ÖZET
Tarih boyunca bulunduğumuz coğrafyada depremler, aşırı yağışlara dayalı sel, kuraklığa bağlı kıtlıklar meydana gelmiştir. Bunların içinde aniden olan binlerce binaların yıkılması, binlerce insanı deprem sonucunda enkaz altında insanların ölümüne sebep olan depremlerdir. Depremleri önleyemeyeceğimiz için depreme karşı yapılaşma yapılacak zemin bakımında elverişli yerleri ve depreme karşı dayanıklı yapılar yaparak, depreme karşı kontrol almamız mümkündür.
Depremler, yer kabuğundaki faylanmanın bir sonucudur. Bunlar bölgenin jeolojik ve topografik incelenmesi ve hava fotoğraflarının değerlendirilmesi sonucu tespit edilebilir. Yer kabuğundaki plakaların hareketi depremlere neden olmaktadır. Deprem konusunda en eski tarihsel bilgi Çin ve Akdeniz’e komşu ülkelere ve özellikle Anadolu’ya aittir. Yurdumuzda meydana gelen depremlerin çoğu, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye’nin bulunduğu Arap Plakasının Avrasya plakası altına dalma hareketi ile meydana gelmektedir. Anadolu’da Doğuanadolu, Kuzey Anadolu, Marmara, Eğe Bölgesi ve Ölü Denizden Doğuanadulu’ya uzanan Faylanmada kaynaklanmakta olup, Belli aralılarla tekrarlandığı görülmektedir. Günümüzde yapılan çalışmalar, topraklarımızın %92’sinin, değişik deprem tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bölgeler içerisinde bulunduğunu, nüfusumuzun %95'nin bu bölgelerde yaşadığını, yine büyük sanayi merkezlerimizin %98’nin ve barajlarımızın %92 sinin deprem bölgelerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Kilis ve çevresinde gelişen Depremler incelenecektir.
Anahtar Kelimeler; Deprem, Kıtlık, Kuraklık, Veba hastalık, Kahramanmaraş, Antakya, Kilis, Depreme dayanıklı yapı
GİRİŞ
Bu yazıda Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile Orta çağ tarihçileri kitaplarından geçen depremi anlatıları, yazımda anlatılmaktadır.
Yurdumuzda 1900-1070 arasında ancak birkaç deprem istasyonu bulunduğu halde, 1970’den sonra deprem istasyonlarının sayısı hızla artmıştır. Bu nedenle 1970’li yıllarda sonra kayıt alınan deprem sayısında önemli bir artma olduğu görülmektedir. 1900 yılında günümüze kadar olan depremler incelendiğinde 1939 yılına kadar ana tektonik bölgelerin belirli yerlerinde bazı depremlerin ortaya çıktığı gözlenir. Yakın tarihte en büyük deprem 26.12.1939 Erzincan Depremi ile Kuzey Anadolu Fayı’nın doğu kesimi faal bir döneme girmiştir. Kuzey Anadolu Fayı’nda Erzincan’da başlayarak Erbaa’ya uzanan 360 km uzunluğunda bir kırık meydana gelmiştir. Erbaa – Niksar tektonik havzası, kırığın batıya ilerlemesini engelleyerek Amasya’ya yönelmesine sebep olmuştur. Doğudan batıya baştan başa geçen Kuzey Anadolu Fayı, deprem harekâtı bakımında dünyanın en diri faylarından biridir. Bu fay hattı batıda Sapanca ve Armutlu yarım Yarımadası’nın kuzey kenarını izleyerek Marmara denizinden geçerek Saros körfezine uzanır. Güney kolu ise, Geyve, İznik, Bandırma ve Biga Yarımadası’nı izleyerek Eğe Denizi’nde devam eder.
17.8.1999 Gölcük depremi ile 12.11.1999 Düzce depremleri gündeme gelmiştir. Tarihsel depremlerin incelenmesi Kuzey Anadolu Fayı’ndaki uzun fay parçalarında depremlerin 200-250 yıl ara ile ve kısa aralığı 50-100 yıl ara ile meydana geldiği görülmektedir. Doğu Anadolu fayı, Kuzey doğuda Karlıova birleşim noktasından başlar güney batıda Türkoğlu kavşağında kollara ayrılır. Kuzeydeki kolları Kıbrıs yayı ile birleşirken, güneyde ki kolları Ölü deniz fayına uzanır. Bu fay hattında 27.06.1998 tarihinde deprem olmuştu.[1]
Kilis’i etkiliyken depremler; Güney-Anadolu (Akdeniz) Bölgesinde Meydana Gelen Depremler: Anadolu'nun güneyinde söz konusu olan depremlerle ilgili olarak tespit edebildiğimiz kayıtlara göre, bu bölgede başlıca Antakya'da, Suriye’de ve görünüşe göre Akdeniz kıyı şeridi içinde kalan sahalarda, Kilikya'da (Çukurova) ve coğrafi yakınlığı dolayısıyla bu bölgeye sokmayı doğru bulduğumuz Kıbrıs'ta muhtelif tarihlerde çeşitli depremler meydana gelmiştir
Cyrrhus, (Kurus, Kuris, Nebi Horoz) Kilis’in Güney batısında Kilis’e 17 km mesafede ve Türkiye Suriye sınırında, sınırda 3km mesafede Suriye’de Afrin Nehri civarında yer alan, Cyrrhus, (Kurus, Kuris) MÖ 300 civarında Seleucus Nicator tarafından kuruldu ve adını Makedonya'nın Cyrrhus kentinden aldı. MÖ 64'te Pompey Suriye'yi aldığında Romalı olmuştur. MS 1. yüzyılda, Antakya ile Fırat Nehri'nin Zeugma'da kesiştiği ticaret yolu üzerinde bir Roma idari, askeri ve ticari merkezi haline gelmiş ve Sasani Pers İmparatorluğu, 3. yüzyılda burayı birkaç kez ele geçirdi.
