Az önce biraz haberlere göz atayım dedim. Başlıklara bakın;
“8 yaşındaki kız çocuğuna sınıfta taciz iddiası.”
“Kayınvalidesini ve baldızını öldürdü, eşi ve kayınpederi yaralı.”
“Gaziantep'te Türk esnafı kaçırdılar: İşkence yapıp videoya aldılar.”
Peki bu cinnet başlıkları sadece bugüne mi özel?
Ne yazık ki? Her gün bu başlıkları görmek mümkün.
İşte son 1-2 gün içindeki benzer başlıklar;
"İstiklal Caddesi'nde bir polis boğazından bıçaklandı"
"İhbara giden polis bıçaklandı, saldırgan vurularak yakalandı"
"Beyoğlu'nun ortasında tecavüz girişiminde iki kişi tutuklandı"
"2 yaşındaki bebeğe cinsel istismar ve dayak"
"Gebze'de hayvan katliamı: 43 köpek ve kedi ilaçla öldürüldü"
"Otobüste cinayet: Yeni bebeği olan yeğeninin eşini öldürdü"
Güzel bir haberi mumla arar olduk, gerçekten. Her geçen gün toplumsal şiddetin arttığına tanık oluyoruz.
Peki bu olayların arkasındaki temel sebepler nelerdir ve bu durumu düzeltmek için neler yapılabilir?
Bir toplumun en önemli yapı taşlarından biri olan ahlaki değerler ve empati, gün geçtikçe zayıflıyor. Çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetin artmasının ardında, eğitim eksikliği, aile içi şiddet döngüsü ve toplumsal değerlerin erozyonu yatıyor. Gençler arasındaki suça eğilim ve madde kullanımı da bu durumun bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitim, bu noktada en önemli çözüm yollarından biri olarak öne çıkıyor.
Eğitim ama nasıl bir eğitim?
Türkiye’nin eğitim sistemi, tarih boyunca pek çok evrim geçirdi. Ancak bu süreçte, toplumsal değerlerimizle eğitim sistemimizin ne kadar iç içe olduğu ve bu ilişkinin zamanla nasıl zayıfladığı üzerine çok az duruldu. Eğitim sisteminin temel amacı, sadece bireylere akademik bilgi kazandırmak değil, aynı zamanda onları toplumsal birer birey olarak şekillendirmektir. Ancak günümüzde, bu denge büyük ölçüde bozulmuş durumda. Toplumun temel ahlaki değerleri eğitim sisteminden kopmuş, bireyler sadece sınav başarılarına göre değerlendirilen birer rakama dönüşmüştür.
Bu durum, bireylerin toplum içinde nasıl bir rol üstlenecekleri konusunda büyük bir boşluk yaratıyor. Eğitim, sadece bilgi aktaran bir kurum haline geldiğinde, bireylerin topluma katkı sağlama kapasitesi de “aidiyet” duyguları da azalıyor.
Aidiyet duygusunu kaybetmiş bir birey de hedefsiz ve boşluk içinde sürüklenmeye başlıyor.
Hedefsizlik ve değer yargılarına kayıtsızlık
Özellikle genç bireyler arasında, toplumsal beklentilere, normlara ve değer yargılarına karşı duyulan kayıtsızlık giderek artmaktadır. Örneğin, son yıllarda sosyal medya üzerinden yayılan olumsuz davranış örüntüleri, gençlerin kimlik arayışında yaşadığı boşluğu gözler önüne seriyor. İleriye dönük hedefleri olmayan gençler, zaman zaman suç, şiddet veya madde bağımlılığı gibi tehlikeli yollara sapmaktadır. Boşluğa düşen gencin bu boşluğu nereden nasıl dolduracağı bir muamma haline gelmektedir.
Sosyal medya kullanımı ile kendine sanal bir dünya oluşturan insanımız kendine buyruk bir hale geliyor ya da ağına düştüğü suç örgütlerinin piyonu oluyor. İşte o zaman akla gelmeyecek durumlar başa geliyor, kötü haberler birbirini kovalıyor.
Kaybolan Değerlerimiz Eğitimi
Aidiyet duygusunun yeniden inşası, gençlerin gerek kendi şahısları gerekse ülkemiz için hedefler kurabilecek hale gelmesi, hayal kurabilmeleri toplumun geleceği için hayati önem taşımaktadır. Ailelerin, eğitim sistemlerinin ve toplumsal kurumların, bireylerin kendilerini değerli hissetmelerini sağlayacak ortamlar yaratmaları gerekmektedir. Bu noktada devlet iradesinin toplumda bireylere hedefler koymaları için rehberlik edecek projeler ve etkinlikler düzenlemesi büyük önem taşır. Hedef sahibi olmak gençlerin ve yetişkinlerin toplumla olan bağlarını güçlendirebilir. Ayrıca, gönüllü çalışmalar, sosyal projeler ve yerel etkinlikler, bireylerin kendilerini toplumun bir parçası olarak hissetmelerine yardımcı olacaktır.
Eğitimde tarihimize, toplum normallerine uygun değerlere öncelik verilmesi millet olma bilincini artıracaktır. Eğitimde toplumsal değerlerin yeniden kazanılması, toplumsal birlikteliğin sağlanması için elzemdir. Bir toplum, değerlerini kaybettiği zaman, bir arada yaşama bilincini de kaybeder. Bu nedenle, eğitim sistemine ahlaki eğitim ve toplumsal sorumluluk bilincinin entegre edilmesi gerekmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Prof. Dr. Haydar Baş gibi figürler, gençlerimize rol model olarak sunulmalıdır. Bu büyük şahsiyetler, sadece kendi zamanlarında değil, günümüzde de topluma yön veren önemli isimlerdir. Onların öğretileri, toplumsal değerlerin yeniden canlandırılmasında önemli bir rol oynayabilir.