Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 10.05.2012 tarihli yayımlanan yazısıdır
Türkiye'de dönem dönem gündem edilen başkanlık sistemi, yeni anayasanın yazım aşamasına gelindiğinde bir kez daha konuşulmaya başlanmıştır.
Hükümete sunulan taslak metinlerin sadece birinde talep edilmiş olan bu değişiklik görünen o ki, halkın talebi de değildir.
Toplulukların devletleşme aşamalarına baktığımızda "üniter devlet" aşamasının nihai gaye olduğu görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, barındırdığı farklı etnik kimlikleri Türk üst kimliği ile birleştirmiş ve üniter devlet yapılanmasını sağlamıştır.
Mevcut anayasada haklar ve özgürlükler belirlenmiş ve her vatandaşa eşit şekilde tanınmıştır.
Bahsi geçen başkanlık rejiminin uygulamadaki örneklerinin başında gelen ABD, 50 eyaletten oluşmaktadır.
Eyaletlerin iç hukukları "eyalet hukuku" denilen birbirinden ayrı düzenlemeler içermektedir.
Başkanlık sistemine geçmek demek, eyaletlere bölünecek Türkiye coğrafyasında, bağımsız iç hukukların devreye girmesi demektir. Bu, şu ana kadar devam edegelen tek hukuk sisteminin de temelden değişmesi manasınadır.
Halen demokrasinin hâkim olduğu ülkemizde, demokratik hayatın en önemli göstergesi, çok partili bir sistemin varlığıdır.
Millet, belirli aralıklarla sandık başına giderek, kendisi adına yasama faaliyetlerini yapacak vekillerini seçmektedir.
Türkiye şartlarında yüzde 30 oranındaki seçmenin tercihi küçük partilere yönelmektir.
Başkanlık sisteminde çok partili düzen de yoktur. Halk iki partiden birini tercihe zorlanmaktadır. Bu düzende, ülkemizde örneğini gördüğümüz sağ ve sol yelpazedeki çeşitlilik kısıtlanmakta, ikiye indirilmektedir.
Bu, çok partili hayatın sona ermesi, bir manada halkın iradesinin kısıtlanması demektir.
Krallık veya saltanatın reddedilmesi, iradenin tek kişide toplanması ile halkın yönetime katılımının engellenmesindendir.
Suriye'ye "demokrasi getirilmeli" gerekçesi ile her gün iç işlerine müdahale eden Türkiye neden demokrasiden taviz vermeye çalışmaktadır?
"Sivil anayasa" maksadı ile yola çıkan iktidar da bilmektedir ki, mevcut anayasanın 114 maddesi şu ana kadar zaten yeniden yazılmıştır. El değmeyen maddeler, devletin yapısı ile alakalı olanlardır.
Akıllara, yeni anayasa yazımı düşüncesi yoksa sadece bu yapının değişmesi için mi ortaya atılmıştır? sorusunu getirmektedir.
"Yerel yönetimlere daha çok özgürlük", eyaletlere ayrılmış bir Türkiye'nin adı konmadan parçalanması anlamına gelmektedir.
Parçalara ayrılan bir coğrafya ise, işgale dahi gerek duyulmayacak bir zafiyet içine girmek demektir.