Kilis Akdeniz Bölgesinin doğusunda, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Batısında ve Mezopotamya’nın kuzey batısında yer alır. Dünyada uygarlıkların yaşadığı bölgede bulunmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerinde önemli olayların meydana geldiği yerdir. Bu nedenle Kilis’i incelerken; Türk tarihi, İslam Tarihi ve Ortadoğu tarihi kaynaklarında araştırılmalıdır. Kilis ve çevresinden kuraklık, deprem gibi doğal olaylarla, tarihsel gelişimi, tarihi sırasına göre incelenmiştir.
Haçlı seferleri dönemini anlatan kaynakları incelediğimizde; Kilis adı pek geçmiyor. Muhtemelen bu dönemde Kilis bir köy olabilir. Bu dönem de Ravendan, Azaz ve Kilis’e 14 km mesafede ki Cyrrhus (Kurus) yer isimleri geçmektedir.
Suriye'deki Cyrrhus, (Guris, Kuris) MÖ 300 civarında Seleucus Nicator tarafından kuruldu ve adını Makedonya'nın Cyrrhus kentinden aldı. MÖ 1. yüzyılda Ermeni İmparatorluğu tarafından alınmış, ardından MÖ 64'te Pompey Suriye'yi aldığında Romalı olmuştur. MS 1. yüzyılda, Antakya ile Fırat Nehri'nin Zeugma'da kesiştiği ticaret yolu üzerinde bir Roma idari, askeri ve ticari merkezi haline geldi ve kendi parasını bastı. Roma lejyonu Legio Fretensis'in üssüydü. Sasani Pers İmparatorluğu, 3. yüzyılda burayı birkaç kez ele geçirdi. 6. yüzyılda şehir, Bizans İmparatoru Justinian tarafından süslendi ve güçlendirildi. Ancak 637'de Müslümanlar tarafından alınmış ve o zamanlar Qorosh (Horoz) adıyla ve daha sonra 11. yüzyılda Haçlılar tarafından biliniyordu. Nureddin Zengi burayı 1150'de yeniden ele geçirdi. 13. ve 14. yüzyıldaki Müslüman seyyahlar şehrin hem büyük bir şehir hem de büyük ölçüde harabe halinde olduğunu bildiriyor.[1]
Ravanda (Ravendan) kalesi ise haçlı seferleri öncesini anlatan kaynaklarda adı rastlanılmamaktadır.
Hun İmparatorluğunun, İtil Ural Dağlarından, Hazar Denizi ve Karadeniz’in Kuzeyinden, Rusya, Ukrayna, Moldava, Macaristan ve Makedonya’dan Roma İmparatorluğu sınırlarına kadar dayanmışlardır. M.S. 375 Merkezi Don Nehri civarında bulunan doğu kanadı tarafından tertip edilen ve Basık ile Kursık adlı iki bey tarafından idare edilen bir kısım Hunlar ise Kafkasya üzerinden Küçük Asya (Anadolu) ve Suriye’ye saldırdılar. Bu Anadolu akını sırasında Hunlar, buğünki Erzurum ve Çukurova bölgesine kadar ilerlemişler. Orta Anadolu’ya Kayseri-Ankara civarına kadar gittikten sonra, Azerbaycan-Bakü yolu ile merkezlerine geri dönmüşlerdir.[2] Edessa (Bugünkü Urfa) Piskoposu Efraim onlar hakında: "Bunlar Yec'üc ve Mec'üc'ün süvarileridir; atları üstünde fırtına gibi uçuyorlar, karşılarında hiç kimse duramıyor" diye yazmıştır. Hunlar MS. 375'de diğer tarafta da Don nehrini geçmişler, Hermanarik'in hâkimiyeti altındaki Gotları yenerek beraberlerinde onlarıda sürüklemişlerdir. MS. 378'de Edirne civarına ulaşan Hunlar, Roma İmparatorluğu'nun Doğu-Roma ve Batı-Roma diye ikiye ayrılmasını çabuklaştırmışlardır.[3]
Kilis’in İslamiyet’e Katılması;
Hicretin onbeşinci yılında; Şam Başkumandanı Ebu Ubeyde Rum İmparatorunun başında Herakl bulunuyordu. Ebu Ubeyde, Hazret-i Halid’i Halep vilayetinin hükümet merkezi olan, Kinesrin’e gönderdi. Herakl’in Minas adındaki generali, ona karşı koydu, Muharebe sonucunda Kinesrin harab olarak fetholundu. Ebu Ubeyde hazretleri, Kinesrin’in fethinden sonra Halebi kuşattı ve sulh ederek Halep’i fethetti. Sonra Antakya ve daha sonra Maarre ile yanındaki şehirleri aldı. Sonra dönüp Menbiç’i fethetti. Oradan Balisê gitti Şam ile Fırat nehrine kadar olan yerler Müslümanların eline geçti. O sırada Ebu Ubeyde Hazret-i Halid’i Maraş’a gönderdi. O da muharebe ile Maraş’ı fethetti ve harap etti.[4]
M 642’de Ahmet b. Kays ile başlayıp 707’de Kuteybe b. Müslüm’in Buhara ve Semerkant’ı fethine kadar süren devrede, gerek esir düşen ve gerekse antlaşmalar sonucunda verilen çok sayıda Türk’ün İslam Devleti hizmetine alındılar. Emeviler döneminde; İslam devletinin çeşitli kademelerinde görev aldıkları görülmektedir.[5] Abbasiler döneminde; Halife Me’mun (813-833) ve Mufasım (833-842) dönemlerinde askeri birlikler oluşturulurken, İslam kaynakları bunları, yalnızca Etrak diye isimlendirmek yanında Mevala (çoğulu Mevlai), Gılmanu’l Memluk tarzında nitelemişlerdir.[6]
M 685’de Kardu adası Emiri Muhammed Kapadokya’ya gitti, Romalılar ile Asklabar (yani Slavlar) ona hücüm ettiler ve Romalılar Kayseri civarında mağlup edildiler. Asklablar (Slavlar) ise Araplarla dost oldular ve 7.000 kadarı onlarla birlikte Antakya ve Kurs’da (Kilisin 13 km mesafedeki kuzey batısında olan antik yerleşim yer) yerleştiler. Araplar bunlara kadınlar ve yiyecekler verdiler.[7]
M. 765 Yılında Horasan’da son derece şidetli bir zelzele oldu. Bir dağ yerinden oynayarak 3 mil öteye göçtü ve topraktan olduğu için, ufalandı.[8]
M. 808 yılında kıtlık oldu ve vahşi hayvanlar dahi bundan mütessir oldular. Onun için ölüleri mezarlarında çıkararak yediler ve diriler pervasızca saldırdılar, Beslenmek için yeşil ot aramak üzere dağa çıkan kadınlar ve çocuklar vahşi hayvanlar tarafından parçalandılar.[9]
M. 840 yılında Nisan ayının 6’ıncı günü Harran’da, gökyüzünün şimal tarafında bir kırmızı alamet göründü. Şiddetli yağmurlar ve tuğyanlar Harran’a çok ağır zararlar verdi. Haziran ayında Erzenürum (Erzurum)’da şiddetli zelezele oldu. Surlarda 18 kule düştü ve 200 kadar kişi öldü. Temmuz ayında Horasan’da bir şehir altüst oldu, Bütün ahalisi enkaz altında kaldı ve şehir bir yığın toz haline geldi.[10]
Abbasi Hilafet ’ine ait topraklar üzerinde yarı bağımsız diye nitelediğimiz Devletler;
Tolunoğulları hanedanı kurucusu olan Ahmet b. Tolun Mısır’a vali olarak gönderilmiş, sahip olduğu askeri güç sayesinde kısa zamanda burada devlet kurmuştur.[11]
Saçoğulları (890-929):
Saçoğulları ailesi aslen Uşrusanamenşelidir. Aileden İslam Devleti hizmetine giren ilk kişi Ebu’s Sac Divdad b. Yusuf Divdest’ir. Halife Mu’temid’in kardeşi Ebu Ahmed el Muvaffak, Azerbaycan valiliğini, Mehammed el Afşine verdi. Muhammed el-Afşin, Sacoğulları hanedanın mümessili olarak Azerbaycan ve Ermeniye’de 11 sene süren yarı bağımsız bir valilkten sonra öldü ve yerine kardeşi Yusuf geçti.[12]
İhşidler;
Muhammed b. Toğaç tarafında kuruldu. Bundan sonra da Mısır bir daha Abbasi Hilafeti’ne tam olarak bağlanmayacaktır. 969’dan sonra İhşid’i müteakip Fatu-ımi, Eyyubi, Memlük hanedanları art arda Mısır’a hâkim olacaklardır.[13]
İdil (Volga) Bulgar Hanlığı (VII-XV yy);
İlk bağımsız Türk İslam devleti özelliğini İdil (Volga) Bulgar Devleti şeklinde de isimlendirilmektedir. İslam ülkelerinin tamamen uzağında idi ve bu dinin kabulüyle Bulgar toprakları İslam topraklarına katılmış. Bulgar milleti de Abbasi hilafetinin manevi otoritesini kabul etmiştir. Karahanlı, Gazneli ve Selçuklular birer İslam devleti olarak ortaya çıktılar.[14] İtil (Volga) nehrinin o bölgedeki söylenişi İdil olması dolayısıyla, yayğın biçimde İdil (Volga) Bulgar Hanlığı ismi verilmektedir.[15]
Karahanlılar (840-1212);
Karahanlılar, Doğu ve Batı Türkistan’da hüküm sürmüş olan ilk Müslüman Türk sülalesinin kurduğu devlettir. 23
Gazneliler (963-1186);
Gazneliler Devleti Türklerin M.Ö. II yüzyıldan itibaren yurt tutukları bir bölgede, Afganistan’da eskiden beri farklı Türk grupları tarafından yerleşilmiş bölgeler olmasının avantajında da faydalanılarak kurulmuştur. İlk Türk-İslam devletleri içerisinde önemli bir konuma sahip bulunan Gazneliler, iki asrı geçen Hindistan’da büyük bir güç olarak varlıklarını kuvvetle hisetirmişlerdir.[16]
Büyük Selçuklular (1040-1157);
Selçuklu İmparatorluğu, Türklerin kurmuş olduğu yüze yakın siyasi teşekkül arasında yer alan dört büyük İmparatorluk ( Hun, Göktürk, Selçuklu, Osmanlı)’tan üçüncüsüdür.[17]
Sultan Sencer’in ölümüyle Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun 1040’dan başlayan varlığı 1157’de son bulmuştur. Kaynağını aynı kökten alan diğer bir kısım Selçuklu devletleri de kurulmuş ve değişik süreler halinde varlıklarını devam etirmişlerdir.[18]
M. 865 yılında Antakya’da şiddetli zelzele oldu. 1500 büyük binayı tahrip etti ve şehir suru üzerindeki 90 kuleyi düşürdü. Yer altında korkunç ve tüyler ürpertici sesler işitiliyordu. Yer sarsıntıları bütün Suriye şehirlerinde birçok yerleri (Latakia, Cebele, Ladicea’yı) tahrip etti. Cebele’nin bütün ahalisi mahvoldular.[19]
M. 909 yılında Bağdat’ta şidetli karlar yağdı ve damlar üzerinde 4 parmak kalınlığında kar birikti. Bu ana kadar Bağdat’ta kar yağmadığını gören olmamıştı. Onsekiz yıl sonra yani M. 927 ‘da Bağdat’ta tekrar çok şiddetli soğuk oldu. Soğuk o kadar şiddetli idi ki kilerlerdeki sirkeler, yumurtalar, yağlar dondu ve ağaçlar kurudu.[20]
M. 960 yılında şarktaki Türklerden iki yüzbin çadır (yani aile) halkı müslüman oldular.[21]
M. 964’de Kilikya’da büyük bir kıtlık kopmuş ve Arapların çoğu burasını terkederek Şam’a kaçmışlardı. Halep, Harran ve Edesse’de şidetli kıtlıklar olmuştu.
