Konumuza Yüce Allah’ın beyanı ile başlayalım:
“Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık.
Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline!
Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde
bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah'tan) korkanları yoldan
çıkanlar gibi mi sayacağız?
(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve
aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. (Sad suresi / Ayet 27-29)
İnsanoğlunun kendini sorgularken bir iş yapmaya kalkışırken,
kendini yaratılanlar arasında görüp, bu alemde faydalı işler yapmak üzere bulunduğunu
bilmesi gerekir.
Her insanın bir yandan geçimini sağlamaya çalışırken bir
yandan da yaptığı işi “kulluk ve ibadet şuuru” içerinde değerlendirmesi
gerektiğini idrak etmek gibi sorumlulukları vardır.
Yüce Allah, yarattığı hiçbir şeyi boşuna yaratmadığı için
yaratılanların da yaşamlarını kolaylaştırmak adına; adalet içinde yaşam, beslenme,
barınma, korunma, tedavi olma gibi eylemlerin şekillerini bildirmiştir.
Bu bilgilendirme bazen ilahi kitaplarla bazen peygamberlerle
bazen kullar arasındaki seçkinler aracılığıyla olmuştur. Allah’ın çeşitli vesileler
yaratmasıyla…
Bu ilahi döngü devam ederken her olayda ve her dönemde bazı
kullar ve bazı meslekler öne çıkar. Peygamberlerin hayatını inceleyince elçilik
görevinin yanında o zaman içerisinde kulların istifadesi için gereken
mesleklerle de uğraşmışlardır.
Nuh peygambere insanları gelecek olan tufandan kurtarmak
için marangozluk mesleğini öğretmiştir. O da mahiyetindekileri sel felaketinden
kurtaracak bir gemi yapmıştır…
İsa peygambere, hastalıkları tedavi etme ilmini vermiştir.
Ancak her dönemde peygamberlere verilen ortak görev, Allah’a
davet ve hasta olanlara nasıl tedavi olacaklarını öğretmek olmuştur.
Tedavi için gereken işin ilmine “tıp” diyoruz ve “modern tıp”
devreye girmeden ilk basamak “tıbb-ı nebevi” denilen geleneksel tıptır.
Son peygamber Hz. Muhammed(sav) dahi tedavi olmamız hakkında
emir buyurur: "Allah Teala Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir.
Ve her hastalığa bir ilaç vermiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan
şeyle tedavi olmayın.” (Ebu Davud, Tıbb 11, 3874).
Evet tedavi olacağız ama nasıl ve kime? Bu sorun hep
muallakta kalmış, herkes kendince yollar bulmuş kimi geleneksel tıbbı, kimi
modern tıbbı kullanmış. Hastaların bir kısmı kurtulmuş bir kısmı ölmüştür. O da
ecel ve kader bölümüne girer. Ancak tedavi çabalarından asla vaz geçilmemiştir.
Asıl olan tedavi yollarının hiçbirini inkâr etmeden doğru
olan geleneksel ve modern tıbbın ortak çareler ve tedaviler üretme şansını
kullanmasıdır. Bunu da heyecanla bekliyoruz. Ötekileştirmeden birlik ve
dayanışma kuvveti doğurur.
Tedavinin aktörleri olan bu değerli insanlara her dönemde
ihtiyaç olmuştur. Yapılan iş çok önemli bir görevdir. İslam alimleri tıp ilmini
“farz-ı kifaye” olarak görmüştür.
İnsanlık sağlık çalışanları sayesinde çeşitli hastalıklardan
kurtulmakta, ya da onların tavsiyeleriyle sağlıklı bir yaşam sürmektedir.
Değerli dostlar salgın bir virüsle bir dünya mücadele
veriyor. Biz “evde kal” çağrısına uyuyoruz ama sağlık çalışanları evde kalmayı
bırakın; evlerine dönemeyenler çoğunluktadır. Allah onlardan razı olsun. İyi ki
varlar. Onlara bir değil binlerce alkışlar. Selam ve dualarımız onlarla olsun.
Uğur Kepekçi