Aşkın sultanları öyle sözler eder ki anlamak âşık olmayanlar
için ne mümkün…
Mevlana’ya aşkı soranlara “Ben ol ki bilesin” sözüyle
aslında aşkın yaşanabilir anlaşılır ama anlatılamaz olduğunu dile getirmiştir.
Çünkü herkesin aşkı kendinedir ve maşuku ile aralarındaki
ilişkiyi simgeler.
Simgeler diyorum bilerek çünkü o bile anlatılmaz, yaşanır.
Yaşayanın da zaten dili lal olur, gönül dili denen lisanla konuşur onlar.
Başkalarının anlayamayacağı, görünmez bir yoldur, varana…
Aşık olmayan hiç kimse, aşkı dışındaki kimsenin aşkını
sorguma yetkisine sahip değildir? Ama aşk sorgulanır mı?
Evet aşk sorgulanır!
Aşık ile maşuk aşklarını sorgulamalı ki aşkın önündeki
engelleri görüp kaldırmalıdır.
Aşk önce iddiada başlar sonra ispata geçer. Yani aşk
iddiasında bulunanı maşuk hesaba çeker. Ki aşkın boyutu biline!
Kişinin aşkını kendisi sorgulamak zorundadır.
Kime aşk? Ne kadar aşk?
Leyla Mecnunun kendisine olan aşkının dillere destan oluşunu
haber alır; “Bakalım mecnun bize ne kadar aşık imiş öğrenelim. Yolumuza canını
bile feda edebileceğini söylermiş. Bir elçi gönderin de mecnun bana canını
verecek kadar sevdalıysa bir kolunu bana kessin ve göndersin”
Leylanın elçisi mecnunu bulur ve masajını iletir ona. “Leyla
aşkını ispat için senden kolunu kesmeni ister” deyince hiç tereddütsüz kaldırır
kılıcını, uzatır kolunu, hiddetle kalkan el geri iner ve mecnun kolunu kesemez.
Elçiye neden kolunu kesemediğini izah eden bir mektup verir.
Mecnunun kolunu bekleyen Leyla bir mektupla karşılaşınca
hayretler içinde kalır ve hemen mektubu açar.
Mecnunun mektubunda: “Leylam, aşkın beni benden aldı. Öyle bir
haldeyim ki ben, ben olmaktan çıktım, sen oldum. Kolumu tereddütsüz uzattım
kesmek için ama baktım ki kol benim değil senin kolun. Bana ait olmayan kolu
hem de senin kolunu nasıl keseyim?”
Leyla Mecnun aşkının derecesini öğrenince mahcup olur…
Çağımızın bilgesi ve aşk sultanlarından Rahmetli Haydar Baş
Hocamız kişinin Allah ile olan ilişkisini, kendini sorgulayarak öğrenebilir
demişti.
Şöyle izah etmişti: “Allah ile kulunun arasındaki sevda
ilişkisini öğrenmek isteyen Allah’a verebildiklerine baksın. Allaha elini
verdinse kulun hükmü Allah’ın yanında el kadardır. Kolunu verenin hükmü kol
kadardır. Canını verenin hükmü can kadardır. Onun içindir ki en kıymetli
varlığı olan canını Allah’a veren şehitlerin makamı yücedir.” Demek ki yolunda
fedakârlık edilmeyen ilişkinin adı aşk olmaz.
İbrahim Ethem Hazretleri hükümdar iken bir gece sarayında
kuştüyü yataklarda yatarken Allah’a nasıl dost olabileceğini sorgular. O anda
halk içinde deli Hakk katında veli bir zat. Sarayın damında gürültü çıkararak
geziyormuş.
Hazret “kimdir bu adam, gecenin bu saatinde sarayımın
damında ne arar?” Adamı tutuklar getirirler “bre adam gecenin bu saatinde
sarayımın damında ne ararsın?”
Deli veli zat: “Padişahım devemi kaybettim de sarayın
damında onu arıyorum.” Deyince İbrahim Ethem hazretleri iyice sinirlenir:
“Gecenin bu saatinde hem de sarayın damında deve araman ne kadar da çirkin bir
iştir.” Deyince. Deli veli zat kondurur lafı padişaha: “Ah benim padişahım,
senin kuştüyü yataklarda yattığın, zevki sefa sürdüğün bu sarayda Allah’ı
araman çirkin olmuyor da benim sarayın damında devemi aramam mı çirkin oluyor?
İşte bu söz İbrahim Ethem’in kendi aşkını sorgulamasına
sebep olur ve gerçek aşka doğru seyri bu andan sonra başlar.
Değerli dostlarım başkasının değil ama kendi aşkınızı mutlak
sorgulayın ki müflislerden olmayın. Kendinizi ölmeden önce sorgularsanız aşkı
bulacak, aşka kanat açacak, aşka uçacak fırsatınız olur belki.
Kendi aşkınızı sorgulamaktan kaçarsanız. Kendinizi aşık
zannedersiniz ama maşukunuza kavuşamazsınız, ömrünüz ziyan olur. Allah
muhafaza…
Malumunuz odur ki aşktan kastımız Mecnunu Hakk’a kavuşturan
Leyla gibi aşklardır. Sonu Hakka varmayan neyin faydası oldu ki aşkın olsun.
Anlayana aşk olsun.
Uğur Kepekçi
Resim: izzettin Kepekçi