M. 977’de Dicle nehri 20 arşın kadar kabardı, sular kuyular ve Bağdat’ın her tarafını kapladı. Ahali gece gündüz kayıklar içinde yaşıyorlardı ve bu sırada birçok büyük binalar yıkıldı.[22]
M. 983 yılında Bağdat’ta kıtlık oldu.[23]
M. 969 yılında Mısır Şii Fatımilerin eline geçti. Fatımiler kısa bir sürede Filistin ve Suriye’ye hâkim oldu.[24] Fatimi hükümetleri imparatorluklarının rafahı ve etkinliğinin yayılması için ticaretin önemli olduğunu en başta görmüşlerdi. VEZİR YAKUP İBN-İ KİLİS ondan sonraki hükümdarlarında sürdüreceği ticari bir atılım yapmıştır.[25]
Fatımiler Mısır’ı bir Türk Devleti olan Ihşidiler’den aldılar. Her ne kadar bu coğrafyayada yaşayan yerli halk Araplardan ve Kıptilerden oluşuyor idiyse de devletin yönetici ve askeri sınıfında Türkler hâkimdi.[26]
Emin ed-Din Taç er-Riyase Ebi el-Kasım Ali b. Muncip b. Suleyman eş-Şehir Bi-İbn es-Sayrafi el-Mısri (ölm 1147)’nin kaleme aldığı el-İşare İla Men Nal el –Vizare adlı eserinde, el-Aziz’in veziri Ya’kup b. Kilis’den başlamak üzere zamanına kadar gelen Fatımi vezirleri ve icraatları hakkında bilgi vermiştir.[27] Fatımi Devletinde Türkler adlı kitabın sayfa 63 de Vezir ibn Kilis’in M.S. 976 yılında vezir olduğu anlaşılmaktadır. Fatımi Devletinin Vezir Yakup İbn. Kilis döneminde parlak bir dönem geçirdiği görülmektedir.[28]
Abbasilerin merkezi Bağdat’ı, Şii inancına sahip Buveyhilerin işğaline uğrayınca, Abbasi Halifeleri bunların tahakkümü altına girdi. Abbasiler bu kötü durumdan kurtulmak için Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’i Bağdat’a davet ettiler. Selçukluların, Bizans İmparatrluğu, Fatımiler ve Abbasiler arasındaki çekişmelere Abbasiler lehine müdahaleleri ve bölgeye yerleşmeleri başladı. Büyük Selçuklu Devleti 1040 senesinde Gaznelilere karşı kazanılan Dandenekan Zaferi sonrasında kurulmuş ve yayılma sahası olarak batıyı tercih etmişti. Bu devletin kurulmasıyla birlikte XI. yy’ın başlarında beri Anadolu’daki Bizans topraklarına karşı belli bir plan ve proğram çerçevesinde gerçekleşmeye başlamıştır.[29]
M. 990’da Türklerin Malatya’yı yağma etmesi üzerine Daira’dan gelen Ebu Salim burada bulunuyordu. O da ganimetle birlikte götürülmüştü. Türklar ona, zengin adam olduğuna göre “kendini satın al” dediler. Oda “bütün ganimeti satarsanız almağa hazırım, dedi. Türkler güldüler ve “ne verirsin” dediler. O da “her can başına beş dinar veririm” dedi Türkler de sattık dediler.[30] Türkmenlerin Anadolu’da gerçekleştirdikleri harekâtları Selçuklu ordusu tarafından yapılan seferler takip etti.
M. 1026’da kış mevsiminde Bağdat’ta son derece şiddetli soğuk oldu, Fırat ve Dicle’nin kıyıları dondu. Hurma ağaçları kurudu, Bağdat’ta ırmakların üzerinde suların donmasıyla yayalar ırmak üzerinde geçiyorlardı, Çiftçiler ekin ekmeğe imkân bulamadılar.[31]
M. 1031 yılında Bağdat’ta sular dondu, gökyüzünde kızıl kumlar yağmur gibi yağdı, ağaçlar harap oldu ve bütün mevsim içinde meyve vermedi, çölde de o kadar müthiş kıtlık oldu.[32]
Urfalı Mateos Vekayi namesi incelendiğinde; Azaz ve Kuros hakında bilgiler vermektedir. Kuros ile ilgili verdiği bir örnekte; yörenin Roma İmparatorluğuna bağlı olduğunu anlatmaktadır. Kuros ile ilgili olarak yazısında; 14 Mart 1030-13 Mart 1031 Tarihinde, Roma İmparatoru Romanos, bütün Grek askerlerini toplayıp Müslümanlara karşı yürüdü. İmparator, Haleb’e yakın Azaz şehri denilen yerde karargâh kurdu. Müslüman askerleri İmparator Romanos’a karşı yürüdüler. İmparator korku içine düştü. Müslüman askerlerine karşı harbe çıkmaya cesaret edemedi. Askerleri de bundan dolayı, onunla müttefik olmayıp, bu dinsiz imparator telef olsun diye onu harb esnasında, Müslüman askerler içinde terk edip kaçmayı düşünüyordu. Kumandanlarında Abukaba adlı birisi –ki bu daha evvel küropalat Davit’in çadır muhafızı idi- askerlerin kurdukları komployu ona haber verdi. İmparator bunu duyunca korku ile sarsıldı. Maiyetini teşkil eden ileri gelenlerle beraber geceleyin kaçtı. İmparatorun kaçtığını haber alan Müslümanlar, Roma askerlerinin arkasına düşüp, büyük bir katliam icra ettiler ve 20.000 kişiyi öldürdüler. Roma ordusu bozuldu ve askerler her tarafa dağıldılar. Ondört gün sonra, Guris (Eski adıyla Cyrrhus veya Kuris anılmaktadır. Halebin şimalinde bulunan dağın içinde ve Arevıntan veya Ravendan kalesinin yakınında yer almaktadır. Suriye’nin müstahkem şehirlerinde biri idi. Çamiçyan, c. III. S. 40, Guillaum de Tyr, bu gün “Horoz” tesmiye edilen bu mevkii, “Coricium” veya “Corice” olarak kaydetmiştir.) şehrinden olan bir adam, imparator Romanos’u, öldü derecesinde donmuş bir halde ağaçların arasında buldu. Adam işini bırakıp, onu evine götürdü ve onu tedavi edip diriltti. Onun kim olduğundan haberi olmayan adam birkaç gün sonra onu bazı adamlarla beraber uğurladı. İmparator, Maraş şehrine gelince, kalan askerler etrafına toplandılar ve onu İstanbul’a götürdüler. Birkaç gün sonra, Romanos, kendisini bulmuş olan adamı yanına çağırdı. Onu Guris mıntıkasına vali tayin etti ve büyük hediyelerle de tahlif edip, yerine uğurlattı.[33]
Arevıntan, Fırat mıntıkasının garbinde, Guris veya Kuris şehri yakınında bir kale idi. Aynı kale, bu devirde civar yerlerle beraber Bagrat adlı bir Ermeni şefine aitti. Arapar, bu kaleye “Ravendan” ismini vermişlerdir.
