"Bizim, Şark medeniyetinin, Türk medeniyetinin temelinde olan asıl faktör insandır. Bizde medeni olan insan ve onun vücuda getirdiği toplumlardır.
Biz medeniyeti tarif ederken insan olmak insanca yaşamak, insanlara hizmet etmek, fakire, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, toplumdaki insanların geçimine, huzuruna, muhabbetine vesile olmak, hülasa elinden geldiği kadar insanlık için gayret içerisinde bulunmak şeklinde tarif ederiz.
Bunun içerisine insanın ailesi ile geçimi, çoluk çocuğu ile hukuku, anası-babası ile alakası, komşusu ile münasebeti; her şey girmektedir. Bizde medeniyet dendiği zaman bu hal anlaşılır.
Batı dünyasında medeniyet dendiği zaman ise bunlardan uzak kurumlar akla gelir. O da bunların temel karakteristik vasıflarıdır.
Mesela Sokrates, Eflatun, Aristo, Batı medeniyetinin temel dinamikleridir. Temel direkleridir. Onların dünyasında da adalet vardır, fazilet vardır, doğruluk vardır, yok değildir.
Batıda her şey sistem için, bizde ise her şey insan içindir
Mesela, Eflatun, Devlet adlı eserinde adalet, doğruluk, faziletten bahsediyor. Baktığınız zaman "hakikaten adam, fevkalade şeylerden bahsediyor" diyorsunuz.
Ama Eflatun bir insanda olması gereken adaletten, doğruluktan, faziletten değil sistemden bahsediyor. Kendisi, kafasında bir sistem oluşturmuş, bir devlet modeli vücuda getirmiş ve bu sistem içerisinde olması gereken faziletten, doğruluktan, adaletten bahsetmiş. Biz de kalktık bunları bir cankurtaran simidi gibi sahiplendik.
Halbuki bunlarda bir şey yok. Bizde çok daha fazlası var. İnsanda olması gerektiği kadar adalet, fazilet, doğruluk, iffet, letafet yani insani vasıfların tamamı bizde sonsuz nispette mevcuttur. Aksi olan şeylerin önü de kesilmiştir.
Burada asıl anlatmak istediğim husus şudur: Batı dünyası kendine göre kurumlar oluşturur ve bu kurumlara göre insanlara vazifeler verirler. İnsan için olması gereken değil de sistem için olması gerekenden hareketle sistemleri anlatır. Onun için Batı medeniyeti dendiği zaman hep sistemler hatıra gelir. O bakımdan orada evrim alabildiğine fazladır.
Mesela klan dönemi, feodal dönem, sosyalist dönem, komünist dönem, bunlar, onlar için birer evrimdir. Neden? Yaşadığı sistemde, sisteme göre adaleti, fazileti, doğruluğu insana mecbur kıldığı için siz, o sistemdekinden fazla adil olamazsınız. O sistemdekinden fazla doğru olamazsınız.
Mesela kapitalist sistemin adaleti bellidir. Onu aşamazsınız. Fazileti de bellidir. Onu da aşamazsınız. Ama doğruluk, fazilet, adalet vs. olması gerektiği kadar olmadığından, Batıda, sistemler akamete mahkum kalıyor.
O zaman ne oluyor? Bir arayış başlıyor. Aradığını bulamıyor. İçinde bulunduğu sistem onu tatmin edemediği, doyuramadığı için yeni bir sisteme geçiş yapıyor. Komünizmden firar etmelerinin sebebi budur. Önce buna cankurtaran simidi gibi sarıldı, yaşadı, adaletli bir şey zannetti, sonra "meğer değilmiş" dedi.
Onun için Batı her zaman bir arayışın pençesinde kıvranıyor. Bizim aydınlarımız ne hikmetse bu inceliği görmediği için de hep orayı kendisine örnek alıyorlar. Adeta onlarla yarışıyorlar.
Bu bence bir kısır döngüdür. Bu arayışlar sonsuza kadar devam eder ve fakat insanın sermayesi yorgunluk olur. Yaşar, yaşar, sistemi 60 senede eskitir. Şurada 100 sene evvel Batının halini biliyor muyuz? 200 sene evvelini biliyor muyuz?
Bana göre Batıda hiçbir şey yok. Batı korkunç bir açlık içerisinde. O yaşadığı sistem insanı doyuramamış. Hiç doyan insan katil olur mu, hırsız olur mu, eroinman olur mu, namusa düşman olur mu? Onun için bu ölçüler yanlış diyoruz.
Biz, temel değerlerimize döneceğiz. Türk'ün öz değerlerine döneceğiz ki, İslam-Türk kültürü, medeniyeti de insanlık tarihinin en güzel örneklerindendir. Buna dönmemiz lazımdır.
Onun için ele asıl dava iman davası, insan davasıdır, diye özetleyebiliyoruz. Zira bu sistemleri yapan insandır.
Eğer o insan, fıtratının mukabili olan sistemlerden uzak kalırsa, daha doğrusu onları icat ederse onların, onu doyurması mümkün değildir.
Akaitten uzak bir hayat içerisinde insanın doyması mümkün değildir." (Prof. Dr. Haydar Baş, Niçin Türkiye eserinden)