Bir insandan himmet istenir mi? "Himmet" denilen şey o muhabbeti tahsil etmek, almak için rica etmektir.
Ben, sizden cebinizdeki parayı istersem bu küfür olur mu? Cebindekini istiyorum, küfür olmuyor da kalbindekini istediğimde niye küfür olsun?
Kalbindeki de mahluk, cebindeki de mahluktur. Cebindeki maddi mahluk, kalbindeki manevi mahluktur.
Her ikisi de yaratılmıştır. Her ikisini de yaratan Vacibu'l-Vücud olan Allah'tır.
Onun için "rabıta" dediğimiz zaman mahluk olan o manevi muhabbeti insanlar aracılığıyla tahsil etmek, o sevdayla sevdalanıp, onunla birlikte Hakk'a yürümek akla gelmelidir.
Hak yolunda bir insan hangi cihette kendini yorarsa yorsun hepsi insanı Tevhid'e götürür. O insanlar öyle bir noktaya gelir ki her tarafa bakar "Allah'tan başka varlık mı var?" der. Her şey fani, baki olan Allah'tır.
Allah, insana şah damarından daha yakındır ama insan Allah'ı çok uzak görüyor.
Halbuki Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Nefsini bilen Rabbini bilir."
Bu, nasıl olur diye sorulursa deriz ki: İnsanda Cenab-ı Hakk'tan bir nefha-i İlahi vardır. "Nefis", "ben", "sen" dediğimiz şey de o nefha-i İlahidir.
Cenab-ı Hak, onu yedi tane sır bezi ile döşemiştir. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Raziyye, Mardiyye, Safiyye olmak üzere yedi perde ile gizlemiştir.
Kul bu sır perdelerini kaldırdığı oranda Rabbinin nuranî tecellilerini görmeye başlar.
Emmareyi kaldırıyorsunuz, bazı nurani tecellilere mazhar oluyorsunuz. Levvameyi kaldırıyorsunuz, bir başka tecelliye mazhar oluyorsunuz.
Hülasa, bu perdeleri aralaya aralaya, Niyazi Mısri Hazretlerinin dediği gibi aradan çekiliyorsun, geriye kim kalıyor? Yaratan kalıyor. Onun için de Allah, ayet-i kerimede, "Evvel de O, ahir de O, görünen de O, görünmeyen de O" buyuruyor.
İnsanın bu hale varabilmesi için başta söylediğimiz o zikirle yürümesi, o perdeleri teker teker aradan kaldırması lazımdır. Perdeler kalkınca "ben" denilen şeyi aşıyorsunuz. O zaman "ben" olmayınca kim oluyor? O, oluyor.
Şimdi bunu sosyal hayatımıza teşmil edelim; hepimiz Allah'a inanıyoruz ama evde de, çarşıda da, işte de Allah ile bağımız kopuk.
Neden? Çünkü O'nu biz tecelli ettiği kalp ile tanıma yoluna girmedik ki. "O bizim dostumuzdur, arkadaşımızdır, yârenimizdir" diye bir vasıflandırmada hiç bulunmadık ki.
Halbuki Cenab-ı Hak, kullarının kalbine her an tecelli ediyor. Mühim olan ibadetle, zikirle, muhabbetle O'na yürüyerek aradan perdeleri kaldırıp o güzelliği toplum hayatına yansıtmaktır. Böylece hem dünyamız hem de ahiretimiz mamur olacaktır. (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Haziran 2018)