M. 1034 yılının Aralık ayında Nisibis’te şiddetli bir karayel esti, zeytin, dut, erik ağaçlarını kökünden söktü ve taş ve kireçten yapılma binaları yıktı. Daha sonra şiddetli bir yağmur yağdı ve el-parmak, bilek şeklinde dolular yağdı. Mısır ve Filistin’de zelzeleler oldu, insanlar evlerinde dışarı uğruyarak 8 gün gökyüzü altında yaşadılar. Balaş şehrinin yarsı harap oldu. Suriye’de birçok köyler ahalisi ile birlikte kayboldular. Kudüs mabedinin duvarlarında bir kısmı yıkıldı. Askalan’da Arapların bir minaresi düştü. Gazze’deki minarenin âlemi ile Akka şehrinin yarısı yıkıldı.[34]
M.1042’de Tebriz şehrinde şiddetli bir zelzele oldu. Şehrin kalesi, suru, birçok sarayları ve hamamları yıkıldı ve 50 000 kadar insan enkaz altında can verdi.[35]
1054 yılında Antakya’da deprem meydana geldi, 10 000 kişi bu depremde hayatını kayıp etti.[36]
Ermeni müverrihlerden Urfalı Mateos, Sımpat Isbarabed (Başkomutan Simbat), Metzın Vartan (Müverrih Vardan), Urfalı Vahram ve Süryani Mihail özellikle Antakya’daki depremleri, salgın hastalık gibi afetleri detaylarıyla aktarmışlardır. Bu isimler en kıymetli Ortaçağ aktarıcıları arasında gösterilir.
Urfalı Mateos, Sımpat Isbarabed’den deprem anlatıları
Urfalı Mateos, Başkomutan Sımpat, Metzın Vartan 1054 yılında yaşanan Antakya depremini detayları ile anlatmışlardır. Bizanslı Rumların, bölgede yaşayan Süryanilere mezheplerinden dolayı yaptığı baskıların, İncillerinin yakılmasına kadar varması nedeniyle Tanrının Bizanslıları depremle cezalandırdığı öne sürülür. Mateos eserinde, şöyle der: “Öğleyin 6. saatte deprem oldu. Horom meydanında yer aniden büyük bir gürültü ile çınladı ve toprak yarıldı. Patrikle (Bizanslı) beraber 10.000 insan toprağa gömüldü…Antakya şehrinde fenalık yapanlar toprağın yarılması ile telef oldular…” 1082 yılında Antakya’da meydana gelen sarsıntı için Süryani Mihail, şehir surlarındaki 86 kulenin yıkıldığını yazar. Urfalı Mateos, Sımpat Isparabet 1091 yılında yaşanan diğer bir depremi şöyle tasvir eder: “Eylül ayında büyük bir deprem oldu. Yeryüzü şiddetle sallandı, gök altında bulunan bütün mahluklar titredi. Antakya şehri tahrip oldu. Surların 90 kulesi temelden kopup yere düştüler, surların büyük kısmı yıkıldı. Erkek kadın sayısız insan yıkılan evlerin altında can verdi…” [37]
M. 1056 yılında Bağdat’ta hastalık ve büyük bir kıtlık baş gösterdi. Suriye ve Mısır’da bilhassa İran’da vaziyet aynı merkezde idi. Buhara’da bir tek gün içinde şehirde çıkan tabutlarn sayısı 18 000’i bulmuştu. Üç ay gibi kısa bir müdet içinde ölenlerin sayısı 230 000’ni buldu. Dünyanın yaratıldığından beri böyle bir veba görülmediği söylniyor.[38]
M. 1058 yılının kış mevsiminde 3000 Türk gelerek Malatya’yı istila ettiler. Çünkü bu şehrin suru, Cyriacus’un burasını Araplarn elinde almasından beri, harap bir halde idi. [39]
M. 1066 yılında Türk ordusu kumandanı Gümüştekin Edesa’ya hücüm etti. Edesa dukası ona karşı çıktı ve iki taraf döğüştü. Edesa dukası mağlup edildi ve esir alındı. Edes DUKASI 20 000 dinar vererek hayatını kurtardı ve tekrar Edesa’ya gitti. Gümüştekin, Harran Serug ve Kalonkas’a hâkim oldu. Sonra sultan Alp Arslan’ın yanına döndü ve Halat’a giderek hiddet ettiği emirlerin birini öldürdü. Bu adam Türk’lerden bir ordu toplayarak Antakya’ya geldi, esirler alarak ortalığı soydu. [40]
M. 1069 yılında Mısır’da insanların birbirini yemelerine sebep olan büyük bir kıtlık oldu. Mısırda Halifeye ait üç attan başka at kalmamıştı. Diğer hayvanlar yani atlar, katırlar ve eşekler, sahipleri tarafından istihlak edilmişti. Bir köpek 5 dinar ve 10 zuzeye satılıyrdu.[41]
Kilis’i de içine alan Bölgede Tarihten gelişen önemli olaylardan biri Haçlı Seferleridir;
Haçlı Seferlerinin Nedenleri; Avrupalı Din adamları; Kudüs, Antakya ve İskenderiye gibi şehirleri almak amacıyla oluşturulan savaşlara haçlı seferleri adı verilir.
1096-1270 tarihleri arasından 8 adet haçlı seferi yapılmıştır. Bunlardan en önemlileri ilk dördü tarihte çok önemli yer tutmaktadır. Bu seferlere katılan tüm kişilerin kıyafetlerine ve silahlarına takılan haç işareti sebebiyle Haçlı seferleri denilmektedir. Haçlı Seferleri döneminde Kilis adı geçmemektedir. Kilis civarındaki Azaz (Azaz Uz’un bir çoğulu olup Oğuz diye anlam verenlerde vardır.) Kilisin kuzey batısında Karnebi köyü civarında olan Kurus antik kenti ve Ravanda yerleşim yerlerinin adları geçmektedir.
1114 Depremi kroniklere nasıl yansıdı?
1114 yılında gerçekleşen büyük deprem de yine Urfalı Mateos, Başkomutan Sımpat, Süryani Mihail’in satırlarına ve yazarı belli olmayan bir Süryani kroniğine detaylı biçimde yansımıştır. Urfalı Mateos, deprem yaşanmadan önce yöneticilerin, prenslerin, halkın ve hatta ruhanilerin Allah’ın yolundan şaşıp, cismani şehvete kapıldıklarını bu yüzden de Tanrı’nın bu halkı cezalandırdığını öne sürer. Şöyle detaylar verir: “…Haç yortusunun icra edildiği Pazar günü, korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi ilahi gazap ne geçmişte ne bizim zamanımızda görülmüş, işitilmişti ve ne de kitaplarda okunmuştu. Derin bir uykuya dalmış olduğumuz sırada müthiş bir gürültü koptu ve dünya sarsıldı. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı, tepeler çatladı. Dağlarla tepeler şiddetle çınladı. Dağlar canlı hayvanlar gibi ses çıkardı. Dağların sesi savaştaki ordunun sesi ile aynıydı. Her şey dalgalı deniz gibi titriyordu. Bütün ova ve dağlar, sanki bakırdanmış gibi çınladılar, ağaçlar gibi titrediler. İnsanlar ağır hasta gibi inliyordu. Her yerden haykırış sesleri duyuluyordu. Bu felaket esnasında herkes hayatından ümidini kesti ve kıyamet gününün geldiğini zannetti. Çünkü günlerden Pazar ve Ay da eksilmekte olduğu için kıyamet gününü andırıyordu. Harap olan yerlerin hepsi Franklara (Antakya Haçlı Kontluğu) aitti. Müslümanların yaşadıkları yerlere bir şey olmadı. O gece Samusa (Samsat), Hısnımansur(Adıyaman), Keysun, Raban, Maraş şehirleri harap oldu. Maraş’ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki takriben 40.000 insan telef oldu. Bu çok nüfuslu bir şehirdi ve bu felaketten kimse kurtulamamıştı. Sis (Adana) şehrinde de aynı şey vuku buldu ve sayısız insan öldü. Her yerde birçok kilise, manastır ve köy yıkıldı. İnsanlar öldü…”
Depremi, Antakya halkının Haçlılarla işbirliği yaptıktan sonra Tanrının yolundan çıkmalarının sonucu olarak gören müverrihler, ‘Müslümanların yaşadığı yerlerde bir şey olmadı’ diyerek bilinçli ve abartılı bir kıyaslama yapmışlardır. Yazılanların detaylarına baktığımızda olanların günümüzde yaşanan depremle ne kadar benzer olduğu gözükmektedir.[42]
M. 1115 yılında son teşrinin 29 uncu gününde ve arapların 6 ıncı ayının 29 uncu gününde son derece şiddetli bir zelzele oldu. Bu yüzden Bütün Mar’aş şehri yer altına gömüldü ve bütün şehir halkı için bir mezar oldu. Samosata’da birçok evler yıkıldı, Edessa surunun kululerinden 13 ü düştü ve Harran surunun bir kısmı yıkıldı.[43]
Tuğtekin Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ile arasını düzeltip, Sultan ve Halifenin güvenini alırken, İlgazi ise Haçlılar ile yakınlaşmıştı. İlğazi talihin bir cilvesi olarak kısa bir süre sonra, Haçlılara karşı mücadele eden Müslimanların lideri konumuna geldi. İlgazi ile Haçlılar arasındaki iyi ilişkilerin dönüm noktası Kuzey Suriye’nin incisi Halep oldu. Kimse tarafında sevilmeyen Hacip Lülü’nin 1117 yılında öldürülmesi, şehirde işleri bütünüyle içinden çıkılmaz hale getirdi. Rıdvan’nın idareyi üstlenen diğer oğlu Sultanşah’da karışıklıkları düzeltmeyi başaramadı. Durumu fırsat bilen Haçlılar baskılarını artırdılar. Çaresizlik içinde kalan Halebliler, Artukoğlu İlgazi’yi idareyi üstlenmek üzere şehre davet ettiler. Aynı senenin Mayıs ayında birlikleriyle Haleb önüne gelen İlgazi şehri teslim aldı. Onun gelişiyle birlikte Haleb Selçuklu Melikliği sona erdi.[44]
