Anadolu’da hakimiyetini sürdüren Türk Beyliklerinin haricinde Bulgar, Peçenek, Kuman ve Uzlardan oluşan Türk boyları, Karadenizin kuzeyinden Balkanlara yerleşmişlerdir. Balkanlarda Türk yerleşiminin başlangıcını 5. Yy.’a kadar götürebiliriz.
Bizans İmparatoru II. Justianus, 688 yılında Bulgar
Türklerini ve ardından Peçenekleri Anadolu’da zorlu iskana tabi tutmuştur.
Bizans, önceleri Tuna’nın güneyine yerleştirdikleri Peçenekleri sınırın
muhafazası ile hükümlü kılmıştır. Bizans ordusunda görev yapan Peçenekler, aynı
zamanda Anadolu Selçuklu Türklerine karşı da kullanılmışlardır. Yine Bizans
yönetimi tarafından Trakya’daki imparatorluk topraklarına yerleştirilen
Kumanlar, Bizans ordusunda görev yapan en kalabalık Türk unsuru olma özelliğine
sahiptir. 11. Yy.dan itibaren Türk askerlerinin Bizans ordusunun en gözde
birlikleri haline geldikleri görülmektedir.
Bu topluluklar arasında Müslümanlığın yayılması, Balkanlarda
kalıcı bir Türk yaklaşımını sağlayan asıl olaydır. Bunda da Ehl-i Beyt soyundan
Seyyid Sarı Saltuk Hazretleri’nin, oğullarının ve torunlarının çalışmalarının
payı büyüktür. Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın sık sık konuşmalarında bahsettiği
Atatürk’ün Dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi bu soydan gelmektedir.
“Kayıtlarda Müslüman
Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya ve Aydın yöresine
yerleşmiş bulunanların isimleri teker teker yazılı bulunmaktadır.
Buradaki 950 tarih ve
82 numaralı il yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde
Anadolu’dan Rumeli’ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı
bulunmaktadır.
Bunların Müslüman Oğuz
Türk’ü Yörük Türkmen boylarından oluşan ailelerinin kimler olduğunu kayıtlarda
belirtmektedir. İşte bu kayıtlarda Atatürk’ün atalarının kaydı da mevcuttur.
Atatürk’ün dedesi Hafız Ahmet Efendi’nin saçları kırmızı olduğu için adına
Kırmızı Hafız Efendi derlerdi.” ( Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk, 4. Baskı, Aralık-2017)
Dönemin pek çok şeyhi ve dervişi sultanın ordusu ya da akıncı
beylerle birlikte fetih hareketlerine katılıyor, sonra da fethine iştirak
ettiği yeni topraklarda tekye ve zaviyeler kurarak irşat faaliyetlerinde
bulunuyorlardı. Balkanlara Türk göçü Yıldırım Bayezid (1354 – 1403)’in Ankara
Savaşı’nda yenilmesi üzerine daha da yoğunlaşmıştır. Yoğun Balkan göçü, 1450’li
yıllara kadar sürmüştür.
II. Mehmed (Fatih) döneminde Mora, Bosna ve Arnavutluk’ta
yapılan fetihlerde, daha önce alınan Balkan topraklarında gördüğümüz
Anadolu’dan nakil işleminin yok derecesinde olduğunu görüyoruz. Fatih dönemi,
geçen yazımızda bahsettiğimiz fetihten sonra İstanbul’un iskan politikasında
olduğu gibi, Balkanlardaki iskan politikasında da bir değişikliğin göstergesi
olmuştur.
Fatih’in resmi yazışmalarda ''Kayser-i Rum'' (Roma imparatoru)
ünvanını kullandığını bilmekteyiz. Bu bazı tarihçilerden tarafından, “Bizans’a
son veren kişi olduğu için aynı zamanda son Roma İmparatorudur, bu nedenle bu
ünvanı kullanmıştır.” şeklinde yorumlansa da göç ve iskan politikaları, Osmanlı
Devletini Bizans’ın halefi haline getirdiğini göstermektedir.
Kemal Karpat Hoca’nın şu tespitini sizlere aktarmadan
geçmeyelim:
“Osmanlı Devleti,
dokuzuncu yy.’dan sonra Bizans ismiyle anılan Doğu Roma İmparatorluğu’nun
coğrafi ve siyasi anlamda halefi idi. Bunun neticesi olarak, Roma
İmparatorluğu’nun doğudaki heterojenik etnik-dini yapısı Bizans’tan olduğu gibi
alınmış ve Osmanlı İmparatorluğu boyunca devam etmiştir” (Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma
ve Göçler 4. Baskı Prof. Dr. Kemal KARPAT Timaş Yayınları 2019, sayfa 309).
Bu dönemden sonra Klasik Osmanlı Devleti, Devleti çok dinli bir kurum haline getirmiş gayrimüslim kavimlerin güçlenmesine yol açmıştır. Osmanlı’da halk kendini “Osmanlı” olarak görmemiş; “Müslüman”, “Hristiyan” ya da “Yahudi” olarak görmeye devam etmiştir. İmparatorluk döneminin başlangıcı ile yönetim kademesi “Medeniyette, maneviyatta, siyasette, kültürde ve dinde birlik” anlamına gelen “Türk” anlayışından uzaklaşmaya başlamıştır. Bu anlayışın yerine hedeflenen “Osmanlılık” kavramı da hiçbir zaman oluşturulamamıştır. Bu “Milli Birliğin” sağlanamaması merkezi yönetim güç kaybettiği zamanlarda imparatorluğun ömrü boyunca uğraştığı sorunlara sebep olmuştur.
Devletlerin göç politikaları, tarihe yön vermeye, insanlık tarihi
boyunca yön vermiş, vermeye de devam edecektir.
Kalın Sağlıcakla…