6. yüzyılda şehir, Bizans İmparatoru Justinian tarafından süslendi ve güçlendirildi. Ancak 637'de Müslümanlar tarafından alınmış ve o zamanlar Qorosh adıyla ve daha sonra 11. yüzyılda Haçlılar tarafından önemli bir şehir olmuş. Nureddin Zengi burayı 1150'de geri aldı. 13. ve 14. yüzyıldaki Müslüman seyyahlar şehrin hem büyük bir şehir hem de büyük ölçüde harabe halinde olduğunu bildiriyor.[2]
Kirus antik kenti MÖ 300 civarında Seleucus Nicator tarafından kuruldu ve adını Makedonya'nın Cyrrhus kentinden aldı, denilmekteyse Cyrrhus (Kurus, Kiros, Kyrus) ismi Pers İmparatoru Kirus ile aynı adı taşıması, Pers İmparatoru Kirus tarafında kurulup, kendi adını vermiş olabilir.
(Büyük Kyros (Pers dilinde Kuraş) başa geçer geçmez (MÖ 559-529) Babil kralının da desteğiyle Medlere karşı savaş açmış ve Med Devleti’ne son vermiştir. MÖ 6. yy’da Önasya’nın en büyük gücü olmasını sağlayan Büyük Kyros Pers devletinin kurucusu sayılmaktadır.[3])
Kuris kenti antik tiyatrosu ve tüm şehir, çöküntü haline gelmiştir. Kuris antik kenti, büyük ihtimalle Bölgede meydana gelen 712, 1114, 1157 ve 1170 yıllarında meydana elen depremlerle tamamen yıkılmış olabileceğidir.
KİLİS VE ÇEVRESİNDE, KİLİS’İ ETKİLİYEN DEPREMLER[4]
Tablo incelendiğinde; bölgemizde en yıkıcı depremler M. 587, 1268, 1822, 1872 depremleri ile bu tabloda yer almayan ancak bazı Ermeni, Süryani ve Arap tarihçilerin anlatılarına göre M. 1054, 1082, 1114, 115, 1157 ve 1070 yıllarında şiddeti büyük ve çok sayıda can kaybının olduğu depremlerin olduğu anlatılmaktadır.
Tarihsel olarak, Antakya, Kahraman Maraş fay hattında meydana gelen depremler Kilis’i etkilemektedir.
Tarihi sıralamasına göre bölgemizde meydana gelen kuraklık ve kuraklığa göre meydana gelen kıtlıklar ve depremler:
Hicretin on sekizinci yılı Kıtlık ve Veba Hastalığı çıkması; Hicretin on sekizinci senesinde, Arap ceziresine yağmur yağmadı. Yerler kurudu. Toprak, rüzgâr esince kül gibi uçup savruluyordu. İnsanlar ve hayvanlar aç kaldı. Hazreti Ömer etrafındaki kumandanlardan yardım istedi. Önce Suriye orduları kumandanı Ebu Ubeyde dört bin yük zahire gönderi. Filistin Emiri Amr-ı As, Mısır taraflarında zahire toplamak, Kızıl denizden gemiyle erzak gönderdi ve bu suretle Medine’de bolluk oldu.[5]
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Bölgesel Deprem – Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Deprem Bilgilerinde
Tarihsel Depremler tablosunda 587 yılı depreminde 60 000 kişi öldüğü belirtilmektedir.
712 yılında Şam bölgesinde uzun süreli bir zelzele oldu. Kırk gün süreyle devam eden bu zelzele bölgeyi harabeye çevirdi. Bunun en büyük etkisi ise Antakya’da görüldü.[6]
859-860 yılında Mağrip illerinde şiddetli depremler meydana gelmiş; kaleler, evler, köprüler yıkılmıştı. El-Mütevekkil evleri yıkılan kimselere üç milyon dirhem dağıtmıştı. Ayrıca Medain ve Antakya’da da depremler meydana gelmiş ve çok kimse hayatını kaybetmişti. Anlatıldığına göre, Antakya’da bin beş yüz ev yıkılmış, şehrin surlarında doksan küsur burç düşmüş, deprem sırasında daha evvel hiç işitilmedik sesler duyulmuştu. Antakya civarlarında bulunan çıplak dağ da yıkılmış, parçalanmış ve kayalar denize yuvarlanmıştı.[7]
Urfalı Mateos Vekayi-Namesinde, 2 Nisan 952-1 Nisan 953, Birçok yerlerde şiddetli kıtlık oldu. Kıtlık, Cenupta, Tacik memleketinde çok büyük sıkıntılara sebebiyet verdi, fakat bundan en çok muztarıp olan memleket bütün Mezopotamya ülkesi olmuştur. Kıtlığın şiddeti yüzünden, birçok yerlerde ve Ermeni kralı Tigran’ın kurmuş olduğu meşhur payitaht şehir olan Urha (Ufa)’da insanlar büyük ızdıraplara ve meşakkatler oldu. Kıtlık yedi yıl devam etti ve sayısız insan telef oldu. Müslümanlar arasında da çok büyük telefat oldu çok sayıda Hristiyan da öldü. Kıtlığın hüküm sürdüğü beşinci yılda sonra, aynı mıntıkadan deniz kumu kadar büyük miktarda çekirge gelip araziyi tahrip etti. Kıtlık gitgide şiddet kespedince, birçok insan kudurup merhametsizce birbirlerine saldırdılar ve yekdiğerlerini yemeğe başladılar. İleri gelen zengin adamlar, sebze ve meyve ile besleniyorlardı, çünkü hayvanlar büyük telefata uğramışlardı, Tahrip olunan yerler bugüne kadar imar edilmemiş ve halkla dolmamıştır.[8] Diye belirtmektedir.