20 Şubat 1117-19 Şubat 1118 tarihinde Urfa kontu Baudoin (Du Bourg), asker topladı ve Suruç kontu ile birlikte Vasak’ın oğlu ve Ligos’un kardeşi olan Ermeni reisi Apılgarib’e karşı yürüdü. Cesur muharipler olan bu iki kardeş, Tılbaşar’ın ilk senyörü olan piskoposu tutmuşlardı. Onlar kendi cesaretleri sayesinde birçok İranlıların elinden almışlardı, Onlar Bir (Birecik) şehrini de zaptetmiş olup burasını kendilerine merkez yapmışlardı. Çünkü onlar, meşhur muharip adamlardılar ve emirleri altında 1000 kadar asker vardı. Onların eyaletini gören kont, onları çok kıskandı ve bu hissini tutamayıp askerlerini alarak Bir’e karşı yürüdü. O Türklerden daha ziyade hıristiyanlarda nefret ediyordu. O, Apılgarib’i tam bir sene muhasara altında tuttu ve onu hertürlü sıkıntıları içine soktu. Bu tehlikeli vaziyet içinde naçar kalan Apılgarib, Bir’i bütün havaliyle beraber Baudoin’a verdi, kendisi de Anavarza’ya Ruben’in oğlu (torunu) olan Ermeni prensi Toros’un yanına gitti. Kont, Bir’in bütün bölgesiyle beraber kuvvetli bir Frank reisi olan Galeran (Waleran) a terketti. O, İranlılardan daha şiddetle hareket edip bütün Ermeni prenslerini mevkilerinden düşürdü. O, böylelikle Türklerin merhametsizliğinden kurtulmuş olan Ermeni prenslerini tazyik altına aldı. O, onları kendi yurtlarından tard etti. Goğ—Vasil’in devletini kamilen dağıttı ve onun bütün zadeganlarını İstanbul’kaçmağa mecbur etti. O, aynı zamanda, diğer bir cesur Ermeni prensi oan Bagrat’ı mahvetti ve onun Guris yakınında bulunan Arevıntan eyaletini gasp etti. O, Gargar senyörü olan Konstantin’i de mağlup etti. Konstantin, Samusat kalesinde mahpus bulunduğu sırada feci bir surette ölmüştür. Onu, zelzelenin vukubulduğu gece Fırat kıyısında, baş aşağı vaziyette birdireğe mıhlanmış olduğu halde buldular.[45]
M. 1119’da Antakya senyörü olan büyük Frank kontu Roger, asker toplayıp Halep yaknında bir müslüman şehri olan Azaz’karşı yürüdü. Ertesi gün Türkler Franklara karşı hücuma geçtiler. Ermeni askerleri, Leon’un kumandası üzerine, Müslümanların üzerine yürüdüler. Müslümanlar tekrar şehre kapandılar. O şiddetli hücumlarla Azaz şehrini sıkıştırdı ve onları teslim olmağa mecbur kıldı. [46]
18 Şubat 1125-17 Şubat 1126 tarihinde İran aspasaları Pursuki ile Tuğtekin, İran’ın her tarafından toplanmış olan 40 000 kişilik büyük bir ordunun başında oldukları halde Frankların metin bir kalesi Azaz’a karşı yürüyüp şiddetle hücum ettiler. Kudüs kralı, Pursuki’nin Haleb’e geldiğini duyunca derhal Antakya’ya gitti ve Frank askerlerini topladı. Frank ordusu, 1300 Frank ve 500 Ermeni süvarisinden ve 4000 piyade askerlerinden müteşekkildi.Bunu haber alan İran kumandanı, askerleriyle Haleb’e geldi. Franklar ağırlıklarını Guris’de bırakıp süratle Azaz’a doğru ilerlediler.[47]
17 Şubat 1126 tarihinde İran aspasaları Pursuki ile Tuğtekin, İran’ın her tarafından toplanmış olan 40 000 kişilik büyük bir ordunun başında oldukları halde Frankların metin bir kalesi olan Azaz’a karşı yürüyüp şiddetle hücum ettiler. Pursuki kaleyi zapetmek ve Frankların kuvvetini ayakaltına almak için bütün gayretini sarfetti, O kaleye karşı oniki mancınık kurdurdu ve lağımlar açtırarak şehrin iki burcunu yıktı. Azaz, büyük bir tehlike içine düştü, muhafız kıtası da bütün ümidini kesti. Fakat Küdüs Kralı, Pursuki’nin tekrar Haleb’e geldiğini duyunca derhal Antakya’ya gitti ve Frank askerlerini topladı. Kont Josselin acilen kralın yanına geldi. Sint-Gilles’in oğlu olan Trabulus kontu ile Dıluk kontu (Mahius) da oraya gittiler. Frank ordusu, 1300 Frank ve 500 Ermeni suvarisinden ve 4000 piyade askerinden müteşekkildi. Kudüs kralı, Kurus üzerin yürüdü. Bunu haber alan İran kumandanı, askerleriyle beraber Halep yakınına geldi. Franklar ağırlıklarını Kurus’da bırakıp süraatle Azaz’a doğru ilerlediler. Onlar, Azaz’ın hemen bir harabeye dönmüş olduğunu ve müslümanların eline düşmek üzere bulunduğunu gördüler.[48]
Haçlı seferlerini konu alan kitaplarde ve URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) kitapda Kilis’in 14 km Güney Batısında ki Guris kenti, Ravanda kalesi. Tıbaşar, Membiç, Azaz, Ayintap, Halep yerleşim yerleri geçip, Kilis’in adı geçmemektedir. Bu tarihlerde Kilis’in adı geçmemektedir.
Haçlı fırkaları Kilis’te birleştiler ve 300.000 kişi ile gidip, Antakya’yı sardılar.[49] Musul Emiri (Kürboğa), askerlerini toplayarak (Mercidabık)’a geldi. Halep askerlerinden başka Şamın da Türk ve Arap askerleri hep onun başına toplandılar. Melik Şah’ın kardeşinin oğlu (Dükak) ve Humus Beyi (Cenahüddevle), Sancar Beyi (Aslantaş), (Artıkoğlu Sakman) gibi meşhur kumandanlar onun yanında toplandılar. Antakya üzerine yürüdüler.[50]
Hicri 552 senesinde Suriye’de şiddetli depremler oldu. Hama, Şizer, Humus, Kürt Kalesi, Trablusşam, Antakya ve civar şehirler harap oldu, kaleler yıkıldı. Bu depremde Kilis büyük ölçüde hasar gördü.[51]
M. 1138 yılının 2. İnci ayında İran arazisinde bir şehir olan Ganza’da şiddetli bir zelzele oldu ve 230 000 insan öldü. Bütün şehir yerin dibine geçti ve yerden siyah sular fışkırdı.[52]
M. 1148’de Keysun halkı, Türklerin büyük kuvvetini görünce piskopos Mar İoannes’i Mesudun yanına gönderdiler ve şehirde bulunan Frankların sağ ve salim olarak Ayıntab’a çekilebilmeleri hususunda anlaşılar. Bu anlaşma tatbik edildikten sonra halk, şehri Sultana teslim etti. Mesud, bu sürettle Keysun, Behesni, Raban, Farsan (Merzuban) ve Maraş’ı ele geçirmiştir. Sultan Telbaşer’i muhasarra ettiği esnada damadı Nureddin onun yanına gelmiştir. Mesud, bu müstahkem mevkiyi zaptedemeyip oradan çekilmiştir. Bunun üzerine Kudüs Kralı, Josselin’in karısı ile çocukları ve orada bulunan diğer Frankları Telbaşer’den çıkarıp Kudüs’e götürmüştür. Kral, Ayıntab ve Azaz’da yaptığı gibi, Telbaşer’de de bir muhafız kıtası bırakmıştır. Fakat Nureddin’in hücumlarına ve açlığa maruz kalan bu garnizon mevkii, muhasara edilmeden Nureddin’e teslim etmiştir. [53]
M. 1152’de şiddetli yağmurlar yağdı, büyük kayaları, tepeleri silip süpürdü ve dağın bir parçası Tarşana köyünün kalesi olan Bet Abdahar vadisine kaydı. Bu yüzden Fırat nehrinin akışı üç saat durakladı ve sular Prsidin köyüne kadar yükseldi. Bu köy ise dağın tepesinde idi. Daha sonra Claudia dağnın eteğindeki manialar parçalandı, sular aktı ve bu yüzden Suriye’de büyük tahribat hâsıl oldu. Aynı yıl Meyat yerlileri vebaya tutuldular. 12 000 kişi öldü.[54]
11 Şubat 1153’de Zengi’nin oğlu Nureddin Halep emire Tılbaşar teslim oldu. Tılbaşar’da bulunan Frank ve Ermeni hıristiyanları, Antakya’ya veya başka bir yere gitmek istedikleri takdirde Nureddin’in emri mücibince salimen oralara götürüleceklerdi. Aynı şey, Sultan Mesut ve oğlu Melik (Kılıçarsaln) tarafından da bundan evvel yapılmıştı.[55]
M. 1157 yılında Suriye’de şiddetli zelzeler oldu ve birçok şehirleri harap etti. Hama’daki kale ve şehirdeki büyük binalar ihtiyar adamların, kadınların ve çocukların üzerine yıkıldı ve nüfusun onbinlercesi bu şekilde öldü. Şeyzer kalesi de kısmen yıkılmış ve burada ancak bir kadın ile bir haremağası kurtulabilmişti. Emesa halkı sür’atle kaçmak yüzünden canlarını kurtarabilmişler, fakat manastırlar ve kaleleri harap olmuştu. Halep ahalisi de şehirden ayni şekilde kaçtılar, günlerce şehir dışında ikamet bahasına canlarını kurtardılar. Fakat evleri yıkılmış ve 500 kadar kişi enkaz altında kalmıştı Kafar Tab ve Apamea’da bir kimse kurtulamamıştı, Rahbut’a kadar diğer yerlerde de aynı vaziyet hâsıl oldu. Frank şehirlerinden Hısn el-Ekrad ile Arka kâmilen yıkıldı. Lazikiye’de yalnız büyük kilis kaldı. Fakat kilisenin zemini yıkıldı ve içi çamur dolu bir uçurum peyda oldu Antakya’nın büyük kısmı ve Trablus şehri harap oldu.[56]
