Irak ve Suriye'ye asker gönderilmesine izin veren
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin süresi, TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylama ile
birlikte 30 Ekim 2021'den itibaren 2 yıl daha uzatıldı. İlk olarak 2007 yılında
Irak'a asker göndermek amacıyla, 2012 yılında da Suriye iç savaşı sonrası
tezkere çıkarılmış idi. 2014 yılında ise hem Suriye hem de Irak'a asker
gönderme izni aynı metinde geçerli kılınmış idi. Her 3 tezkerede hep gerekli
oldukları dönemlerde birer yıllık sürelerle birkaç kez uzatılmış idi. İlk kez
hem Suriye, hem Irak tezkereleri 2 yıllığına uzatıldı.
İktidar ortakları, sürenin iki yıla çıkarılmasının ardında
başka nedenler aranmasının gereksiz olduğunu ifade etseler de, insan “inşallah başımıza türlü türlü çorap
örmüyorlardır!” demeden edemiyor. Seçimlerin normal vaktinde yapılacağını
kabul etsek bile tezkerenin süresi seçim sonrasına kadar geçerli olacak.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bile Suriye lideri
Beşar Esad’ın görevden ayrılmasını ülkedeki krizin çözümünün ön koşulu olarak
görmediğini tam bundan 4 yıl önce açıklamış idi.
Suriye artık birçok ülke tarafından artık ‘sıcak savaş
ülkesi’ olarak değerlendirilmiyor. ‘Esad gitsin-Esad kalsın’ tartışmaları
çoktan geride kaldı. Bölge ülkeleri ara bulucular aracılığıyla da olsa Esad ile
yani Şam yönetimi ile görüşmelere çoktan başladılar. Belki de Arap ülkeler
arasında Şam yönetimine karşı en net tavır sahibi Suudi Arabistan da artık Esad
gitmeli söylemlerinden çoktan vazgeçti. Bu yıl yapılan Suriye seçimlerinden bir
gün önce, Suriye turizm bakanının Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğini
hatırlayalım. Yani 2 ülke arasında direkt görüşmeler bile başladı. Bu örnekleri
artırmak mümkün.
Suriyeliler için de hâlâ Esad vazgeçilmez bir isim.
Suriyelilerin çoğunluğu, Esad’a denk alternatif bir isim ortaya çıkmadıkça
lider koltuğundaki ismin değişmesinin, ülkeyi daha da ağır bir istikrarsızlık
dönemine sürükleyeceğine inanıyor.
Gelelim bizimkilere
Bizim hükümetimiz hala Suriye topraklarında askeri müdahale
yapabilme hakkı anlamına gelen Suriye tezkeresini “zaruret” olarak görüyor. Bugüne kadar devam ettirdiğimiz Suriye
politikası ile ne kazandık ki; bundan sonra kazanacağız.
Nedense ilk günden itibaren sürdürülen Şam merkezi hükümeti
ile diyaloğa geçme yerine; merkezi hükümetin karşısında yer almaya devam
ediyoruz.
Daha ilk günden “Esad
şu anda Hz. Hüseyin’in rolündedir.” diyerek, farklı çıkışı ile yol gösteren
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza keşke kulak verse idik. Tüm dünya Haydar Hocanın
sözüne geldi de. Her nedense bilinmez bizim hükümet hala burnunun dikine
gitmeye devam ediyor. Nedir bu açmazlık anlamak mümkün değil?
Yetmedi mi?
Türkiye ve Suriye arasında 1998'de imzalanan Adana
Mutabakatı ile elde ettiğimiz kazanımlardan ne kadar çok şey kaybettik. Yetmedi
mi daha!
Hani tezkere görüşmelerinde
"Tezkerenin ulusal, bölgesel ve küresel savunma ve güvenlik için
zaruret olduğu” belirtiliyor ya.
Zaten biz Adana Mutabakatı ile bu dediğiniz güvenlik
kazanımlarını 1998’de kazanmamış mıydık?
Suriye PKK'yi "terör örgütü" olarak tanımış ve
faaliyetlerini yasaklamış idi.
Unuttu iseniz hatırlatayım.
Bu mutabakatla başlayan süreçte; 3 Nisan 2007’de Halep
Olimpiyat Stadı’nın açılışı Fenerbahçe-Halep Al İttihat maçı ile gerçekleşmiş
idi.
21 Aralık 2010’da Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye
Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terör ve Terör örgütlerine karşı Ortak
İşbirliği Antlaşması imzalanmış idi.
Aslında bu antlaşma maddelerine yeniden dönülmesi ile;
· Türkiye-Suriye arasındaki sorunlar çözülür.
· Sığınmacıların genel kabul ve rıza ile
doğdukları topraklara dönüşleri sağlanmış olabilir.
Ama bu antlaşma neden uygulanamıyor. Çünkü büyük güçler, BOP
yöneticileri bunu istemiyor.
2010 yılında ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun
yayınladığı raporda “ilk kez 2003 yılında ortaya atılan, Doğu Akdeniz’in
dibindeki kaynaklara ilişkin iddiaların tümüyle gerçek olduğunu, bilgi ve
belgelerle ortaya konuluyordu.”
İşte bu rapor büyük fotoğraftan başka bir karenin açığa
vurulmasıdır: “Suriye iç savaşının tek
nedeni Doğu Akdeniz’in paylaşımıdır.”
Neden biz hala bu büyük fotoğrafı görmüyor da; Şam yönetimi
ile görüşmelere başlama yerine, kabul edilen tezkere ile yanlışta ısrar
ediyoruz.
Yoksa biz bağımsız değil miyiz?
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi