Bir delikanlı kaldırdım. Yani sormak, niyetim o soruyu sormak da değil.
“Gusül abdestini anlat. Boy abdesti diyoruz. Ben zannediyorum ki, hemen bunu çocuk cevaplandıracak. Durdu, durdu. “Herhalde utandı” dedim. “Al bir kağıt kalem” dedim, “şurada otur, yaz oğlum.”
İkinci çocuğu kaldırdım. Aynı soru. 17 tane çocuk kaldırdım, arkadaşlar. 17 tane evladımız boy abdestini bilmiyor, gusül abdestini bilmiyor. Allah Allah! Böyle bir şey olabilir mi?
Neyse, ben ondan sonra arkadaşlar, -Trabzonlu da olduğum için- Trabzon'un bizim Kemeraltı'nda küçük bir dükkânımız var. Rahmetlik babam işte orada duruyor. Ben de Kemeraltı'na devamlı gidip geliyorum. Trabzon'da kaldığım müddetçe bütün esnafları bizi tanıyor. Bizim Mahmut da Kemeraltı eşrafındandır. –Efendim- gidiyorum çocuğu benim öğrencimdir, değildir, tanıdığım adam olduğu için; - “Selamünaleyküm.” - “Aleykümselam.” - “Ya senin çocuğu bugün ben kaldırdım gusül abdestini sordum, bilmiyordu.” Mesele Ona da gusül abdestini anlatmak. Niye? Anladım ki, ana baba da bilmiyor. Vallahi bak!
Başlıyorum, “Ya bak, o kadar basit ki. Eve gittin mi çoluk çocuğuna anlat.” tembih ediyorum ona: - “3 defa ağzına dolu dolu su vereceksin.” “Tamam mı? Neymiş?” -“3 defa ağzına dolu dolu su verecek.” Tekrar ettiriyorum. -“3 defa burnuna dolu dolu su vereceksin.” “Tamam mı?” -“Bütün vücudunu hiçbir kuru yer kalmamak şartıyla yıkayacaksın.” “Anlaşıldı mı?” -“Hocam anlaşıldı.” -“Anlatacak mısın?” -“Evet Hocam.”