M. 1170 Yılının Haziran’ın 29 uncu Pazartesi günü şiddetli bir zelzele oldu ve yeryüzü deniz üzerindeki bir gemi gibi sallandı. Bu hadise nesillerden beri emsali görülmemiş mahiyette idi. Zelzele asnasında Halep, Ba’lebek, Hama, Emesa, Şeyzar, Bağras şehirlerinin surları, kaleleri ve büyük binaları ahalinin üzerine yıkıldı. Antakya’daki büyük rum kilisesi ile Franklara ait Kusyana kilisesi kâmilen yıkıldı. Gabara’da ve Lazkiye’de birer küçük kilise yıkıldı. Bu zelzele 25 gün devam eti.[57]
1170 yılında gerçekleşen depremi kaleme alan Süryani Patriği Mihail ise, depremin nedenini bu kez Halep’te Müslümanlar tarafından esir edilen Hristiyanlara ibadet izni verilmemesi, onlara kötü davranılması, bunun sonucu olarak da Tanrının bu şehri cezalandırmasıyla açıklar. Şöyle der:
“…1170 yılının 29 Haziran’ı Paulus ve Petrus yortusu gününde, saat 3’te bir zelzele oldu. Yeryüzü denizde bir sandalmış gibi sallandı. Antakya’da nehrin kıyısında bulunan surlar devrildi. Greklerin (Bizanslı Rumlar) büyük kilisesi tamamen yıkıldı. St. Pierre Kilisesi’nin minberi ile muhtelif yerlerde bulunan kilise ve evler de yıkıldı. Antakya senyörü III. Bohemund saçlarını kestirip, halkın yaptığı gibi harar giyindi ve patrikten af diledi. Trablus şehri ile diğer şehirlerde Dımask (Şam), Hıms, Hama’da da depremler oldu. Fakat hiçbir yerden Halep’teki kadar kötü haber gelmedi. Oradaki tahribatı ne gördük, ne işittik. Halep’te surlar yıkılmış, yeryüzü yarılıp birçok insan toprağa gömülmüş, şehir siyah bir su ile dolup, sayısız insan bu suda boğulmuş. Tek bir kilisenin haricinde hepsi yıkılmıştır…”
Ortaçağ’ın çevresi güçlü surlarla çevrili en önemli ve büyük şehirlerinden Antakya, coğrafi güzelliği, verimli toprakları, ticaret yolları, halkının refah seviyesinin yüksek oluşu nedeniyle, her zaman tercih edilen, gözde bir şehir olmuştur. Pek çok devletin sahip olabilmek için sık sık istilalar düzenlediği kent, ayrıca doğal afetlerle sarsılmıştır. Toplu halde büyük ölümlere maruz kalan şehir, ekonomik, demografik, siyasi ve askeri dengelerini kaybetse de her zaman ayağa kalkmayı başarmıştır.
Bugün de aldığı ağır yarayı geçmişte olduğu gibi saracak ve bir an önce ayağa kalkmayı tekrar başaracaktır.[58]
M. 1175’de Selaheddin Mısır’a haber göndererek ordularını toplattı ve bunlar Halep ile Hama arasında Gubhai Türkmanya denilen yere gelerek muharebe meyanında karşılaştılar. Selaheddin Halep ve Musul askerlerini mağlup etti, kaçırdı, çadırlarnı alarak mallarını yağma etti. Selaheddin Halep’ten çıkarak Buzaa kalesini karşı hareket etti ve burasını aldı. Sonra Mabbuğ’a gitti ve burasını da aldı. Buranın kalesinde 300 000 dinar buldu. Sonra Azaz’hücüm etti ve 40 gün içinde zapetti. [59]
M. 1193 yılında Selahaddin şiddetli bir hummaya tutuldu ve arapların 589 yılının 2 inci ayının 27 inci gününde ve haftanın 4 üncü gününde Şam’da vefat etti. Öldüğü zaman 57 yaşındaydı. On yedi erkek evlat ile bir kız evlat bırakmıştı. Öldüğü zaman hazinesinde bir tek dinar ile 36 zuze bulunmuştu. Denildiğine göre öleceği sırada emirlerden birinin, kefenini bir sarığa sararak çarşıda dolaşmasını ve şu sözleri söylemesini emretmişti; Sultan Selaheddin öldü ve bütün mallarından yalnız bu kefen parçasını alıp götürdü.[60]
M. 1200’de Mısır’da kıtlık oldu. Çünkü Nil nehri her sene olduğu gibi taşmadı, insanlar ölü hayvanların ve insanların etlerini yediler. Kıtlıktan sonra veba başladı, birde zelzele koptu ve Şam, Emesa, Hama Trablus, Sur, Akka ve Şamrin (Samary)’deki birçok binalar ve yüksek surlar yıkıldı. Zelzele Bet Romaya’ya kadar yayıldı.[61]
M. 1204 yılı içinde şiddetli bir zelzele oldu ve Sur şehrinin suru ile Mısır, Filistin, Bet Nahrin ve Musulda birçk yerleri tahrip etti gibi Kıbrıs ve Sicilya adalarında da tahribat yaptı.[62]
M. 1235 yılı içinde Rum diyarında hububat kıtlığı çok şiddetli idi. Bet Nahrin’de de vaziyet aynı merkezde idi. Bağlar ve ağaçlar kışın şiddetli olması yüzünden kurudu. Sonteşrinden şubatın bedr-i tam sırasına kadar büyük Fırat nehri dondu ve hiç yağmur yağmadı.
1251 yılında Moğol tahtına oturan Mengü ile birlikte’de artık hanlık Cengiz Han’ın en küçük oğlu olan Tuluy’un nesline geçmiş oluyordu. Mengü’nün Moğol Hanı olması, aynı zamanda Moğolların agresif siyasetine’de geri döndükleri anlamına geliyordu. Zira Mengü, başa geçer geçmez kardeşlerinden Kubilay’ı Çin’e gönderirken, Hülagu’yu da fetihlerde bulunmak üzere Ortadoğu’ya göndermiştir. Bu karar ileride Türk ve İslâm tarihi açısından felaketlerle dolu bir dönemin de başlangıcı olmuştur. Hülagu, kardeşi Mengü Han’dan aldığı talimat ile Moğol askerî gücünün beşte biri kadar bir kuvvetle 1253 yılında Ortadoğu’ya hareket etti. Ortadoğu’da Moğol hâkimiyetinin kökleşememesinin başlıca sorumlusu olarak görülen İsmâilîlerin ve İslâm Halifesi’nin mutlak suretle ortadan kaldırılması gerekliydi. İsmâilîlerin mukim bulunduğu kaleler birer birer zapt edilerek çoğu kılıçtan geçirildi.Hülagu, son saldırısını İsmâilîlerin merkezi olan Alamut’a yaptı ve kale 1256 tarihinde alınarak liderleri Rükneddin Hurşah öldürüldü (Reşidüddin, 1338: 686-696; Yuvalı, 1994: 60-65). Moğolların bu zaferi Ortadoğu’da yaşayan her dinden insan için büyük bir sevinç kaynağı oldu. Ancak Müslümanların sevinci fazla uzun sürmedi. Zira Hülagu, İsmâilîleri ortadan kaldırır kaldırmaz Bağdat Halifesi el-Mustasımbillah’a bir mektup yollayarak kendisiyle müzakere etmek istediğini ve şartlarını bildirdi. Halife çevresine toplanmış hainlerin de etkisiyle Hülagu’ya sert bir cevap yolladı. Daha önce Bağdat’ı almak isteyenlerin akıbetine kendisinin de uğrayacağını söyledi. Hiddetle Bağdat üzerine yürüyen Hülagu, 1258 yılında Bağdat’ı alarak İslâm Halifesi’ni idam ettirdi. Şehirde bulunan İslâm büyükleri de halife ile aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamadı. Çok az bir kısmı Mısır’a kaçmayı başarabildi.
Hülagu ve Moğollarının bir sonraki hedefi Suriye ve Mısır’ı elinde tutan Memlûk Sultanlığı oldu. Hülagu, teslim olmayı reddeden Memlûk Sultanı Kutuz’a karşı Kit-Buka Noyan idaresinde bir ordu gönderdi. Moğol kuvvetleri Mısır’a doğru ilerlerken Memlûk öncü birlikleri de Baybars’ın idaresinde yola çıkmışlardı. 3 Eylül 1260 tarihinde Taberiyye yakınlarındaki Ayn-ı Calud mevkiinde karşı karşıya gelen iki ordu arasındaki savaşı Memlûklar kazandı. Moğol ordusunun Ayn-ı Calud’ta Memlûk ordusu tarafından durdurularak imha edilmesi, Türk-İslâm dünyasında büyük bir sevince neden oldu ve akıllardaki yenilmez Moğol imajını ortadan kaldırdı. Son Memlûk yenilgisine rağmen Hülagu’nun komutasındaki Moğol ordusu, Ortadoğu harekâtını başarıyla tamamlamıştır. Netice itibariyle İran, Anadolu, Kafkaslar ve Irak coğrafyasında Moğol iktidarı tesis edilerek Hülagu’nün liderliğinde İlhanlı Devleti meydana getirilmiştir.[63]
Timurlenk’in Kilis çevresini Ele Geçirmesi;
Tarihçi Ayni, Timur’un Suriye seferi ile ilgili olarak; Timur’un ele geçirmenin şekline göre bir gruplandırma yapmaktadır. 1400-1401, Ayrıca bu verilen bilgilerin ilginç bir yanı da zafername adı verilen Timur tarih yazarlarının eserlerini doğrulamasıdır. Ayni’de verilen tablo şöyledir:
Birinci grup: Grup, harap edilen şehirlerin adlarını içermektedir. Bu şehirler Malatya, Elbistan, Zıbarta, Kâhta, Hısn-ı Mansur, Behisni, Rum Kalesi, Ayintab, Tell Başir, Kilis, Haleb, el-Bab, Şermin, Hama, Baalbek ve bütün Dımaşk (Şam).