M. 909 yılında Bağdat’ta şiddetli karlar yağdı ve damlar üzerinde 4 parmak kalınlığında kar birikti. Bu ana kadar Bağdat’ta kar yağmadığını gören olmamıştı. On sekiz yıl sonra yani M. 927 ‘da Bağdat’ta tekrar çok şiddetli soğuk oldu. Soğuk o kadar şiddetli idi ki kilerlerdeki sirkeler, yumurtalar, yağlar dondu ve ağaçlar kurudu.[9]
M. 1034 yılının aralık ayında Nisibis’te şiddetli bir karayel esti, zeytin, dut, erik ağaçlarını kökünden söktü ve taş ve kireçten yapılma binaları yıktı. Daha sonra şiddetli bir yağmur yağdı ve el-parmak, bilek şeklinde dolular yağdı. Mısır ve Filistin’de zelzeleler oldu, insanlar evlerinde dışarı uğrayarak 8 gün gökyüzü altında yaşadılar. Balaş şehrinin yarsı harap oldu. Suriye’de birçok köyler ahalisi ile birlikte kayboldular. Kudüs mabedinin duvarlarında bir kısmı yıkıldı. Askalan’da Arapların bir minaresi düştü. Gazze’deki minarenin âlemi ile Akka şehrinin yarısı yıkıldı.[10]
M.1042’de Tebriz şehrinde şiddetli bir zelzele oldu. Şehrin kalesi, suru, birçok sarayları ve hamamları yıkıldı ve 50 000 kadar insan enkaz altında can verdi.[11]
1054 yılında Antakya’da deprem meydana geldi, 10 000 kişi bu depremde hayatını kayıp etti.[12] Urfalı Mateos, 8 Mart 1053-7 Mart 1054 tarihinde büyük Antakya şehrinde, felaket alameti olan korkunç bir nişane belirdi. Bu alamet, güneşin içinde göründü ve herkesi hayret ve korku içine düşürdü. Bütün Hristiyanlar bundan dolayı dehşete kapıldılar, çünkü bu, Allah’ın muhakemesinin icra olunacağını ihtar ediyordu. Allah’ın gazabı şu suretle ilan edildi. Antakya’daki Süryaniler çok zengin olup debdebeli bir hayat sürüyorlardı. Bunların gençleri, kendi kiliselerine gittikleri vakit beş yüz kişilik kâfilerleler teşkil ederek katırlara binmiş oldukları halde gidiyorlardı. Romalıların, Süryanileri kıskandıkları ve Süryanilere eziyet ettiler. Romalılar o kadar hayasızlaştılar ki patriklerinin emriyle Süryanilerin incilerini yaktılar. Fakat onlar Allah’ın incilini ateşe atıkları vakit İncil’den bir ses çıktı ve kitap alevlerin içinde dışarı fırladı, onlar incili ikinci defa olarak tekrar ateşte attılar, fakat yine dışarı çıktı. Onlar, küstahlıkları yüzünden kudurmuş bir halde mukaddes incili tekrar ateşin içine attılar. İncil bu defada dışarı çıktı. Fakat İncil dördüncü defa olarak ateşe atılınca yandı. Patrikle bütün halk, incilin yakıldığı yerde sevinç içinde S. Bedros Kilisesine girince binanın içinde korkunç bir gürültü koptu, şiddetli deprem oldu, diye yazmaktadır.[13]
1082 yılında Antakya’da meydana meydana gelen sarsıntıi çin Süryani Mihal, şehir surlarındaki 86 kulenin yıkıldığını yazar.[14] Urfalı Mateos, Sımpat Isparabed 1091 yılında yaşanan diğer bir depremi şöyle tasvir eder: Eylül ayında büyük bir deprem oldu. Yeryüzü şiddetle sallandı, gök altında bulunan bütün mahluklar titredi. Antakya şehri tahrip oldu. Surların 90 kulesi temelden kopup yere düştüler, surların büyük bir kısmı yıkıldı. Erkek kadın sayısız insan yıkılan evlerin altında can verdi.” [15]
M. 1056 yılında Bağdat’ta hastalık ve büyük bir kıtlık baş gösterdi. Suriye ve Mısır’da bilhassa İran’da vaziyet aynı merkezde idi. Buhara’da bir tek gün içinde şehirde çıkan tabutlarn sayısı 18 000’i bulmuştu. Üç ay gibi kısa bir müddet içinde ölenlerin sayısı 230 000’ni buldu. Dünyanın yaratıldığından beri böyle bir veba görülmediği söylniyor.[16]
M. 1069 yılında Mısır’da insanların birbirini yemelerine sebep olan büyük bir kıtlık oldu. Mısırda Halifeye ait üç attan başka at kalmamıştı. Diğer hayvanlar yani atlar, katırlar ve eşekler, sahipleri tarafından istihlak edilmişti. Bir köpek 5 dinar ve 10 zuzeye satılıyrdu.[17]
1092 Çekirge ve kıtlık: O zamanda çekirge ve kuraklık yüzünden müthiş kıtlık zuhur etti. Anide o kadar çok üzülmüşlerdi ki ölüleri defnedemiyor ve onlara nizamen zaruri olan dini merasimini yapamıyorlardı.[18]
2 Mart 1079-29 Şubat 1080 tarihinin başlangıcında Okyanus denizinin beri kıyısında bulunan Hristiyan memleketlerinde şiddetli bir kıtlık zuhur etti. Çünkü zalim Türkler bütün memlekette yayılmış olup hiçbir bölgede sulh ve asayiş kalmamıştı ve her Hristiyan evi kılıç ve esaret altına düştü. Toprak işlenmedi ve ekmek azaldı. Çalışkan çiftçiler kılıç ve esaretle telef edildiler ve kıtlık bütün memlekete yayıldı, Urfa hariç, Antakya, Tarsus’a kadar Kilikya’da, Maraş’ta Dehluk’da (BU kale Amanos dağından ayrılıp Fırat’a doğru uzanan bir dağ silsilesinin sırtında bulunuyordu, Bu kalenin harabeleri bu günkü Ayintap şehrinin yakınında bulunmaktadır. Bu kıtlıkta çok sayıda insan öldü.[19]
