçbiri günümüzde yaşamadığı halde Lozan Antlaşması hâlâ geçerliliğini korumakta, uluslararası ilişkilerde kılavuz olacak ilkeler taşımaktadır.
Sevr ile Türkiye, üç milyonluk birkaç vilâyetle sınırlanıyor ve bu koşullar altında da her yönden bağımsızlığından, istiklâl ve hürriyetinden, egemenliğinden mahrum bırakılıyordu. Sevr, Osmanlı Devleti'nin bir devlet olarak yaşamasına ve devamına imkân bırakmıyor, Türkleri esarete mahkûm ediyordu. Lozan Barış Antlaşması ise, Türk Milletine özgürlük ve yükselme olanakları sağlamakla birlikte, uluslararası hayatta ona onurlu bir mevki kazandırıyor, egemenliğine saygı gösterilen bir devlet haline getiriyordu.
Kıymetini bilelim ve nice 96 yıllara diyelim!
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu
Kaynak: Yeni Mesaj Gazetesi
(Kilis Postası Haber Merkezi)