Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10 Kasım 2014 tarihli yazısıdır.
Türk milletinin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biri olan Atatürk'ü vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz.
Tam bağımsızlık, milli egemenlik ve milli devlet ilkeleri üzerine bina edilen Cumhuriyetimizin mimarı Atatürk, Türk milleti ve devleti arasındaki bağdır.
Temeli İslam ile şekillenmiş, etnik ayrımdan uzak Türk milleti tanımı ona aittir.
Bugün başta mübarek anası üzerinden ortaya atılan iftiralar ile O'nun şahsı hakkında oluşturulmaya çalışılan izlenim, Türk milletini var eden birlik harçlarını yok etmek gayesiyledir.
Zira Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu, en az mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milleti kadar Müslüman'dı.
Günümüzde dindar gözükenlerden de daha dindardı. Kendi ifadeleri ile o, "amel Müslüman'ı değil, bir cihad Müslüman'ı idi."
Söyler misiniz, kaçımız Sevgili Peygamberimiz hakkında bu kadar öz bir övgüde bulunabiliriz: "Hz. Muhammed, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür." (Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, sayfa 127.)
Ana ve baba tarafından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimize dayanan mübarek bir soya sahiptir. Atatürk seyyiddir. Bu kutsal kanı taşıyan Mustafa Kemal, ne bugün dindarım diyenler gibi domuz etini serbest bırakmış; ne zinayı yasak kapsamından çıkartmış, ne de Kur'an kursu yıktırmıştır.
Hıristiyan Batı dünyasına karşı canı ile vatanın müdafaasını yapmış; kurduğu yeni devlet ile de İslam âleminin savunucusu haline gelmiştir. Mustafa Kemal, Arap-İslam dünyasında liderlerin, Batı emperyalizmine ses çıkarmayan yaklaşımlarını eleştirmiştir.
Bombay Chronicle gazetesinde 27 Ağustos 1937'de "Filistin'e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa'ya ihtar ediyor" başlığı ile çıkan haberde, "Cedlerimizin Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi bildiririz" demiştir.
Genç cumhuriyetin laiklik ilkesine bağlı olması, bugün dinsizlik diye gösterilmektedir. Atatürkçülük yerine Kemalizm ifadesini 'dinsiz Atatürk' tarifi için kullananlar iyi bilmelidir ki, ne laiklik dinsizliktir, ne Atatürk dinsizdir.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek olan laikliğin aslında dinsizlikle alakasının olmadığını bizzat Mustafa Kemal'in hilafet görüşünden verelim:
"Türkiye kanunu esasisi (anayasa), hilafetin yani hür ve müstakil bir İslam devletinin menfaatlerini yürütmeğe çalışacak ellere bütün müdafaa iktidarını vereceğini söylüyor. Hilafeti maddi desteksiz nasıl bırakmış oluruz. Hilafet Türk milletine emanettir. Türk milleti hür ve müstakildir. Bunun için hilafet de taarruzdan masun ve iktidara maliktir."
Yaptıracağı ilk Kur'an tefsirini Elmalılı Hamdi Efendiye teslim eden Mustafa Kemal, Hanefi fıkhı esaslarına göre Kur'an'ın tefsirini emretmiştir.
Ehl-i Beyt soyundan olan Atatürk, meşrep yolu ile İmam Ali'ye bağlı, Sünni dünyanın itikat ve amel kurallarını da Türk devletinin ve milletinin önüne koyan bir liderdi. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında etkili olan Kuvay-i Milliye ruhu, azmini ve gücünü elbette maneviyattan almıştır.
Çanakkale Savaşı yıllarında cepheden gönderdiği mektuplarda Allah'a olan inancı ile bu savaşı kazanacağını yazan Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında Ortadoğu'da bağımsızlığını ilan edecek Müslüman halklara da örnek olmuştur.
Kısaca, bazı çevrelerin planlarına uygun olduğu için arkasına sığındıkları dinsiz bir Atatürk yoktur.
Yedi yaşında Kur'an-ı Kerim'i hatmeden, 8 yaşında hafız olan; Eskişehir'deki Mihalıççık Camisini cebinden verdiği 5 bin lira ile tekrar yaptıran bir Atatürk bizim liderimizdir.
Eğer gerçek Atatürk'ü tanır; Müslüman Türk milleti ile O'nun görüşlerini bugün de bağdaştırabilirsek, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan kuvva ruhu bizde tekrar canlanacaktır.
O ruhtur ki, içinden geçtiğimiz kuşatılmış, acziyet ve çözümsüzlük halini bizlere aştıracak tek güçtür."