1114 Depremi kroniklere nasıl yansıdı?
1114 yılında gerçekleşen büyük depremi Urfalı Mateos, Başkomutan Sımpat, Süryani Mihail’in detaylı biçimde anlatmışlar. Urfalı Mateos,.1114 yılı depreminin oluş nedenlerini şöyle anlatmaktadır. Biz mahluklar, Allah’ın gazabına uğradık, çünkü Allah her şeye muktedir olan kuvvetiyle öfkeli bakışlarını çevirdi. Zira bütün insan oğulları, Peygamber’in: “Bu zamanda, adaleti icra eden ne bir prens ne bir peygamber ve ne de bir şeref vardır” demiş olduğu üzere doğru yoldan sapmış bulunuyorlardı. İşte herkes bu suretle günah yollarını tercih edip Allah’ın bütün emir tembihlerinden nefret ettiler. Çünkü gerek prensler, kumandanlar, halk adamları, reisleri ve gerekse ruhaniler Allahlın
yolunda sabit kalmayıp cismani şehvete kapıldılar. Allah bu işleri günah saydı ve Peygamberin: “O yere nazar eyler ve sarsıdır. Allah öfkeli nazarlarla mahluklarına baktı ve onlar ilahi kuvvetin korkusundan yere serildiler” diye söylemiş olduğu sözler bu zamanda bir hakikat oldu. Vaka şu suretle cereyan etti: Mareri ayının 12 sine tesadüf eden pazar günü, Haç yortusunda korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi ilahi gazap ne geçmişte ne de bizim zamanımızda görülmüş ve işitilmiş ve ne de kitaplarda okunmuştu. Derin bir uykuya dalmış bulunduğumuz bir sırada aniden müthiş bir gürültü koptu ve bütün dünya sarsıldı. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı ve tepeler çatladı. Dağlarla tepeler şiddetle çınladı. Onlar canlı hayvanlar gibi ses çıkardılar. Dağların sesi, kulaklarda bir ordunun çıkardığı gürültüyü andırıyordu. Mahluklar, Allah’ın gazabı altında şaşkın bir vaziyet içine düşmüş olup dalgalı bir deniz gibi titriyorlar ve çalkalanıyorlardı. Çünkü bütün ova ve dağlar sanki bakırdan imiş gibi çınladılar ve ağaçlar gibi sallandılar. İnsanlar ağır hastalar gibi inliyorlardı. Yeryüzünden, dehşete kapılmış ümitsiz bir farari gibi figan ve haykırış sesleri yükseliyordu. Bu sesler, zelzeleden sonra da geceleyin bir saat kadar işitildi. Bu felaket esnasında herkes kendi hayatından ümidini kesti ve kıyamet gününü andıran bir hal vardı. Gün Pazar, her şey kıyamet gününü andırıyordu. Bundan dolayı, herkes yeis içine düşmüş ve ölü haline gelmişti. O gece birçok şehir ve bölgeler harap oldu. Harap olan yerler kamilen Franklara aitti. Diğer bölgelerde ve Müslümanlara ait bulunan yerlerde hiçbir zarar vukua gelmedi. O gece, Samusat, Hısnımansur, Keysun, Raban ve Maraş şehirleri harap oldu. Maraş’ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki takriben 40 000 insan telef oldu. Bu çok nüfuslu bir şehirdi ve bu felaketten hiç kimse kurtulmamıştı. Sis şehrinde de aynı şey vuku buldu ve sayısız insan öldü. Birçok manastır ve köy harap oldu ve on binlerce erkek ve kadın telef oldu. Karadağ’da bulunan meşhur Basilien manastırında, aziz Ermeni ruhanileri, yeni yapılan bir kiliseyi taktis etmek üzere toplanmış bulunuyorlardı. Bunlar ayin icra ettikleri sırada kilise onların üzerlerine yıkıldı ve otuz ruhani ile iki vardabet, enkaz altında şehit oldu. Onların cesetleri bugüne kadar orada kalmıştır. Maraş yakınında bulunup Hesuantz (Jesueens) denilen büyük manastırda da aynı şey vuku buldu. Bu manastır yıkıldı ve bütün rahipler enkaz altında kaldı. Zelzele durduktan sonra kar yağmaya başladı ve yer yüzü karla kaplandı. Maşgvor denilen meşhur Ermeni rahibi Grigor arada şehid oldu. Böylelikle birçok Hristiyanlar müthiş bir akıbete maruz kaldılar. Bu, onların günahları yüzünden olmuştur. Çünkü bunların her biri, Allah’ın çizmiş olduğu yolu terk edip yanlış yollara girmiş, Mukaddes kitaplarda yazılı olan tembihlerden yüz çevirmiş ve çılgınca hareketlerde bulunmuşlardır. Onlar, hazreti Nuh zamanında, telef oluncaya kadar sırf yiyip içmekle vakit geçiren insanlar gibi hareket ettiler ve işte nihayet Allah’ın gazabına uğradılar ve işledikleri büyük günahlar yüzünden telef oldular.[20]
Müverrih Vardan, Türk Fetihleri Tarihi adlı kitabında Büyük zelzele olarak 1114 senesi Mareri ayının on ikinci pazar günü dağlardan ve yıkılan taşlardan korkunç sesler geldi ve yer yüzü sarsıldı. Dünyanın sonu zannolundu; birçok şehir yıkıldı ve kırk bin insan zayiatı sayılabildi.[21] Diye anlatmaktadır.
