28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçimi için artık saatler kaldı. Her iki aday da son kozlarını oynuyorlar. Nerede ise 1 buçuk yıldır seçimle yatıp seçimle kalkıyoruz desek yanılmayız herhalde.
Ama ne yazık ki; yıllardan beri olduğu gibi bu seçimlerde de ana gündem parti ya da cumhurbaşkanlarının “projeleri” değildi. Hep ana gündem farklı konular oldu.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın 19 Mayıs 2007’de “Seçimlerde hep seçmen bir oyunla iki kutba ayrılmakta, şu parti bu parti diye o partilere ya da kişilere mahkûm edilmektedir.” ifadeleri ile belirttiği gibi iki seçenekten biri mahkum edilmekte.
Gönül isterdi ki; hep projeler konuşulsun ve hak eden kazansın.
Seçim sonrası ortak görüş, kim cumhurbaşkanı olursa olsun ekonomide zor günlerin bizi beklediği yönde.
Mayısın başında 505 baz puan olan 5 yıllık kredi temerrüt takası (CDS) 700 baz puanı aşmış. Bu rakam risk priminde Ekim 2022'den bu yana en yüksek seviye anlamına geliyor. CDS’nin yükselmesi gerek özel gerek hükümet olarak dış borç almanın maliyetinin artması anlamına geliyor. Zaten seçim sonrası için uluslararası bankaların ağırlıklı görüşü de para politikası değişse bile TL’nin değer kaybedeceği yönünde.
Düşünsenize;
• TL tarihsel olarak son 30 yılın en düşük seviyesinde seyrediyor,
• Türkiye’nin hazine bonoları ve tahvillerinde yabancı yatırımcı ağırlığı tarihin en düşük noktasında,
• Merkez Bankası rezervleri azalmış,
• En son açıklanan verilere göre (2023 Mart sonu itibarıyla), kısa vadeli dış borç stoku, 203,3 milyar ABD dolarına yükselmiş.
Sizleri rakamlara boğmamak için daha fazla veri vermek istemiyorum. Bu rakamlara bakınca başka ne beklenir ki!
Dış borç alımlarında risk indekslerinin artması sonrası maliyetlerin de yükselmesi ile 2009 yılında 4,1 trilyon dolar olan gelişmekte olan ülkelerin dış borç stoku 2022 yılında 11,1 trilyon dolara yükselmiştir. Bu borç alma meselesi kapital sistemin aslında bir sömürü aracıdır. Parayı, daha doğrusu gücü elinde bulunduranlar çoğu kez hiçbir karşılığı olmayan paraları ile tüm dünyayı sömürmektedir.
Her gün dış borcu ve cari açığı artan ülkemiz için de borç alınan kişinin değiştirilmesi ya da direkt devlet olarak değil de özel kuruluşlar üzerinden borç alınması hiçbir şekilde sonucu değiştirmez.
Dünyadaki kaynakları “sınırlı” olarak gören kapital sistemde ülke ekonomilerinin dış borç almadan ayakta kalması imkansızdır. Kapital ve liberal ekonomiler her zaman dış borçlanmayı teşvik eder. Uzun lafın kısası, kapitalizme göre ekonomilerin en büyük kaynakları vergiler ve aldıkları borçlardır. Daha çok gelişmek mi istiyorsunuz? O zaman daha çok borç alacaksınız, yani büyüdükçe para baronları tarafından daha çok sömürüleceksiniz. Buna mahkumsunuz. İtiraz yok!
Kapital sistemin merkezi olarak kabul edilebilecek ABD’nin de bu aralar bu dış borçlarla başı dertte. Hazine, Kongreden borçlanma limitinin daha yükseltilmesini istiyor. Aksi halde ülkenin 1 Haziran gibi erken bir tarihte temerrüde düşeceğini ifade ederek anlaşma sağlanamaz ve bu yetki alınmaz ise ABD'nin benzeri görülmemiş ekonomik ve finansal felakete sürükleneceğini ifade ediyor.
CNN’in açıkladığı bir ankete göre ABD Halkının %60’ı borç tavanı artışının, ülke yönetiminin harcama kesintileriyle birlikte gelmesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca ankete katılanlar, Başkan Joe Biden ve Kongre'deki Cumhuriyetçilerin borç limitiyle ilgili artışa mesafeli durdukları kanısındalar.
Tam bu anda Biden dün attığı tweet ile Milli Ekonomi Modeli’nden alıntılarla “Amerika Birleşik Devletleri, ihtiyacımız olan pek çok ürün için diğer ülkelere güvenmek zorunda kalmamalı. Gündemim, tedarik zincirlerini ve onlarla birlikte gelen yüzbinlerce işi Amerika'ya getirmek.” ifadelerini kullandı.
Kapitalizm merkezi ABD’nin Başkanı, kapitalizme isyan edercesine “dışarıya bağımlı olmaktan kurtulmalıyız” demekle kalmadı çözümü de “dışa bağımlı olduğumuz ürünlerin üretim işlerini ve tedarik zincirlerini kendi ülke sınırlarımıza taşımalıyız” diyerek sundu.
Hemen aklıma, Uluslarası Milli Ekonomi Modeli Kongrelerinin birinde konuşma yapan Prof. Dr. Goulnar Batanova’nın “Ekonomileri kurtaracak felsefe; geleceğin iktisat felsefesi” olarak tanımladığı Milli Ekonomi Modeli için kullandığı ifadeler geldi. Ne demişti Prof. Batanova?
“Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’ yalnız Türkiye ve Müslüman dünyası için değil, günümüzün tüm medeniyetleri için mühim vakadır. Ve bunun, dünya ekonomi düşüncesi gelişiminde yeni bir dönem olduğunu esaslı şekilde söyleyebiliriz.”
Evet, biz kabul etsek de etmesek de ülkemizde yanlış ve eksik çektikleri kopyalar dışında popüler siyasetçiler tarafından kulak tıkanılsa da Prof. Dr. Haydar Baş’a ait Milli Ekonomi Modeli “sürekli büyümeyi sağlayacak, para piyasalarında ülkeleri dışa bağımlılıktan kurtaracak, dış borç sarmalından kurtulmalarını sağlayacak” tek modeldir.
Bu modelin tamamını parti programına dahil eden tek parti olan BTP ve Lideri Hüseyin Baş’a selam olsun.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
Aynen katılıyorum ! Ekonomik buhran yaşadığımız şu günlerde hiç bir çözüm vadetmeyen liderler yarışıyor, Çözüm ortaya koyan BAĞIMSIZ TÜRKİYE PARTİSİ ve Lideri meclis dışında tutuluyor!!!