“Hasta Adam” ifadesini 'bir ülke için ilk kez' Rus Çarı I.
Nikolay, 1853’de art arda gelen savaşlar nedeni ile toprak kaybeden ve
Avrupa'nın ekonomik denetimine giren Osmanlı İmparatorluğu için kullanmıştır.
Anadolu’da tarım alanlarının büyük bölümü hem toprak imtiyazı
üzerindeki karışıklık, hem de siyasal ve askeri politika yüzünden ekilip biçilemiyordu.
Gıda ve hammadde sıkıntısı yaşanıyordu. Osmanlı liberal bir göç ve iskân politikası
ile nüfusun az olduğu bölgelere göçmenleri yerleştirerek, onların tarımsal
üretime katılmalarını ve vergi gelirlerinin de artmasını hedefledi.
Tanzimat Yüksek Kurulu 9 Mart 1857'de iskânla ilgili Sultan
tarafından onaylanan bir kararname ile “Sultan'a bağlılık yemini ederek onun
tebaasından olmaya ülke kanunlarına saygı göstermeye hazır olan herkese Osmanlı
Devleti'nin kapısının açık olduğunu” ilan etti: “Açık kapı politikası” (Bu ifadeyi unutmayalım, ilerleyen yazılarımızda bu ifade
tekrar karşımıza çıkacak.)
Kararnamede “Anadolu'ya göç edenlere,
· Herhangi bir bedel talep etmeksizin hazineye
ait ekilebilir toprakların verileceği,
· Bütün vergilerden ve askerlik hizmetinden muaf
tutulacakları,
· Gayri-müslimlerin dini-örf ve adetlerinin her
türlü ihlale karşı korunacağı” ifade ediliyordu.
Kararnamemin geniş çaplı ilgi görebilmesi için Avrupa’daki
çeşitli gazetelere ilanlar verildi. Osmanlının toprak bağışı ile ilgili
haberler okyanusun diğer yakasında Amerika'da bile ilgi uyandırmıştı. New
York'taki Osmanlı temsilcisi J. Oxford Smith, mektuplar yazarak devletin
European Times’daki ilanlarını okuduğunu, liberal göç politikası ilgili bilgi
almak istediğini, “pek çok çalışkan ve kararlı insanın özellikle Suriye ve
Filistin'e yerleşmek istediğini, bu kişilerin pamuk ekimi düşündüklerini” beyan
etti.
Özellikle Rusya’nın Yahudileri dışlayan yeni bir siyasi
yapılanma sonucu birçok Yahudi küçülen Osmanlı topraklarına göç etti. Bu göçler,
konuyla ilgisiz gibi görünen nedenlerin tetiklenmesiyle Osmanlı Devleti için
değişik sorunlar yarattı:
1. Mesih'in geleceği, ölülerin dirileceği ve
dünyanın dört bir yanına dağılmış Yahudilerin o zaman Kudüs'te toplanacağı
fikri, Yahudilerde ezelden beri yerleşmiş kuşaktan kuşağa intikal eden
inançlardan birisidir. Bu görüştekiler için bu kaçırılmayacak bir fırsat idi.
2. Ortadoğu'ya girmeyi hedefleyen İngilizler ve
Fransızlar kendi hâkimiyetlerine almayı planladıkları Filistin'de bir Yahudi yığılmasını
teşvik ediyorlardı.
3. Kendi ülkelerindeki Yahudileri uzaklaştırmak
isteyen Rusya ve Almanya da bu politikayı destekledi.
Yine bu iskân politikasına göre, eski Osmanlı topraklarında
doğmuş ya da yaşamış olan herkese Osmanlı topraklarında istedikleri gibi
seyahat etme hakkı tanınmış idi. Bu nedenle Osmanlı İdaresi 1882 yılında Yahudilerin
Filistin'e göçünü sınırlamaya başladığında Osmanlı Yahudilerine herhangi bir
kısıtlama getirmemiştir. Dolayısıyla bu sınırlama, kâğıt üzerinde kalmıştır. “Hovevei
Zion” derneklerinin yani Rus Yahudilerinin “Osmanlı uyruğu” kabul edilmeleri süreci,
Filistin’de “İsrail’in” kurulması ile sonuçlanmıştır.
Tüm vatandaşlık haklarından yararlanan Osmanlı Yahudileri,
Filistin'de dükkân ve toprak satın almışlardı. Çoğunlukla, ülkenin ekonomik
bunalımını fırsat bilip özellikle tefecilik ile uğraşmışlar kısa sürede
ekonomik güç kazanmışlardır. Filistin hızlı bir büyüme geçirmiştir. Bu ekonomik
büyüme Yahudi göçmenlerin sermayelerinden çok yerel kaynaklı yatırımlarla
gerçekleşmiştir.
Osmanlı idaresinin izni ile 1839 yılında Kudüs'te “İngiliz Konsolosluğu”
kurulmuştur. İngilizlerin Filistin'deki Yahudi yerleşim teşvik etmek için büyük
bir gayret gösterdikleri göz önüne alındığı takdirde bu daha da önem kazanır. Bu
sırada, birçok Yahudi, yabancı haklarından yararlanmak üzere İngiliz uyruğuna
geçmişlerdir. Zengin Yahudi Bankerler, yeri geldiğinde Osmanlı Devletine
borçlar vermiş, Osmanlı yetkilileri ile aracılık yaparak yeni Yahudilerin de
Osmanlı topraklarına, sonra da Filistin'e göç etmelerini sağlamışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin sayısı 1840’tan
1914'e kadar yaklaşık 10 kat artmıştır. Bu artış komşu ülkelerdeki Yahudilerin
Osmanlı İmparatorluğu'na göç etmelerinden kaynaklanmıştır.
Kapitalist anlamda piyasa odaklı bir ekonomik düzenin
başlaması, göç ve iskân hareketlerinden kaynaklanan demografik değişimler,
imparatorluk içinde belirli bir çoğunluğu teşkil eden toplulukları milliyetçi
hedefleri olan siyasi gruplara dönüştürmüştür.
1849 yılında kendi istekleri ile başvurup İngiliz himayesi
alan Yahudi ailelerinin Filistin'de İsrail'in kuruluşunda etken oldukları
görülmektedir.
Mevcut konjonktürde
bu göç devam ettiği takdirde, gelecekte siyasal sorunlar doğuracağı ve bu
sorunların daha o günlerden yaşanmakta olduğu ve saymakla bitmeyeceği Osmanlı
İdaresi tarafından düşünülememiş miydi? İnsan sormadan edemiyor.
Kalın Sağlıcakla…