Hz. Ali, hicretin otuz altıncı yılı Receb'inin on ikinci pazartesi günü, Basra'nın ileri gelenleriyle Basra'dan Kûfe'ye hareket etti. Kûfe'nin ileri gelenleriyle halk, Hz. Ali'yi karşıladılar. "Ey Mü'minlerin Emiri nereye ineceksin, hükümet konağına mı?" dediler. Hz. Ali, "Hayır" dedi, "Fesat ve zulüm yerine inmeyeceğim." Hubayrat el-Mahzûmi oğlu Cu'de'nin evine indi. Bu zat, kızkardeşi Ümmü Hâni'nin oğluydu. Ebû Veheb oğlu Hubeyre, Ümme Hâni'yi almış, Cu'de dünyaya gelmişti.
Ruhbe adlı mahallede bir eve indiği hakkında da rivâyet vardır. Vefâtı, hükümet konağında olduğuna göre bu rivâyetleri şöylece birleştirmek mümkündür; önce Cu'de'nin evine konuk olmuş sonra Ruhbe mahallesinde bir evde oturmuş, sonra da hükûmet konağına yerleşmiştir.
Hz. Ali Kûfe'ye gelir gelmez büyük mescide gitmiş, orda iki rekât namaz kılmış, sonra minbere çıkıp şu hutbeyi okumuştur:
"Allah'a hamd ü senâlar, peygamberi Muhammed'e ve O'nun tertemiz soyuna selam olsun.
Ey Kûfeliler, gerçekten de Müslümanlıkta üstünlüğünüz var. Onu değiştirmediniz, bozmadınız. Sizi gerçeğe çağırdım, icabet ettiniz, kötü işleri terk edip iyiliğe koştunuz. Üstünlüğünüz, Allah ile sizin aranızda. Ancak hevâ ve hevesinize uymanızdan, uzun uzun isteklere kapılmanızdan korkuyorum. Hevâ ve hevese uymak, insanı doğruluktan, gerçekten saptırır. Uzun uzun, olmayacak isteklere kapılmak, âhireti unutturur. Bilin ki dünya, gittikçe elden çıkmadadır, âhiret, geldikçe öne gelmektedir; her ikisinin de evlâdı var, siz âhiret evlâdı olun.
Bugün iyi işler işlemeye fırsat var, soru-suâl yok. Yarınsa soru-suâl var, iyi işler işlemeye fırsat yok.
Hamd olsun Allah'a ki dostuna yardım etti, düşmanını alt etti, gerçek yardımcılarını yüceltti, sözünden dönenleri aşağılattı.
Allah'tan çekinin, Peygamberinizin Ehl-i Beyt'inden olup Allah'a itaat edenlere itaat edin. Onlar Allah'a itaat ettikçe itaat edilmeye herkesten ziyade lâyıktır.
Ama bazıları, bizim şerefimizle şeref buldukları hâlde emrimize karşı geldiler. Bize karşı ayaklandılar, cezalarını gördüler, daha da görecekler.
İçinizde, bana yardımdan çekinenlerin sözlerini dinlemeyin, onlarla görüşmeyin.
Görüşürseniz gerçeğe dâvet edin de Allah bölüğüne uysunlar."
Hutbenin burasında, Kûfe'de emniyet âmiri olan Habib el-Yarbûi oğlu Mâlik ayağa kalkıp, "Ey Mü'minlerin Emiri" dedi, "Bu çeşit adamlar zaten azlık, emredersen onları da öldürtüvereyim."
Hz. Ali, "Sübhânallâh, Sınırı aştın ey Malik, zulümle ne işim var benim. Allah, 'Kim zulüm görerek öldürülürse vârisine, öldüreni öldürmek için hak ve kudret verdik fakat öldürmede aşırı varmayın' buyurmuştur. Öldürenden başkası öldürülemez, Allah bundan nehyetti bizi, bu zulmün tâ kendisidir" buyurdu.
Söz, buraya varınca, kendisine muhalif olanlardan Avfü'l-Ezdi oğlu Ebû Berde ayağa kalkıp, Ey Mü'minlerin Emiri" dedi. "Aişe, Zübeyr ve Talha'nın başına toplananlar ne diye öldürüldü?"
Hz. Ali, "Onlar benim dostlarımı, taraftarlarımı, memurlarımı öldürdüler. Allah rahmet etsin. Rabîat'ül-Abdî'nin kardeşini, bir bölük Müslümanla katlettiler. Onlar, 'biz sizin gibi biatimizden dönmeyiz, hileye sapıp gadirde bulunmayız' demişlerdi. Onlara saldırdılar, öldürdüler. Din kardeşlerimi öldürenleri istedim, kabul etmediler. Onları Allah'ın Kitabına dâvet ettim, aramızda o hüküm versin dedim.
Yanaşmadılar. Boyunlarında biatim varken benimle savaşa giriştiler. Taraftarlarımdan bin kişinin kanı onların boynundaydı. Bu yüzden onları öldürdüm. Bunda şüphe var mı?" dedi.
Ebû Bedre, "Şüphem vardı ama şimdi gerçeği anladım, şüphem kalmadı, sen, insanları doğru yola sevk eden bir imamsın, reyin doğru" dedi.
(Kilis Postası Haber Merkezi)