Göç uygulamaları
şeffaf olmalıdır
Ülkemizde gündem her an değişmekle beraber bazı meseleler
hep gündemde kalmaya devam etmektedir. Neden mi?
Çünkü bazı konular ülkenin tamamını etkilemektedir. Bu konu
başlıklarından biri de göç konusudur.
Geçen yazımızda da bahsettiğimiz gibi resmi kayıtlara göre
Türkiye’de yaşayan kayıtlı Suriyelilerin ülke nüfusuna oranı % 5 civarı.
Göç, hem göç edeni hem de göçe ev sahipliği yapanı etkileyen
bir durumdur. Göçün kültürel, ekonomik, sosyal, sağlık başta olmak üzere yaşamı
etkileyen her alanda etkilerini görmek mümkündür.
Göç hareketlerinde başka bir ifade ile “küresel insan
hareketliliği” nde ülke olarak “edilgen” değil, “etkin” olmak bir ülkenin göç
politikasının esasını oluşturmalıdır.
Son yıllardaki ülkemize göç eden insanların Suriyeliler
konusunda ülke olarak etkin bir rolde miyiz? İnsan hareketliliğini ne kadar
yönetebiliyoruz? Bu soru birçok makale ya da seminere, tartışmaya konu
olmuştur.
Suriyelilerin mevcut statüleri “Geçici Koruma” olarak
adlandırılıyor ve ne yazık ki gelecekleri ile ilgili bir belirsizlik hâkim. Ne
üçüncü ülkelere yerleştirilebiliyorlar, ne de Türkiye’de kalıcı statü sahibi
olabiliyorlar. Ancak ücretini karşılayabilenler geçici ikamet izinlerini
yenileyebiliyorken, sistematik kalıcı hukuki bir statü gündemde değil. Ama
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık hakkı alanlar da var. İçişleri Bakanlığı
tarafından yapılan açıklamaya göre Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 30
Aralık 2019 itibarıyla 110 bin. Bu sürecin şeffaflıktan uzak olduğu, kimlerin
hangi kurallara göre vatandaş yapıldığı da bilinmiyor. Geride kalan 3,5 milyonu
aşkın Suriyeli için ise bu tür bir vatandaşlık seçeneğinin olmayacağı, İdarecilerimiz
tarafından sık sık altı çizilen bir konu.
Ama bir yandan da Şubat ayında “Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın
Projeksiyonu ve Ötesi” başlıklı uluslararası konferansta Cumhurbaşkanımızın vatandaşlık
kapılarının iyice açılacağına dair söylemleri:
“Bilhassa ülkemizde
eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye ile gönül bağı olan
insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Değişen şartlara ve ülkemizin
ihtiyaçlarına göre göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde
yenilemeye devam edeceğiz.”
Bu vb. söylemler doğal olarak “Yeni Osmanlıcılık ve muhafazakar demokrasi
ile kendilerine riayet edecek Müslüman tebaanın oluşturulmaya çalışılması, AKP
kalıcı tabanının güçlendirilmesi için, ilerde Türkiye vatandaşı olacak
Suriyelilerin kaynak olarak değerlendirileceğini” dillendirenleri haklı
çıkarıyor.
Solaris Derneği'nin "Suriyelilerin Türk Vatandaşlığı
Alırken Temel Haklara Erişimde Karşılaştığı Sorunlar" raporunda Ağustos
2020'de görüştükleri Türkiye vatandaşlığı almamış̧ 49 Suriyeli çocuğun 40'ının
geçici koruma statüsünün bulunduğu, 7'sinin vatansız, 1'inin kayıtsız ve 1'inin
de "ziyaretçi" statüsünde olduğu görülüyor. Tamamıyla şeffaflıktan
uzak bir süreçte bazı göçmenler vatandaşlık hakkı elde ederken büyük bir
çoğunluğunun başvuruları reddedilmekte. Yani süreçten Suriyeliler de çok
şikayetçi. Bir yandan da hem de burslar verilerek birçok Suriyelinin Ülkemizin
itibarlı üniversitelerine öğrenci olarak alındığı da görülmekte. Bu konunun da
şeffaf olmaması gerek üniversite öğrencileri gerekse üniversitelerdeki öğretim
üyeleri arasında rahatsızlıklara sebep olmakta.
İstanbul’da yaşayan Suriyelilerle yüz yüze yapılan görüşme
şeklinde yapılan başka bir çalışmaya göre de bu sürecin Onları mutsuz ettiği
görülmekte. Görüşmede genç bekar erkeklere kazandıkları parayı nasıl
kullandıkları sorulmuş:
Gençler kazandıkları para ile kira ödüyorlar, Suriyedeki
ailelerine para gönderiyorlar ve ellerinde biriktirmeye çalışıyorlar. Çünkü o
parayı kaçakçılara verip bir an önce Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Orada
eğitimlerine devam edebilecekleri, eğitimlerine uygun iş bulabilecekleri
beklentileri çok yaygın.
Belirsizlik aidiyet duymalarını engelliyor. Ve tüm
şehirlerde gettolar oluşturma eğilimindeler. Mersin ve Kilis’te yapılan iki
çalışmada katılımcıların Suriyelileri kültürel olarak kendilerinden farklı
gördükleri, onlarla komşuluk yapmak için girişimde bulunmadıklarını, hatta
komşu olmaktan rahatsızlık duydukları tespit edilmiş.
Belirsizlik bir yandan da insan kaçakçılarının ekmeğine yağ
süren bir durum. AB ile imzalanan Avrupa’da izinsiz ikamet eden kişilerin geri kabulüne
ilişkin yapılan anlaşma da Türkiye’nin “Dünyanın En Büyük Sığınma Kampı”
durumunu sürdüren etkenlerden birisi. Türkiye’de halen bulunanların da vatandaşlık
hakkı alabilme ya da ana vatanlarına geri dönüş süreçlerinin net olmaması
madalyonun başka bir yüzü. Uzun lafın kısası, konunun neresinden tutsanız
elinizde kalıyor. Net olan tek şey var: “Belirsizlik”
Bu belirsizlik bir an netleşmeli, Suriyelilerin geleceği ile
ilgili olarak Şam yönetimi ile beraber ortak projeler geliştirilmelidir. Bu
işbirliği ile hem Türkiye’nin yükü azalacak hem de Suriyelilerin durumları da
iyileşecektir. Alınan tüm karar ve uygulamalarda “şeffaflık” esas olmalıdır.
Doç Dr. Ali Bestami Kepekçi – 10.06.2021