Geçen hafta İstanbul’dan Kilis’e gelen bir dostum, “Biz Kilis özlemimizi, Kilis Postası’ndan okuyarak gideriyoruz. Sen Kilis Postası’nda niye yazmıyorsun? Kilis’te yaşayan biri olarak Kilis’in havasını bizlere en güzel sizler taşıyabilirsiniz”, dediği zaman, bu konuda kendimi borçlu hissettim ve aldım kalemi elime! Aldım almasına da, bir haftadır akşam yazayım, gündüz yazayım derken hep işim çıkıyor, bir türlü yazamıyorum.
Tam bu sırada hafta sonu Elazığ ve Malatya’yı kapsayan bir seyehat yapmam icap etti. Ben de otobüste, kağıdı kalemi elime aldım. Otobüs, karlı dağlardan aşağı doğru süzülen ırmakların , artık yapraklarını dökmüş ağaçların arasından geçerken ben de sizlere bu kelimeleri sıralıyordum. Şimdi Kilis dışında, Kilis’te geçen 42 seneyi gözümün önünden geçiriyorum. Bizim kuşak, Kilis’in gelişimini yaşayan kuşaktır. Asfaltsız, döşemesiz ve çamurlu sokaklarda kalan, kerpiç duvarlı üstü direk, toprak damlı evlerde, komşuluğu en üst düzeyde yaşayan bir nesilden, bu günleri yaşayan insanları şöyle bir düşünüyorum. Komşularımızın hepsini lakapları ile tanırdık. Mesela , yan komşularımız;Topçu Mustafa, Kazancı Ali Gil, Mercimek Dayılar, Külhancı Mehmet ve İbişin Ayyüşü...
Hepsinin evine kapılarını vurarak rahatça girerdik. O zaman sobayı ara ki bulasın. Evin ortasına konan mangalın içerisine, ya sabahleyin ekmek pişirilen ya da çamaşır yıkamak için yakılan ateşin közleri doldurulur, üzerine ağaçtan bir muhafaza konulur ve onun da üzerine yorgan örtülürdü. Buna “Tandır” denirdi. Herkes bir taraftan yorganın altına girerdi. Tandırın sıcaklığı, insanların güzel ve hoş sohbeti, insanı bambaşka bir aleme çekerdi. Bir de evin büyüğü bir hikaye anlatmaya başlamaz mı? Değmeyin bizim keyfimize ...
Bu hikayeler o kadar eğitici olurdu ki, hep hikayenin kahramanı; iyi, dürüst ve doğru insanlar olurdu. Hikayenin sonunda hep onlar galip gelirlerdi. Bazen de bizlerin, dini ve milli duygularımızın artması için, İslam büyüklerinden olan Hz. Ali Efendimizin yaptığı savaşlar anlatılır ve bizler hayranlıkla dinlerdik. Hikayeler o kadar uzun olurdu ki, bazen en heyecanlı yerinde bırakılır, artık arkası yarın denirdi. Biz de ertesi akşamı iple çekerdik.
O zamanlarda komşular arasında mal emniyeti, can emniyeti ve namus emniyeti en üst düzeydeydi. Mahallede bir kırgınlık olduğunda büyükler devreye girerdi. Hatta, annem anlatır, “Bir gelin küstüğünde annesinin evinden evvel komşuya gidermiş, tabi diğer komşular araya girer, kaynana ile gelin tekrar barışırlarmış”. Şimdi düşünüyorum da ,alt kattakinin, üst kattakinden habersiz yaşadığı komşuluk ilişkilerini... Komşular birbirinden uzaklaşmış. Maalesef bu milletin düşmanları, milletin komşuluk müessesini çoktan yok ettiler. Şimdi aileye girdiler ve o müesseseyi de çatırdatmaya çalışıyorlar. Halbuki, dinimizde Yüce Peygamberimiz şöyle haber verir:
“Cebrail Aleyhisselam, bana komşu hakkında o kadar bahsetti ki, neredeyse komşunun malı komşuya miras kalacak zannettim”
Bende yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, komşuluk ilişkilerimizin eskisi gibi güzel olması dileğimle, yazıma son verirken, 2004 yılının Kilis’imize hayırlar getirmesini temenni ederim.