Türkiye’nin birlik ve beraberliği üzerine yapılan tartışmalar, tarihsel bir sürecin günümüzdeki yansımalarından biri olarak değerlendiriliyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de ülkenin ulus yapısını hedef alan girişimler dikkat çekiyor.
Millî Mücadele döneminde emperyalist güçler, Türkiye’nin güçlü bir devlet olmasını engellemek amacıyla çeşitli planlar ortaya koydu. Lozan Antlaşması sürecinde İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Batılı devletler, Kürtleri ayrı bir azınlık olarak tanıtmak ve bu doğrultuda Türkiye’yi etnik temelli bölmek istedi. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk ve TBMM bu girişime sert bir tavır göstererek, Türk ve Kürtlerin aynı milletin ayrılmaz parçaları olduğunu vurguladı. Atatürk’ün, 1923 yılında İzmit Gazeteciler Toplantısı’nda sarf ettiği “Bizim meclisimiz hem Kürtlerin hem Türklerin vekillerinden oluşmuştur. Geleceklerini de birlikte şekillendireceklerdir” sözleri de bu birlik anlayışını açıkça ortaya koyuyor.
Osmanlı Devleti’nin bir imparatorluk olması nedeniyle etnik ve kültürel çeşitlilik içeren bir yapıya sahip olduğu biliniyor. Ancak bu çeşitliliğin Türkiye’nin zayıf noktası değil, aksine gücü olduğu vurgulanıyor. Yüzyıllar boyunca Anadolu’da farklı halkların iç içe yaşadığı, ortak bir kültür oluşturduğu belirtilirken, emperyalist güçlerin bu birlikteliği bozma girişiminde bulunduğu ifade ediliyor.
Tarihsel süreçte, I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin kaybeden taraf olmasıyla birlikte Mondros Ateşkes Antlaşması ve ardından Sevr Antlaşması imzalandı. İngiltere’nin planları arasında Anadolu’da bir Kürt devleti kurma hedefi bulunuyordu. Bu doğrultuda önce manda yönetimi altında bir Kürt devleti planlandı, ardından tamamen bağımsız bir Kürt devleti kurulması amaçlandı. Bu planın dayandığı temel nokta ise ABD Başkanı Wilson’un 1918’de ortaya koyduğu "Wilson İlkeleri"ydi. Wilson İlkeleri’nin 12. maddesi, Osmanlı topraklarında yaşayan etnik grupların bağımsız devlet kurma sürecini başlatacak nitelikteydi.
Mustafa Kemal Atatürk, bu girişimlere karşı çıkarak Mondros ve Sevr’i kabul etmedi. Bu anlaşmaların Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü yok etmeyi amaçladığını belirterek, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Millî Mücadele’yi başlattı. Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile vatanın bölünmez bütünlüğü vurgulandı ve emperyalist planlar boşa çıkarıldı.
Ancak Batılı devletler bu hedeflerinden vazgeçmedi. Türkiye’de millî ve dinî meselelerin çeşitli oluşumlarla manipüle edildiği, milliyetçi ve barışçıl söylemler üzerinden ulus devlet yapısının hedef alındığı belirtiliyor. İmralı süreci ve sonrasında yaşananlar da bu planların güncellenmiş versiyonu olarak değerlendiriliyor.
KilisPostası Haber Merkezi