M. 1115 yılında son teşrinin 29 uncu gününde ve Arapların 6 ncı ayının 29 uncu gününde son derece şiddetli bir zelzele oldu. Bu yüzden Bütün Mar’aş şehri yer altına gömüldü ve bütün şehir halkı için bir mezar oldu. Samosata’da birçok evler yıkıldı, Edessa surunun kululerinden 13 ü düştü ve Harran surunun bir kısmı yıkıldı.[22]
M. 1152’de şiddetli yağmurlar yağdı, büyük kayaları, tepeleri silip süpürdü ve dağın bir parçası Tarşana köyünün kalesi olan Bet Abdahar vadisine kaydı. Bu yüzden Fırat nehrinin akışı üç saat durakladı ve sular Prsidin köyüne kadar yükseldi. Bu köy ise dağın tepesinde idi. Daha sonra Claudia dağının eteğindeki manialar parçalandı, sular aktı ve bu yüzden Suriye’de büyük tahribat hâsıl oldu. Aynı yıl Meyat yerlileri vebaya tutuldular. 12 000 kişi öldü.[23]
M. 1157 yılında Suriye’de şiddetli zelzeler oldu ve birçok şehirleri harap etti. Hama’daki kale ve şehirdeki büyük binalar ihtiyar adamların, kadınların ve çocukların üzerine yıkıldı ve nüfusun on binlercesi bu şekilde öldü. Şeyzer kalesi de kısmen yıkılmış ve burada ancak bir kadın ile bir haremağası kurtulabilmişti. Emesa halkı sür’atle kaçmak yüzünden canlarını kurtarabilmişler, fakat manastırlar ve kaleleri harap olmuştu. Halep ahalisi de şehirden ayni şekilde kaçtılar, günlerce şehir dışında ikamet bahasına canlarını kurtardılar. Fakat evleri yıkılmış ve 500 kadar kişi enkaz altında kalmıştı Kafar Tab ve Apamea’da bir kimse kurtulamamıştı, Rahbut’a kadar diğer yerlerde de aynı vaziyet hâsıl oldu. Frank şehirlerinden Hısn el-Ekrad ile Arka kâmilen yıkıldı. Lazikiye’de yalnız büyük kilise kaldı. Fakat kilisenin zemini yıkıldı ve içi çamur dolu bir uçurum peyda oldu Antakya’nın büyük kısmı ve Trablus şehri harap oldu.[24]
Ahmet Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiya kitabında, hicri 552 (M. 1157) Suriye’de şiddetli zelzele oldu. Hama, Şizer, Humuz, Kürt Kalesi, Trablusşam, Antakya ve öteki etrafta bulunan şehirler harap oldu. Kaleler yıkıldı, pek çok adamlar yıkılan binaların altında kaldı. Hatta Şizer kalesi bütün bütün yıkıldığından, nice senelerden beri Şizer’de hükümran olan Münkizoğulları yıkıntılar altında kalarak, sülalesi son buldu demektedir.[25]
M. 1170 Yılının Haziran’ın 29 uncu pazartesi günü şiddetli bir zelzele oldu ve yeryüzü deniz üzerindeki bir gemi gibi sallandı. Bu hadise nesillerden beri emsali görülmemiş mahiyette idi. Zelzele asnasında Halep, Ba’lebek, Hama, Emesa, Şeyzar, Bağras şehirlerinin surları, kaleleri ve büyük binaları ahalinin üzerine yıkıldı. Antakya’daki büyük rum kilisesi ile Franklara ait Kusyana kilisesi kâmilen yıkıldı. Gabara’da ve Lazkiye’de birer küçük kilise yıkıldı. Bu zelzele 25 gün devam eti.[26]
1170 yılında gerçekleşen depremi kaleme alan Süryani Patriği Mihail ise, depremin nedenini bu kez Halep’te Müslümanlar tarafından esir edilen Hristiyanlara ibadet izni verilmemesi, onlara kötü davranılması, bunun sonucu olarak da Tanrının bu şehri cezalandırmasıyla açıklar. Şöyle der: “1170 yılının 29 Haziran’ı Paulus ve Petrus yortusu gününde, saat 3’te bir zelzele oldu. Yeryüzü denizde bir sandalmış gibi sallandı. Antakya’da nehrin kıyısında bulunan surlar devrildi. Greklerin (Bizanslı Rumlar) büyük kilisesi tamamen yıkıldı. St. Pierre Kilisesi’nin minberi ile muhtelif yerlerde bulunan kilise ve evler de yıkıldı. Antakya senyörü III. Bohemund saçlarını kestirip, halkın yaptığı gibi harar giyindi ve patrikten af diledi. Trablus şehri ile diğer şehirlerde Dımask (Şam), Hıms, Hama’da da depremler oldu. Fakat hiçbir yerden Halep’teki kadar kötü haber gelmedi. Oradaki tahribatı ne gördük ne işittik. Halep’te surlar yıkılmış, yeryüzü yarılıp birçok insan toprağa gömülmüş, şehir siyah bir su ile dolup, sayısız insan bu suda boğulmuş. Tek bir kilisenin haricinde hepsi yıkılmıştır” Orta Çağ’ın çevresi güçlü surlarla çevrili en önemli ve büyük şehirlerinden Antakya, coğrafi güzelliği, verimli toprakları, ticaret yolları, halkının refah seviyesinin yüksek oluşu nedeniyle, her zaman tercih edilen, gözde bir şehir olmuştur. Pek çok devletin sahip olabilmek için sık sık istilalar düzenlediği kent, ayrıca doğal afetlerle sarsılmıştır. Toplu halde büyük ölümlere maruz kalan şehir, ekonomik, demografik, siyasi ve askeri dengelerini kaybetse de her zaman ayağa kalkmayı başarmıştır.