İkinci grup: II. Grupta ise, eşyalarının alınıp halkına bin türlü sıkıntı çektirilen şehirlerin isimleri yer almaktadır. Bunlar da Safed, Sayda, Beyrut, Humus, Bire (Birecik) ve Darende’dir.
Üçüncü grup: Halkı tarafından terkedilen şehirlerin adları bulunmaktadır. Bunlar Gerger, Ravendan, Teyzin, Carım, Şeyzar, Kerek Nuh, Trablus, Kudüs, Aclun, Beysan ve Nablus’tur.[64]
Timurlenk Sivası yakıp yıktıktan sonra, Malatya’ya giderek orasınıda aldı. Mısır Sultanı olan Melik Nası Ferec’in babası Berkük, Timur tarafından kendisine elçiler gönderiliği zaman, yollara adam çıkartarak, Timur’un elçilerini öldürtmüştü. Bu sefer oğlu Sultan Ferec’de Timur tarafından gönderilen elçilere hor bakarak hapsetti. Ayrıca Timur’un Sivas üzerine hareketi sırasında Suriye tarafından asker topladı, Şam valisiyle başka valileri de Halep’e gönderdi. Bu Timur’a meydan okumaktı. Timur Malatya’da yürüyerek hicri 803 senesinde Reiülevel’in dokuzuncu günü Halep valisiyle ona yardıma gelen Vali ve Kumandanlar müdafa etmek istedilerse de, bozuldular, şehre dönerken birbirlerini çiğneyip öldürdüler. Arkasında da Moğol ordusu şehre girdi, yaktı, yıktı, kesti, biçti, hatta camilere sığınanları bile öldürdüler.[65] Timur’un Suriye üzerine yaptığı seferlerde Kilis adı belirtilmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun bölgeyi hâkimiyetine almasıyla Kilis bir köyden çok nahiye, daha sonra da kaza olarak adı geçmektedir.
24 Ağustos 1516’da Osmanlılar ile Memlüklüler arasında Kilis Mercibadık Savaşıyla Kilis ve Suriye Osmanlıların Hâkimiyetine geçti.
397 Numaralı Haleb Livası Mufassal Tahrir Defteri (943/1536) de Ravendan Nahiyesine Bağlı Köy ve Mezralar listesi[66]:
Ravendan Nahiyesi
Ağca Kend (K), 2. Ağca Kend (K), 3. Ağca Mezra /İnal Oğlu (M), 4.Ağca Ören (M), 5. Ağca Taş (M),6. Akabe (M), 7. Altun TOP ( K), 8. Amidin (K), 9. Arab Mezra’ası (M ), 10. Arab Öreni, 11.Arab-Öreniyi (M), 12.Ardiyos (K), 13. Arpaluca ( M ), 14. Arzap (K), 15 Arzu’t-tahun (M), 16. Aydınlıca/Keradunü-Tahta ( K ), 17. Ayiş (M), 18. Ayn-ı Deic (M), Ayn-ı Şakar (M), 19. Ayn-ı Tel-Türkman (M), 20. Aynü’l-akr/Aynü’l-Eşgar (M), 21. Aynü’l-Vadi (M), 22. Azrın (M), 23. Babkus (M), 24. Bağva (M), 24. Balıncak (M ), 25. Balpotran/Yayturan (K), 26. Bayamluca (M), 26. Bazarcık (M ), 27. Bedriyye (K), 28. Bekere (K), 29. Beklin/Şirgin (K), 30. BeKtemur/Tellü’-Vair (M),, 31. Beleni (M), 32. Belikın (M), 33. Belusak (K), 34. Belusak (M), 35. Beşani (K), 36. Bet-i Bancur (K), 37. Beyt-i Mağur (K), 38. Bikut (M), 39. Bişatil (K),40. Boğaz-Kirtin, Boğaz-Kirin (K), 41. Boyalık (M), 42. Boyaruca (M), 43. Boz-Viran (M), 44. Bubin/Bukin (M), 45. Bundun (K), 45-Busyan (M), 46. Büyük- Harsuk/Harsukü’l-Cedid (M), 47. Cakin (K), , 48. Cakin (M), 49. Cangin/Çakin (K), 50. Cebenik (K), 51. Cibanik (M), 52. Cilcime (K ),53. Çağdağün (M ), 54. Çakmak Alanı/Tilak (M), 55. Çamurlu (M ), 56. Çaşırlık (M9, 57. Çeki (K), 58. Çocuk (K ), 59. Çökelek (K ) , 60. Çörekci ( K ), 61. Çörekrek ((M9, 62. Dahil-i İbrahim/Deyr-İbrahim (K), 63. Delü-çukr/Demirci (M), 64. Deyr-Deşme (M), 65. Deyr İbrahim (M), 66. Deyr –Suvan (M ), 67. Deyr-Suzan (M), 68. Ed-Deyrü’l Beyz (M), 69. Dolu Depe/Toh-depe ( M), 70. Düveyranü’l-Mülk (K), 71. Ecel (M ), 72. Emir-İ Hacı ( K ), 73. Eşek Kuyusu (K ), 74. Eşek-kuyusu (M), 75. Faris (M ), 76. Fuınduk (M ), 77. Gemrik (K), 78. Gemrik- Kursu/Gemrik Korusu( M ), 79. Gökç-ziyaret/Gök-meydan/Gök-Ören (M), 80. Göl-Ören (M ), 81. Göl-Seyrik (M), 82. Güvenç (M ), 83. Hacı Kendi (K ), 84. Hacı Sin (M ), 85. Handariıc (M ), 86. Han-ı’İvvad (M ), 87. Haukü’-Atika (M), 88. Harsukü’l-cedid (M), 89.Harsukü’l –Sefa /Ve’l Kıbli (M), 90. Hassudak (M), 91. Haydar (M), 92. Hayriyye (M), 93 Hırbet-Peyğamber (K), 94. Hızırcık (Mısırcık) (K), 95. Hurus Kal’ası/Kala’i Kurus (M), 96. Huzeyne (K), 97. Hürüncük (K), 98. Hürtüncük/Hürmüncük (K), 99. Irakıyye (M), 100. Ispanak ( K ), 101. İçerki /Çeki (K), 102. İki Dam (K ), 103. İkiz Ören ( K ), 104. İkiz-Viran (K), 105. İne-Hızır (M), 105. Kafis (K), 106. Kantara (M), Kara Ağıl (M), 107. 108. Karaca-tut (M), 109. Karaca-Viran (K), 110. Karaca Yavaş (K), 111. Kara Kuyu (K), 112. Kara Melik (K),113. Kara Sakal (M), 114. Kariz (M), 115. Karkın, 116. Karnubi (K), 117. Kasiryacık (M),118. Katraniyye (K), 119 Kayaricik/Cebanik (M), 120. Kefkinü’l-Cebel/Lefkinü’l-Cebel (M), 121. Kefri-Cerdi/Çakin (M), 122. EL-Kenise (M), 123. Kenisetül-Mülk/Silyetül-Mülk (M), 124. Keradunü’l-Fevka (M), 125. Keradunt-Tahta (M), 126. Kermin (M), 127. Keydemür/Bektemür (K), 128. Kınacık /Kuniyye (M), 129. Kırk-Pınar (M), 130. Kısacık Kuyu (M), 131. Kızılca Göl, (M), 132. Kızılca Kend (K), 133. Kızılca Kend (K), 134. Kızılca Mezraa (M), 135. Kızlar Ovacığı (M), 136. Kilisecik (M), 137. Kilvara (M), 138. Kolutluca (M), 139. Konak (K), 140. Kozcugaz (K), 141 Köpek (M), 142.Kudman/Mudyan (M), 143. Kulı (M), Kunniye (M), 144. Kuşlu (K), 145. Kü’tab (M), 146. Küçük Harsvik/Harsukü’l-Atika (M), 147. Kürüm (K), 148. Lefkinü’l-Cebel/ Kefkinü’l-Cebel (M), 149. Lengere /Yassı-çal (K), 150 Mağara (K), 151. Mağara (M),152. Mağaratü’l-Hafra (K), 153. Mağaratü’l-Hamra /Mağaracık (M), 154. El-Mağrubiyye (M), 155. Mahmud (M), 156. Mahmudiyye (M), 157. Mehin (M), 158. Mehinkar (K), 159. el-Menazir (K), 160. Merdaş (M), 161. Mersak/Meskenek (M), 162. Mert Metil (K), 163. Mervani (M), 164.Meydan-ı Frenk (M), 165. Mezra’a (M), 166. Mezra’a-i Adem (K), 167.Mezra’a-i Hatun (K),168.Mısırcık/Hızırcık (K), 169. Mu’iniyye (K), 170. Mudyan/Kudman (M), 171. Mukbili (M), 173. Mülk (M), 174. Narlıca (K), 175. Nasiri (K), 176. Nuh (Tarth) (K), 177. Önlü (K), 178.Öztimur (K), 179 Pirpini (M), 180. Pirpir, 181. Rameder. (M), 182. Ramadiyye (M), 183. Ravendan (K), 184. Ravendan Nesk (K), 185. Rayisun (M), 186. Rumaniyye (M), 187. Sabad (K), 188. Sabar (K), 189. Salihiyye (K), 190. Sarıcık (K), 191. Sarpcık(K), 192. Es-Sayfiyye (K), 193. Sel’an (K), 194. Sey’an (K), 195. Semhala (M), 196. Silvar (M), 197. Silyetü’l-Mülk/ Kenisetü’l-Mülk (M), 198. Sinap (K), 199. Siptoros (M), 200. Şelettah /Şeltah (M),201. Şelfak (M9, 202. Şerzik (K), 203, Şeyh-Ali (M), 204. Şeyh-Cugaz (K), 205. Şeyh-Ören (M), 206. Şilgin/Beklin/BEklin (K), 207. Şir (M), 208. Şiraz (K),209. Şugayk (M), 210. Şükrü’d-din (M), 211. Tagasa, 212.Tarlı (K), 213. Teknecik (M), 214. Tel-Hamid (K), 215. Tel-Hüseyin (K), 216. Tell-Va’ir (M) , 217. Tellü’z –Zehu/Tellü2z Zeheb (K), 218. Tellü’z-Zahir (K), 219.. Terzik/Şerzik (K), 220. Tilak (M), Tilakü’l-Çemi (M), 221. Tlalü’l-Hums, 222. Tilmiz, Timurriye (M), 223. Timur-Örenir (M), 224. Toh-Depe (M), 225. . Tura-Bey (M), 226. Tülek/Tilak (M), 227. Türkeş (M), 228. Uğurluca/Uğruca (K), 229. Uzun (M), 230. Uzuni (K), 231. Üç-Ağaç (M), 232. Üç-Pınar (K), 233. Vadi’yül-Hamira (K), 234. Varikü’l-Fevka/Darkü’l-Fevka (M), 235. Varkü’l-Tahta/Darikü’l-Tahta (M), 236. Yalankoz /Kefkinü’l-Cebel/lefkinü’l-Cebel (M), 237. Yalvaş (M), 238. Yasak (M), 239. Yassı-çal (M), 240. Yaycı (M), 241. Yeşime (M), 242. Zengül (K), 243. Zenk (M), 244. Zeytune (M), 245. Zeytunek tahunü (M) 32
1536 yılında Ravendan nahiyesinin köy ve mezrası incelendiğinde, buğün Kilis merkez ilçe, Polateli, Musabeyli ve Gaziantep’in bir kısım köylerini kapsamaktadır.
