İmam Ali (a.s) efendimiz buyurdular ki; “Ordunun başındakiler o kimseler olmalı ki, askere iyilikte bulunsun. Ayrıca hem onları hem de geride kalan ailelerini sıkıntıya düşürmeyecek şekilde fedakârlıkta bulunsun” İmam Ali (a.s) efendimiz öğütlerinde şöyle buyurmuştur; AskerlerAskerlerin başına öyle birini geçir ki Allah’a ve Resulüne karşı sence hepsinden daha bağlı ve sadık, kalbi hepsinden temiz ve aklı başında olmak itibariyle hepsinden üstün bulunsun. Kızgınlık anında ağır davransın, özürleri sükûn ile dinlesin; zayıflara acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın. Şerefli bir geçmiş, güzel bir itibar ve iyi hallere sahip ailelerin mensupları ile devamlı ve yakın bir şekilde ilgilen. Şecaat sahibi ve yüksek meziyet sahibi kimselere iltifat et. Çünkü bunlar iyilikleri kendilerinde toplayan fazilet ve kerem sahibi bir toplulukturlar. Kendilerini desteklemek için verdiğin şey, çok bile olsa nazarında asla büyümesin. Sana karşı gösterdikleri minnet ifadeleri az bile olsa, gözüne kat’iyyen hakir görünmesin.Böylece hareket etmen, onların sana karşı, sadakat (ihlaslarına) keza hüsn-ü zanda bulunmalarını mucip olur. Bir de onlara ait işlerin büyüğünü görüyorum diye küçüğünü takipten geri durma. Zira ufak bir lütfundan yararlanabilecekleri yerler olduğu gibi, büyük lütfundan müstağni kalamayacakları yerler de olur. Ordunun başındakileri arasında sence en değerli o kimseler olmalı ki askere iyilikte bulunsun. Ayrıca hem onları hem de geride kalan ailelerini sıkıntıya düşürmeyecek şekilde kendi varlıklarından fedakârlıkta bulunsun. Öyle ki bu sayede düşmana karşı savaşırken, hepsinin düşüncesi bu görevde birleşebilsin. Valiler için, ülkede adaletin ayakta durmasından bir de halkın kendine karşı sevgi göstermesinden daha büyük bir saadet ve huzur vesilesi yoktur. Zira yürekler, salim olmadıkça sevgi göstermez. Sonra askerin senin hakkındaki samimiyet ve bağlılığı ancak kumandanlarından memnun olmalarıyla ve kumandanlarını aşağı görüp bir an evvel başlarından çekilmelerini istememeleriyle mümkündür. Sen, kendilerine ümit sahası aç, övgüye layık olanları, sena etmekte ve büyük olaylarda bulunmuş olanların başardıkları iyi işleri anarak anlatmakta kusur etme. Zira bunların kahramanlıklarını sık sık anman, inşallah şecaat erbabı insanları coşturur; (düşmanla) savaşmak istemeyenleri de gayrete getirir. Sonra, bunlardan her birinin hizmetini, başkasının hizmetiyle bir arada zikretme. Kimseye gösterdiği şecaatle nispet kabul etmeyecek, değersiz mükâfat verme. Bir de, mevkiinin küçüklüğü, bir adamın kıymetli yararlılığını küçültmene asla sebep olmasın. Sonra altından kalkamadığın hadiseleri, kestirip atamadığın işleri Allah’a ve Resulüne gönder. Zira Cenab-ı Hak doğru yola gitmesini dilediği bir topluma; “Ey iman edenler Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve içinizden olan ulu’l-emre (emir ve kumanda sahiplerine) itaat edin. Şayet bir şeyde anlaşamazsanız onu Allah’a ve Peygamber’e gönderin” buyuruyor. Allah’a gönderin demek, kitabındaki muhkemata sarılmak demektir. Resule göndermek demek, onun toplayıp, birleştiren ve tefrikaya meydan vermeyen sünnetine uymak demektir.