Bugün de aldığı ağır yarayı geçmişte olduğu gibi saracak ve bir an önce ayağa kalkmayı tekrar başaracaktır.[27]
M. 1200’de Mısır’da kıtlık oldu. Çünkü Nil nehri her sene olduğu gibi taşmadı, insanlar ölü hayvanların ve insanların etlerini yediler. Kıtlıktan sonra veba başladı, birde zelzele koptu ve Şam, Emesa, Hama Trablus, Sur, Akka ve Şamrin (Samary)’deki birçok binalar ve yüksek surlar yıkıldı. Zelzele Bet Romaya’ya kadar yayıldı.[28]
M. 1204 yılı içinde şiddetli bir zelzele oldu ve Sur şehrinin suru ile Mısır, Filistin, Bet Nahrin ve Musulda birçk yerleri tahrip etti gibi Kıbrıs ve Sicilya adalarında da tahribat yaptı.[29]
M. 1235 yılı içinde Rum diyarında hububat kıtlığı çok şiddetli idi. Bet Nahrin’de de vaziyet aynı merkezde idi. Bağlar ve ağaçlar kışın şiddetli olması yüzünden kurudu. Sonteşrinden şubatın bedr-i tam sırasına kadar büyük Fırat nehri dondu ve hiç yağmur yağmadı.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Bölgesel Deprem – Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Deprem Bilgilerinde
Tarihsel Depremler tablosunda 1268 yılında Kozan-Ceyhan depreminde 60 000 kişi öldüğü belirtilmektedir.
1822 Yılında Olan Deprem: Batılı kaynaklara ve başka kataloglara dayanarak bu bölgede gerçekleşen iki depremden bahsedilmektedir: İlki 13 Ağustos’ta akşam saatlerinde vuku bulmuş ve Antakya, İskenderun, Kilis, Halep ve Lazkiye’yi etkilemiştir. İkincisi ise sadece Halep’te yıkıma neden olduğu belirtilen 2 Eylül tarihli olanıdır. Bu depremin tam olarak hangi saatte meydana geldiği açıklanmamış ve öncekinin artçısı olabileceğinin belirtilmesiyle yetinilmişti. Her üçü de Doğu Anadolu Fayı ve Ölü Deniz Fayı üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan Erdal Herece12 ve N. N. Ambraseys ile Muawia Barazangi de aynı tarihe işaret etmektedirler. Deprem sırasında bölgede bulunan İngiliz konsolosu Edward Barker ise depremin 13 Ağustos 1822’de akşam saat 10.30’da gerçekleştiğini ifade etmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde ve Şer’iyye Sicilleri’nde bulunan bazı belgeler ile kimi tarih kitapları hem yukarıdakinden hem de birbirlerinden farklı tarihlerden bahsetmektedirler. Belgelerin bir kısmında depremin 15 Ağustos 1822 (27 Zilkade 1237) tarihinde gece saat iki buçukta, bir kısmında ise 14 Ağustos 1822 (26 Zilkade 1237) tarihinde gece saat 3 sularında gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu dönemi konu edinen Vak’anüvis Es’ad Efendi’nin eserinde ve Tarih-i Cevdet’te ise 24 Ağustos 1822 (6 Zilhicce 1237) tarihi, depremin olduğu gün olarak gösterilmektedir. Görüldüğü üzere Halep, Antakya, Ayıntab ve havalisinde 13, 14 ve 15 Ağustos günlerinde üç ayrı deprem gerçekleşmiş gibi bir manzara ortaya çıkmaktadır. Bölgesel ve uluslararası ticaret açısından önemli bir merkez konumundaki Halep’te bulunan İngiltere, Fransa ve Avusturya gibi ülkelerin konsolosları 18 ısrarlı bir şekilde 13 Ağustos tarihi üzerinde durmaktadır. Osmanlı belgelerinde ise 14 ve 15 Ağustos tarihlerinden bahsedildiği görülmektedir. Osmanlı kayıtlarının hem birbirleriyle hem de batılı kaynaklarla çelişmesi bir yazım hatasından mı yoksa kullanılan takvimler arasındaki farktan mı kaynaklanmaktadır? Öncelikle bu sorunun yanıtlanması gerekmektedir. Deprem nedeniyle Halep, Antakya, Ayıntab ve havalisinde en az 20.000 kişi ölmüş, bir o kadarı da yaralanmış veya sakat kalmış, binlerce ev yıkılmış ya da oturulamaz hâle gelmiş, 5-6 köy tamamen yok olmuştu. Deprem ve ardından gelen artçıların neden olduğu zarar hesaplanamamaktaydı. Korkunç sefalet manzaraları her tarafı kaplamıştı. Buna bir de Arap eşkıyaların doymak bilmez açgözlülükleri de eklenince güvenlik tamamen ortadan kalkmış, yöneticilerin aldıkları önlemler bile hırsızlık ve yağma olaylarını engelleyememişti. Depremin en acı yönlerinden biri Müslüman-Hıristiyan-Yahudi veya zengin-fakir ayrımı yapmaksızın herkesi fakirlik, açlık ve sefalet noktasında eşitlemesiydi. Felaketin paydaşları bütün olumsuzluklara rağmen birbirlerine dayanarak ve dinsel düşmanlığın duvarlarını yıkarak sorunlarını çözmek için çaba sarf ediyorlardı. Başta İngiltere olmak üzere İsveç, Avusturya, İspanya gibi pek çok Avrupa ülkesinin Halep ve civardaki diğer kentlerde ticari çıkarları ve temsilcileri bulunduğundan bölgenin harap bir hâlde bulunması adı geçen ülkelerin yararına bir durum değildi. Bu nedenle depremden etkilenenler için Levant Şirketi bir yardım kampanyası başlattı. Yardım kampanyasının gerekçesi basında şöyle yer almıştı: “Yardımsever İngiliz halkının önüne daha önce böyle acıklı bir hikâye gelmemiştir. Her ne kadar felaketin meydana geldiği alan İngiltere’ye uzak olsa da seslerini dünyaya duyurmakta güçlük çeken bu zavallı felaketzedelere hamiyetperver ulusumuz 1755 Lizbon depreminde olduğu gibi bu olayda da duyarlı davranacak ve yardım elini uzatacaktır”[30]
6 Şubat 2023 Depremi
Depremim odak derinliğinin 5km gibi yüzeye çok yakın olması sığ deprem özelliği ile fay kırığının 300 km’den ve dokuz saat ara ile iki büyük deprem ve artçılarının da büyük sayılabileceğinden bölgemiz açısında asrın en büyük depremi, büyük yıkımlara ve can kayıplarına sebep olmuştur. Büyük yıkımın en büyük nedenleri ise; yapılaşmada zemin araştırmalarının iyi yapılmadı, depreme dayanıklı yapıların yapılmadığı, yapının ana unsuru olan beton karşım kriterlerine uyulmadığı, betonarmenin bileşiminde önemli olan çelik kalitesi, kolon kiriş birleşim yerlerinde deprem etriyelerin yapılmamış olduğu görülmüş, yapıların iyi denetlenemediği ortaya çıkmıştır. Bunlara ilaveten nasıl projelendirildiği ve nasıl yapıldığı belli olmayan imar affıyla iskân verilen yapılarda da kaçının yıkıldığı araştırılmalıdır.