Şerefname adlı kitapta Kilis ve Canbolat ailesi hakında anlatılanlar;
Kilis Hükümdarları Hakkındadır
Mend, Şam ve Mısır’a gidip, Eyyuboğulları hükümdarlarının hizmetine girdi. Onlar da kendisine Antakya vilayeti yakınımdaki Kusayr Nahiyesini verdiler. Cun ve Kilis taraflarındaki kürdlerde kendisine katıldılar. Mend ölünce yerine oğlu Arab Bey geçti. Ondan sonra da oğlu Emir Cemal Sancak Beyi oldu. Bu Beyin zamanında Al-i Eyyub Devleti’nin günleri sona erdi ve büyük devletleri Çerkes Memlülükere geçti. Ahmed Bey Çerkeslerin devletine boyun eğmedi ve günlerini bağımsız bir hükümdar olarak geçirdi. Sonunda iki çocuk bırakarak öldü. Habib Bey, Kasım Bey.
Habib Bey; Habib Bey babasının yerine geçti, fakat Çerkes sultanları Habib Bey’i aldatarak kendi taraflarına çektiler ve Haleb’e getirip orada suikastla öldürdüler.
Kasım Bey; Habib Bey öldürülünce yerine kardeşi Kasım Bey geçti. Memluklu Sultanı, Şehriyar Bey Ramazanlu askerlerini ve Şeyh İzzeddin beyle birlikte Kasım Bey’in üzerine gönderdi. Kasım Bey savaştan muzaffer çıktı. Osmanlı Sultanı Selim Han, Şam, Mısır gibi Arab ülkelerine sefere çıkınca, Kasım Bey de Çerkes Hayri Bey’le birlikte Sultan Selimi karşılamaya gittiler ve Sultan Selimin maiyetine girdiler. Yezidi Şeyh İzzeddin’e gelince o da Haleb Beylerbeyi Karaca Paşanın hizmetine girdi. Karaca Paşa, Kasım Bey in isyan çıkaracağı hakında yalan rapor hazırlayarak, Sultan Selime sundu. Karaca Paşanın raporu doğrultusunda Sultan Selim bir ferman çıkararak Kasım Bey’in yönetimindeki yerlerin Sancak Beyliğini Şeyh İzzeddin’e verdi. Kasım Bey ise öldürüldü, oğlu Canbulat ise Saraya alındı.
Canbulad Bey; Sultan Selim zamanında Canbulad Bey, Müteferrika ordusuna katıldı, Belgrad’ın alınması, Rodos Adasının fethi gibi seferlere katıldı, Canbulad Bey üstün hizmetleri ve kahramanlıkları oldu. Canbulad Bey’ Baba memleketi Kilis’e Sancak Beyi olmak istedi. İsteği doğrultusunda, Kilis Sancağı Canbulad Beye verildi. Canbulad Bey’in ölümünde 10 oğlu vardı, Habib Bey, Ömer Bey, Ahmed Bey, Abdullah Bey, Hüseyin Bey, Cafer Bey, Gazenfer Bey, Zeynel Bey, Haydar Bey ve Hıdır Bey. Sultan Sigetvar seferine hazırlanırken, Canbulad Bey yaşlanmış olduğunda, Sigetvar seferine, yerine oğlu Hüseyin Bey’i gönderdi. Hüseyin Bey bu seferde birçok yiğitlik belirtiler ve cesaret örnekleri gösterdi. Bu yüzden Sultanın dikkatini çekti. Bu yüzden Sultan Hüseyin Bey’e sancak verileceğini vaad etti. 1565’de Sulta’nın ordusu zaferde muzaffer olarak döndüğü zaman Canbulat Bey yaşlanmış, fani dünyada göç etme belirtileri göstermişti. Canbulat Bey sağlığında veliaht olarak oğlu Cafet Beyi tayin etmişti. Hüseyin Bey’i de emlak, maliye işlerini, Habib Bey’i de yönetim ve maliyedeki haklarında yoksun bırakılması için vasiyet etti.
Cefer Bey bin Canbulad Bey; Cafer Bey, babasının vasiyeti gereğince ve Sultan Murad Han’ın fermanıyla Kilis Sancak Bey’i olarak atandı. Cafer Bey Sancak Beyi olduktan dört yıl sonra Serdar Lala Mustafa Paşa Osmanlı ordusuyla birlikte Şirvan fethine çıktı. Cafer Bey de ordunun ardında Diyarbekir’e hareket etti. Karacatak dolaylarına varınca Cafer Bey attan düşüp öldü.
Habib Bey Bin Canbulad; Cafer Bey’in ölümünden sonra kardeşi Hüseyin Bey Kilis’e giderek Babası Canbulad Bey’in mallarını ele geçirdi, babasının hapishanesinde yatan tutukluları serbest bıraktı, onlarla güçlendi. Sultanın Divanına, kardeşlerinin kendisine ihanet ettiği ve zülüm ettikleri yolunda şikâyet mektubu gönderdi. Vezir-i Azam Sokullu Mehmet Paşa, Hüseyin Bey’e karşı durdu, Babası Habib Bey sağlığında yönetim ve miras hakkında kendisini mahrum bıraktığını hatırlattı, Fakat anlaşmasızlıgı çözmek için kendisine Şam’a bağlı Nablüs Sancağını verdi. Habib Bey buna razı olmadı, Hüseyin Bey’in yönetiminde bulunan Balis Sancağını istedi. Bu haberi duyan Hüseyin Bey, Asitane’ye bir temsilci gönderip, Yüksek makamlar nezdinde harekete geçti; Hüseyin Bey Sonunda Balis Sancağını tekrar geri aldı. Habib Bey buradan azl edildi.
Bu sırada kardeşi Cafer Bey öldü ve Kilis Sancak Beyliği, Serdar Mustafa Paşa tarafından Hüseyin Bey’e verildi. Bu haberi duyan Habib Bey hızla harekete geçerek Sultan Murad’ın eşiğine gitti. Kilis Sancak Beyliğinin kendisine verilmesi istedi. Sultanın Şeyhi ve Veziri, Kilis Sancağını Habib Bey’e, Selimiye Sancağını da Hüseyin Bey’e vermeye sevk etti.
Serdar Mustafa Paşa’nın Kars kalesini restore etmesi sırasında, Habib Bey başlangıçta hürmette kusur etti ve gevşeklik gösterdi. Sonunda birkaç adamıyla hizmet için hazır bulununca, Serdar Paşa kendisini nefretle karşıladı ona kızğın olduğunu gösterdi. Sonra da Kilis Sancağını ondan alıp Hüeyin Bey’e verdi, Habib Bey’ede Selimiye Sancağını verdi. Habib Bey bunun üzerine Sinan Paşa’ya gitti, Sinan Paşa Kilis Sancağını Habib Bey’e verdi. Üç yıl sonra Sinan Paşa Serdarlık ve Sadrazamlık görevlerinde azledilince, Hüseyin Bey Kilis Sancak Beyliğini geri aldı.
