Ekonomik açıdan ücret, “bedensel veya zihinsel emeğe üretim
faaliyetleri karşılığında ödenen bedel” iken; hukuksal açıdan, “bir kimseye bir iş karşılığında işveren
veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar” demektir.
İşletmeler açısından
maliyetleri etkileyen bir unsur iken; çalışanlar içinse kendilerinin ve
bakmakla yükümlüğü olduğu kişilerin yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayan,
toplum içerisinde statü ve saygınlık kazandıran bir etkendir.
Ücretin çalışanlar
açısından bir diğer anlam ve önemi, psikolojik açıdan oluşmaktadır. Ücret ve
diğer ödemeler, başarı elde etme duygusunun sembolik bir aracı olarak görülür.
Bu içsel tatmin sağlar.
Ekonomide kolektif ücret toplu sözleşme ile
tespit edilen ücret ortalaması olarak tanımlanırken; efektif (fiili) ücret ise emek piyasasında fiilen teşkil eden ücret
ortalamasıdır.
Asgari ücret ise; “emeğin bedeli
olarak değil, toplumun ve yaşamın merkezini oluşturan insanın yaşamasını mümkün
kılan bir gelir kaynağı” olarak kabul edilir. Günümüzde olduğu gibi
işverenlerin kazançları ve gelirleri ile yüksek efektif ücretleri ödeyemeyeceği
düşük konjonktür dönemlerinde asgari ücret “işverenleri daha düşük ücret ödemekten
alıkoyan zorunlu niteliği olan bir ücret” haline gelmiştir.
Yüksek efektif ücretler,
genellikle yüksek konjonktür dönemlerinin bir ürünüdür. İşverenin ekonomik
olarak güçlü olduğu dönemlerde efektif ücretler artacaktır. Ki; işveren asgari
ücretten daha fazla verdiği rakamlarla tecrübeli ve nitelikli çalışanları
kadrosuna dahil etmek isteyecektir.
Bakınız, OECD ülkelerinin
çoğunda asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 10’un altındadır. Türkiye’de
ise iş gücünün % 70-80’i asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücret
almaktadır. Türkiye’de yaşanan ağır ekonomik kriz ile birlikte, asgari ücret
ile ortalama ücret arasındaki farkı kapanma noktasına gelmiştir. Hatta bazı
bölge ve sektörlerde işçilere ödenen ‘efektif ücret’, asgari ücretin
altındadır. Sözüm ona tam bir eşitlik. Ama nasıl bir eşitlik? Fakirlikte,
ezilmekte, sömürülmekte eşitlik. Ülkenin tüm fertlerinden nemalanan üç-beş
yandaş zengin hariç tabii ki.
Tablo tam bu halde iken,
asgari ücrete yeni yapılan artışla, 4 bin 250 olan asgari ücret, efektif
ücretin üzerine çıkmış oldu. Bu rakam kulağa hoş gelse de 10 bin liranın
üzerinde olan bir yoksulluk sınırının olduğu ülkemizde, çalışanın yarasına
derman olmayacaktır. Çalışanın alım gücü geçen senelere göre daha düşük kalmaya
devam edecektir.
Gelelim işverene. Geçen
yıl bir asgari ücretlinin bir işverene maliyeti 4 bin 203 tl. iken, yeni
düzenleme ile maliyet 5 bin 879 tl. ye yükselmiştir (Alınmayacak gelir vergisi düşülerek hesaplanmıştır). Hayatımızın
her karesinde yaşadığımız ekonomik kriz döneminde, bu maliyeti birçok işverenin
karşılayamayacağı bir gerçektir. Mevcut gelir düzeyleri ile efektif ücretlerin
yükseltilebilmesi imkansızdır. Yine asgari ücretteki artışın asgari ücretten
daha yüksek geliri olan çalışanlara da yansıtılabilmesi çok zor görünmektedir.
Ne olacak şimdi?
Asgari ücretli % 50 zam da
almış olsa, alım gücü geçe seneye göre daha az olacaktır.
Ülkemizdeki iş gücü
içerisinde, asgari ücret ya da yakın ücret alanların oranı daha da
yükselecektir.
Kıdemli ya da tecrübeli
kişilerin alacakları ücrete artış asgari ücret artışı ile aynı düzeyde
olamayacağı için, vasıfsız çalışanlarla kıdemli tecrübeli çalışanlar birbirine
çok yakın belki de aynı ücreti alacaktır. Bu durum çalışanların kendilerini
geliştirme dürtüsünü sona erdirecektir.
Asgari ücret ile efektif
ücretler birbirine çok yakın olunca, ya insanlar kendilerini geliştirmek için
eğitim faaliyetlerinde bulunmayacaklar ya da eğitimli, tecrübeli, bilgili
çalışanlar yurt dışına gitme hayalleri kurmaya başlayacaktır. Türkiye'nin üç
büyük tıp fakültesi olan Cerrahpaşa, İstanbul Tıp ve Hacettepe 2020 yılında
toplam 1133 doktor mezun etti. 2021 yılında yurt dışına gitmek için TTB'den
belge alan hekim sayısı bu sayıdan 137 fazla 1270 (@draliseker). Bu sadece bir
rakam. Beyin göçü hız kazanacaktır.
Artan maliyetler
nedeniyle, kaçak işçi çalıştırmalar, göçmen işçi tercihi artacak; “maaşa zam
işe son” dercesine işten çıkarmalar başlayacaktır.
Unutmayalım, “Lezzetsiz çorbaya tuz kâr
etmez.”
Top yekun kalkınma yerine
popüler bir yaklaşımla “asgari ücrete % 50’nin üzerinde zam yapıldı” anlayışı,
ekonomik çöküşü geciktirmez, hatta hızlandırır. Ama belki iktidara, gündemin
bir dönem istedikleri yönde değişmesi şeklinde zaman kazandırabilir. Bu başka.
Tek çözüm toplumun tüm
fertlerinin mutlu olacağı, asgari ücretin yani zorunlu ücretin değil efektif
ücretin; insanların itibarlı ve rahat yaşamalarını sağlayacak bir düzeye
erişmesidir. Bu da ancak asgari ücretin devlet tarafından süspanse edileceği,
üreticinin-çiftçinin destekleneceği, vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı gibi
uygulamalarla “tüketimin desteklenmesi ile” işletmelerin de gelirlerini
artırabileceği ortamın sağlanacağı “Milli Ekonomi Modeli” ile sağlanabilir.
Yoksa gerisi, laf-ı güzaftır.
Doç. Dr. Ali Bestami
Kepekçi