Deprem Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerini kapsayan geniş bir alanda hissedilmiştir. Türkiye’de bilinen depremlerin en şiddetlisi ve 11 ili etkilemiştir.
Deprem bölgelerinde binlerce binalar yıkılırken, hasarlı olabilen ama can kaybı olmayan yapılarla, sağlam binalarda görüldü.
TOKİ’nin binaları genelde şehir dışında engebeli veya dağ yamaçlarına kurulmuş, projelendirme ve denetimleri yapıldığında az hasarlı veya hasarsız olarak depreme karşı koyduğu görülmüştür. TOKİ’nin konutları tünel kalıpla yapıldığında duvarlarında B.A perde olan binaların depreme karşı dayanıklı olduğu görülmüştür.
10 Mart 2023 tarihi itibarıyla, 6 Şubat’taki depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı 46 bin 104’e yükseldi. (10.03.2023 tarihi itibarıyla)
Erdoğan, 6 Mart’taki kabine toplantısının ardında yaptığı açıklamada “Deprem bölgesindeki 11 İlimizde yıkık, Acil yıkılacak ve ağır hasarlı bina sayısı 230 bini, buralardaki bağımsız bölüm sayısı da 645 bini buluyor” dedi.
AFAD’ın son verilerine göre depremden etkilen illerde kendi imkanlarıyla ayrılan veya devlet tarafından tahliye edildikten sonra gittikleri illerde kayıt yaptıranların sayısı ise 1 milyon 971 bin oldu.[31]
17 Ağustos Kocaeli depreminde de yamaçlardaki yapıların az hasarlı veya hasarsız oldukları gözlenmiş, düz ve ovalarda yapılarda deprem nedeniyle yıkılan bine ölen insanların sayısının yüksek olduğu görülmüştür.
11 MART 2011 BÜYÜK TOHOKU DEPREMİ: 11 Mart 2011 günü Japonya’nın kuzeydoğu kıyısında, okyanusta meydana gelen 9,0 büyüklüğündeki deprem büyüklük açısından, aletsel dönemde dünyada meydana gelen en büyük depremler içinde beşinci sırada yer almaktadır. Depremde yaklaşık 400 km uzunluğunda yüzey faylanması geliştiği öngörülmektedir. Japonya’nın kuzeydoğusunda, Honshu adası kıyıları boyunca can kaybının 10 000 bini aşmış ve bu deprem Japonya tarihinde görülmemiş boyutta ekonomik zarara yol açmıştır. Depremdeki can kaybı ve ekonomik zararın bu denli fazla olmasının sebebinin, deprem sarsıntılarının yol açtığı yapısal yıkımlardan çok, depremin tetiklemesiyle meydana gelen tsunamiyle ilgili olduğu rapor edilmektedir. [32]
17 Mart 2022, Japonya’da meydana gelen 7,3 şiddetindeki deprem Japonya’nın Fukushima ve Miyagi vilayetleri açıklarında 16 Mart 2022 tarihinde meydana gelen depremde 4 kişinin hayatını kaybettiği, 97 kişinin ise yaralandığı üzüntüyle öğrenilmiştir.[33]
12 Ocak 2010 Haiti Depremi, merkez üssü başkente Port au Prince’e 25 km uzaklıkta olan ve 7,0 büyüklüğünde ve yerin 13 km altında meydana gelmiştir. Haiti, Batı Yarımkürede en yoksul ülke olup, İnsani Gelişme Endeksi’ne göre 182 ülke içinde 149. sıradadır. Yaklaşık 240 bin kişi yaşamını yitirmiş, bu ülke büyük bir ekonomik kriz ve yoksullukla karşı karşıya kalmıştır. Tek başına bu durum bile, söz konusu ülkenin gelişmişlik derecesi ile hasar görebilirlik arasındaki ilişkisini anlamamız için yeterli olsa gerekir.
1960’da Şili’de 9,5 büyüklüğündeki depremde 5 bin 700 kişi hayatını kaybetmiştir. Depremin ardından oluşan tsunami, Pasifik kıyısındaki ülkeleri de tehdit etti ve Hawaii’de 61, Japonya’da 130 kişinin ölümüne yol açmıştır.[34]
Japonya’da meydana gelen depremlerde yapıların yıkılması pek olmamakta ve can kayıpları 97 civarındadır. 1960 yılında Şili’de 9,5 şiddetindeki depremde 5 700 KİŞİNİN Öldüğü görülmektedir.
Depremden dolayı oluşan hasarların Nedenleri:
Depremden dolayı yapıda oluşan hasarları birçok nedenleri bulunmaktadır.
Deprem Kaynaklı Özellikleri; En büyük yer ivmesi, Kuvvetli yer hareketinin süresi, Frekans içeriği, Kırılan fayın uzunluğu, Depremin yer yüzüne olan uzaklığı
Zemin Kaynaklı özellikler; Merkez üssü ile yapı arasındaki uzaklık ve zeminin jeolojik özelliği, Yerel zemin koşulları,
Yapısal Özellikler; Doğal periyodu ve sönüm özelliği, Yapım tekniği, yaşı, Deprem etkilerine karşı detaylandırılması.[35]
Yapım Hataları ve iyi denetlenememe; Yıkılan birçok binada beton kalitesi için standartlara uygun kum çakıl kullanılmaması, beton karışımının uygun yapılmayışı (kum-çakıl, çimento ve su oranları), yapıda kullanılan çeliğin çekme gerilmesinin yeterli olmayışı, Betonun dökümünden sonra çimentonun rötre ısısından dolayı, betonun en az iki hafta sulanmamış olması.