Hüsey Bey bin Canbulad Bey; Hüseyin Bey görevini kimseyle çatışmadan yürüttü. 1593 yılında, Hüseyin Bey’e Kilis’in Trablusşam’a bağlı kalarak, Trablus Şam Eyaleti Beylerbeyliği verildi. Kamize diye anılan Arap ileri gelenlerinden biri, o sırada bu vilayette bazı şartlarla mültezim olarak bulunuyor ve bu şartlara göre çalışıyordu. Kamize ise Mevlana Saad El-Mille ve d-Din Hoca Efendi’ye bağlıydı. Kamize Hüeyin Paşa’nın Beylerbeyliğine itiraz etmek için İstanbul’a koştu. O sırada Hüseyin Paşa da Asitane’den Trablusşam’a hareket i etmişti. O sırada Kamize yoldan kaybold ve izi bile görülmedi. Sonrada bazı arkadaşlarıyla birlikte Kamize ölü bulundu. Kamize’nin öldürülme olayında sorumlu tutulan Hüseyin Paşa Trablusşam Beylerbeyliği görevinden azledilerek Haleb Kalesine haps edildi. Şeref Han’ın Şerefname adlı kitabını yazdığı 1597 yılında halen habiste yatmakta olduğunu bildirmektedir.[67]
Kilis ismi, Timur’un seferleri sırasında çeşitli kayıtlarda geçtiği görülmeye başlandığı ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise Sancak Beyliği ve daha sonra ’da Kaza olduğu görülmektedir. Kilis yakınındaki Kurus ise bir harabeye dönerek köy konumuna geçtiği, Ravanda kazasının ise yok olduğunu görmekteyiz.
1872 3 Nisan Antakya-Halep depremi; 7.2 şiddetinde Amik Gölü Ambraseys(1989) Antakya ve Samandağı tamamen yıkılıyor. 17600 nüfuslu Antakya 500 ölü veriyor. 3003 evin 1960 ev tamamıyla yıkılıyor, 894 ev kullanılmaz hale geliyor.Yüksek bölgelerde hasar dağılımı azalıyor. Samandağında 2150 ev çöküyor ve 300 kişi ölürken yoğun sıvılaşma ve tsunami bu bölgede görülüyor.[68]
1822 13 Ağustos 7.4 Afrine Ambraseys (1989) Son 500 yılın en büyük bölgesel depremi Gaziantep, Antakya, Islahiye ve Aleppo bölgesini yıkıyor, 30,000-60,000 arası insan ölüyor. Amik Ovası ve İskenderun kıyı bandında sıvılaşma gözleniyor.[69]
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan Depremleri Bilgi Notu
Doğu Anadolu Fay Zonu üzerinde 6 Şubat 2023 tarihinde iki büyük deprem meydana gelmiştir. Merkez üssü K. Maraş’ın Pazarcık ilçesinde olan birinci deprem yerel saatle 04.17’de ve bundan yaklaşık 9 saat sonra merkez üssü K.Maraş’ın Elbistan ilçesi olan ikinci bir deprem daha meydana gelmiştir. Her iki depremden sonra da yer yer 6.5 büyüklüğüne ulaşan çok sayıda ardçı depremler olmaya devam etmektedir.[70]
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca depremden etkilenen aralarında Kayseri, Niğde ve Kilis’in de yer aldığı 13 ilde yürütülen hasar tespit çalışmaları kapsamında şuana kadar 236 bin 410 bina da yer alan 1 milyon 279 bin 576 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapıldı. Yürütülen çalışmalar kapsamında 33 bin 143 binada yer alan 153 bin 506 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. 6 bin 849 binada yer alan 46 bin 640 bağımsız birimin orta hasarlı, 59 bin 995 binada yer alan 439 bin 647 bağımsız birimin ise az hasarlı, 108 bin 840 binada yer alan 535 bin 490 bağımsız birimin de hasarsız olduğu tespit edildi.
KİLİS:
Kilis’te toplam 1.284 binada bulunan 11 bin 87 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapıldı. 402 binadaki 715 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. 65 binada bulunan 565 bağımsız birimin orta hasarlı, 538 binadaki 6 bin 891 bağımsız birimin az hasarlı, 247 bina yer alan 2 bin 740 bağımsız birimin de hasarsız olduğu tespit edildi.[71]
[1] https://en.wikipedia.org/wiki/Cyrrhus
[2] Doğu Avrupa Türk Tarihi, Editörler: Osman KARATAY-Serkan ACAR, Baskı-2013 Kitabevi, Avrupa Hunları: Ali Ahmetbeyoğlu Sh. 130,
[3] Tuna Köprüleri: Prof. Dr. László Rásonyi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Macarcadan çeviren Hicran Akın 1984-Ankara
[4] Kısas-ı Enbiya Cilt II, Ahmet Cevdet, Hazırlayan Mahir İz, T.C Kültür Bakanlığı yayınlar/637, 1000 Temel Eser Dizisi /119, 2000 Ankara sh 182 Kısas-ı Enbiya Cilt II, Ahmet Cevdet, Hazırlayan Mahir İz, T.C Kültür Bakanlığı yayınlar/637, 1000 Temel Eser Dizisi /119, 2000 Ankara sh 182, 183. 185
[5] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[6] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[7] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 188
[8] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 200
[9] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 209-210
[10] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh.229
[11] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[12] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[13] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[14] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[15] İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[16] - İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[17] - İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[18] - İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları dördüncü baskı, 2005, Prof. Dr. Nesimi YAZICI, sh 32, sh 42, 43,78, 96, 101, 111, 130, 177, 205, 219
[19] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 235
[20] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 247.
[21] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 261
[22] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 270
[23] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 271
[24] Müslüman-Haçlı Siyasi İttifaklar Çıkarların Gölgesinde Haçlı Seferleri Yeditepe Yayınları, Aydın Usta sh.29
[25] ORTADOĞU iki bin Yıllık Ortadoğu Tarihi –BERNARD LEWIS –Arkadaş yayınevi 5. baskı Çeviri Selen Y. Kölay Ankara -2007 Sayfa 95
[26] Fatımı Devletinde Türkler Nihat YAZILITAŞ, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 2009
[27] Fatımı Devletinde Türkler Nihat YAZILITAŞ, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 2009 sh 13, 63
[28] Fatımı Devletinde Türkler Nihat YAZILITAŞ, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 2009 sh
[29] Müslüman-Haçlı Siyasi İttifakları Çıkarların Gölgesinde Haçlı Seferleri Yeditepe Yayınlar, Aydın Usta, sh. 31
[30]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 273
[31] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 288
[32]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 290
[33] URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyon, Notlar: Edouard Dulaurer ve Prof Dr. Halil Yınanç çeviren), Türk Tarih Kurumu ,2000, Sh. 52
[34]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 291
[35] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 298
[36] Tüm zamanların şehri Antakya, hatay.gov.tr ve https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[37] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[38]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 308
[39] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 312
[40] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 318
ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 319
[42] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[43]ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 354
[44] Müslüman-Haçlı Siyasi İttifakları Çıkarların Gölgesinde Haçlı Seferleri, Aydın Usta, Yeditepe Yayınları sh. 110
[45] Urfalı Mateos Vakayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayını s. 259-260
[46] URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyon, Notlar: Edouard Dulaurer ve Prof Dr. Halil Yınanç çeviren), Türk Tarih Kurumu sh. 263-264
[47] Urfalı Mateos Vakayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayını s. 282
[48] URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyon, Notlar: Edouard Dulaurer ve Prof Dr. Halil Yınanç çeviren), Türk Tarih Kurumu sh 282-283
[49] Kısas-ı Enbiya, Ahmet Cevdet, Hazırlayan Mahir İz, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları C. V, Sh 181
[50] Kısas-ı Enbiya, Ahmet Cevdet, Hazırlayan Mahir İz, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları C. V, Sh 185
[52] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 375.
[53]URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyon, Notlar: Edouard Dulaurer ve Prof Dr. Halil Yınanç çeviren), Türk Tarih Kurumu sh 304
[54] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 390
[55]URFALI MATEOS, Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) Türkçeye çeviren Hrant D. Andreasyon, Notlar: Edouard Dulaurer ve Prof Dr. Halil Yınanç çeviren), Türk Tarih Kurumu sh. 304-305
[56] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 397
[57] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 409-410
[58] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28237/ermeni-ve-suryani-tarihyaziminda-antakya-depremleri
[59] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 421
[60] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 463
[61] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 474-475
[62] ABU’L-FARAÇ TARİHİ Gregory Abu’l-Farac (Bar Hebraeus) Süryaniceden İngilizceye çeviren Enest A. Walls Budge, Türkçeye çeviren Ömer Rza Dğrul Türk Tarih Kurumu sh. 486
[64] Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları (1393-1402), Prof Dr. Yaşar Yücel, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XXIV. Dizi –Sa. 6, 1989 Ankara , sh 116
[65] Kısas-ı Enbiya Cilt VI, Ahmet Cevdet, Hazırlayan Mahir İz, T.C Kültür Bakanlığı yayınlar/637, 1000 Temel Eser Dizisi /119, 2000 Ankara sh 335-336
[66] Haleb Sancağında Türk Adları Yrd. Doç Dr. Enver ÇAKAR
[67] Şerefname-Kürd Tarihi, Şeref Han, Türkçeye çeviren M. Emin Bozarslan, Deng Yayınları-2005, sh 169-175
[68] ANTAKYA’NIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİSMİK AKTİVİTESİ VE YAPILMASI GEREKENLERİN BİR ULUSLARARASI KONFERANSIN IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Kemal BEYEN, Mustafa ERDİK, Cihat MAZMANOĞLU, Zahi EKMEKÇİOĞLU, TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 423 - 2003/1
[69]ANTAKYA’NIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİSMİK AKTİVİTESİ VE YAPILMASI GEREKENLERİN BİR ULUSLARARASI KONFERANSIN IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Kemal BEYEN, Mustafa ERDİK, Cihat MAZMANOĞLU, Zahi EKMEKÇİOĞLU, TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 423 - 2003/1
[70] https://daum.comu.edu.tr/arsiv/haberler/6-subat-2023-kahramanmaras-pazarcik-ve-elbistan-de-r25.html
[71] https://www.csb.gov.tr/13-ilde-153-bin-506-bagimsiz-birimin-acil-yikilmasi-gereken-agir-hasarli-ve-yikik-oldugu-tespit-edildi-bakanlik-faaliyetleri-38425