İmar affı ile iskân verilen yapıların yıkılma durumları belirlenerek, kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
SONUÇ:
2500 yıllık tarih içerisinde; Hatay-Kahramanmaraş fay hattına yakınlığı ve oluşan depremlerde, Afrin nehri ve Sabunsuyu güzergahında yeni fay ve yırtılmalar oluşabileceğinden, Kilis depremlerden etkilenecektir.
Tarıma elverişli ve düz arazilerde yapılaşma yasal zorunluluk ile engellenmelidir. Fay hatları kesine yakın tespit edilerek, fay hattı üzerine yapılaşmanın engellenmesi için yasa çıkarılmalıdır. Hazır beton işetmeleri çok sık denetim yapılarak, ürettikleri betonlardan basınç ve kırılma deneyleri yapılarak, uygun beton üretmeyenlere ağır ceza verilecek yasalar çıkarılmalıdır. İthal edilen B.A. demirleri yurda giriş esnasında çekme deneylerine tabi tutularak, standarlara uymayan İnşaat demirleri kontrol edilmelidir. Türkiy’de demir çelik fabrikalarında B.A betonu olarak üretilen inşaat demirlerinin üretimi denetlenmeli, uygun demir üretmeyenler ortaya çıkarılarak, gerekli cezalar verilmelidir. Yapı denetim firmalarının bir kısmında, yapıyı bilfiil kontrol etmede, düşük ücretle, yapıyı denetlemede, denetlemiş gibi çalışan yapı denetim firmaları ve yapıyı görmeden, yapıyı denetlemiş gibi imza atam mühendisler hakkında ağır ceza verebilecek yasalar düzenlemelidir. Kilis’in güney ve güney doğusunda bulunan yapılaşma önlenmeli, şehrin yapılaşması Resul Osman dağının Güneyinden, Kilis İslâhiye yolunun Kuzey doğusundan, Kuzini köyü doğrultusunda tarıma elverişli olmayan, dağ yamacı olan yerlere şehir planı düzenlenmelidir.
Kaynaklar
[1] Zekai CELEB, Nahit KUMBASAR, Deprem Mühendisliğine Giriş, Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı İstanbul 2000,
[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Cyrrhus
[3] DR. ÖĞRETİM ÜYESİ ALİYE EROL-ÖZDİZBAY, Eski İran Tarihi, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ, sayfa 59
[4] Tarihsel Depremler - B.Ü. KRDAE Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi (boun.edu.tr)
[5] Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiye cilt II Hazırlayan Mahir İz, T.C. Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser, ikinci baskı 1985, sayfa 212
[6] İbnü’l-Esîr, İslam Tarihi El Kamil Fi’t- Tarih Çeviren . Beşir Eryarsoy, Bahar Yayınlar Cilt IV, sayfa 523
[7] İbnü’l-Esîr, İslam Tarihi El Kamil Fi’t- Tarih Çeviren . Beşir Eryarsoy, Bahar Yayınlar Cilt VII, sayfa 78
[8] Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye Çeviren Hrand Andreasyon, Türk Tarih Kurumu 4. Baskı 2019. Sayfa 3,4
[9] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 247.
[10]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 291
[11] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 298
[12] Tüm zamanların şehri Antakya, hatay.gov.tr ve https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[13] Urfalı Mateos Vakyi-Nmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçeye çeviren Hrant . Andreasyoan, Türk Trih KURUMU 4. Basım Nnkara 2019, sayfa 98
[14] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[15] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[16]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 308
ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 319
[18] MÜVERRİH VARDAN, Türk Fütuhatı Tarihi, (889- 1269), Türkçeye çeviren Hranl D. Andreasyan, Sayfa 48
[19] Urfalı Mateos Vakyi-Nmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçeye çeviren Hrant . Andreasyoan, Türk Trih KURUMU 4. Basım Nnkara 2019, sayfa 56
[20] Urfalı Mateos Vekayi- Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant Andereasyon, Türk Tarih Kurumu 4. Baskı Ankara 2019-Sayfa 254, 255, 256*
[21]Müverri VARDAN, Türk Fetihleriı Tarihi, (889- 1269), Türkçeye çeviren Hranl D. Andreasyan, İstanbul 2017 Sayfa 59
[22]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 354
[23] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 390
[24] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 397
[25] Ahmet Cevdet, Kısas-ı Enbiya cilt V, Hazırlayan Mahir İz, T.C. Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser, ikinci baskı 1985, sayfa 252,253
[26] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 409-410
[27] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[28] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 474-475
[29] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 486
[30] Ümit EKİN, 1822 HALEP-ANTAKYA DEPREMİ VE BÖLGEYE ETKİLERİ, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 17, İstanbul 2007,
[32] MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, 11 MART 2011 BÜYÜK TOHOKU (KUZEYDOĞU HONSHU, JAPONYA) DEPREMİ (Mw: 9,0), Abilgi notu, JEOLOJİ ETÜTLERİ DAİRESİ Yer Dinamikleri Araştırma ve Değerlendirme Koordinatörlüğü Aktif Tektonik Araştırmaları Birimi 17 MART 2011 ANKARA
[33] https://www.mfa.gov.tr/no_-90_-japonya-da-meydana-gelen-deprem-hk.tr.mfa
[34] Yrd.Doç.Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Doğal Yıkım Olaylarının Zararlarının Azaltılmasında Yerel Halkın ve Yöneticilerin Önemi-ŞİLİ VE HAİTİ ÖRNEKLERİ,
[35] Prof. Dr. Kutlu Darılmaz, Depreme Dayanıklı Binaların Tasarımına Giriş. Birsen Yayınevi 2019, sayfa 8