Senyoraj en geniş manasıyla "paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farktır." Bu fark devletin kasasına gelir olarak girdiğinde devlet, vergi gelirin dışında ciddi bir gelir elde etmiş olur.
Senyoraj geliri devletlerin hükümranlık hakkını ifade eder. Bir devlet kendi coğrafyasındaki hizmet ve üretim karşılığında senyoraj geliri elde etme hakkına sahiptir. Devletler elde ettikleri bu kârı kamu harcamalarında kullanır.
Senyoraj geliri kamu harcamaları ile halka hizmet olarak aktarılacağı için devletlerin senyoraj geliri elde etmesi, halkın emeğinin kendine hizmet olarak geri dönmesidir.
Senyoraj hakkını kullanmayan, yani merkez bankalarını devreye koymayan, bunun yerine dışarıdan borç almak suretiyle piyasaya para sürmeyi tercih eden devletler kendi insanlarının emeğini ve üretimini yabancılara peşkeş çekmektedirler.
Bunun içindir ki gelişmiş ülkeler IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar vasıtasıyla gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarına emisyon, yani para basma yasağı getirmişlerdir. Böylece bu ülkelerin piyasalarındaki emisyon açığı "hard currency" ile kapatıldığı için bu ülkelerin gelirlerini kendilerine transfer etmişlerdir.
Biz yıllardır bunun global bir soygun olduğunu ifade ettik. Bu şekilde merkez bankalarını devreye koymayan ülkeler kendi vatandaşlarının emek ve üretimini başka devletlere transfer etmekle kalmayıp, aynı zamanda küresel para baronlarının ekmeğine yağ sürmektedirler.
Türkiye de maalesef yıllardır aynı kısır döngünün içinde bocalamaktadır.
Yeni Mesaj gazetesinin 22 Mayıs tarihli haberinde şunları öğreniyoruz:
"Türkiye önümüzdeki bir yıl içinde 155.9 milyar dış borç ödeyecek. Hükümetin 10 yıldır verdiği cari açık 350 milyar doları geçti. Dahası kısa vadeli borcun 2013 yılında 16 milyar dolar artması finans çevrelerini bile ürkütüyor...
Hükümet IMFye borcumuz bitti diye pembe tablolar çizse de Türkiye'nin özellikle dış borcu döndürülemez boyutlara ulaştı. Yaklaşan krizin 2001'deki krizi gölgede bırakacağı kendini hissettiriyor...
Öte yandan Merkez Bankasında 133.5 milyar dolar döviz rezervinin yarısına yakınını bankaların döviz mevduat hesaplarının zorunlu karşılığı dolarak yatırdıkları para teşkil ediyor. Ki bu "emanet para" olarak tabir ediliyor.
Bunun 20.2 milyar dolarlık bölümünü ise değeri şu günlerde devamlı düşen altın teşkil ediyor. Merkez Bankasında 6.7 milyar dolar da döviz tevdiat hesabı bulunuyor. Bu da emanet para
Merkez Bankası'nın kendine ait olan parası ise sadece 34.5 milyar dolar... Merkez Bankasında var olduğu öne sürülen bütün döviz ve altın kullanılsa dahi Türkiye'nin önümüzdeki bir yıl içinde ödeyeceği dış borca yetmiyor."
Görüldüğü gibi merkez bankamızda mevcut para tamamen emanet para...
Yani ülkemizde piyasada bulunması gereken yerli para piyasaya sürülmüyor. Bunun yerine dışarıdan faizle alınan borç para ile Merkez Bankası vazifesini yerine getirmeye çalışmaktadır ki bunun neticesi içine düştüğümüz borç batağıdır.
Kendi emisyonumuzu genişletmediğimiz, devlet olarak senyoraj hakkımızı kullanmadığımız müddetçe bu borç sarmalından ve bu çıkmazdan kurtulmamız asla mümkün değildir.
Böyle bir ekonomi anlayışıyla beraber düze çıkmak şöyle dursun gün geçtikçe daha fazla batmaktayız.
Olayın bir diğer boyutu ise piyasalarda dolaşan paranın yurt dışından alınan faizli paranın karşılığı olmasıdır. Yani cebimizdeki para borç alınan doların karşılığı olarak basılan paradır.
Daha açık bir ifadeyle Amerikan Merkez Bankası doları basıyor. Amerika içinde bu paranın emek ve üretim olarak karşılığı yok
Bu parayı bize ve bizim gibi ülkelere gönderiyor. Bu şekilde bizim insanımızın emeği ve üretimi Amerikanın Merkez Bankasında bastığı doların karşılığı oluyor. Global dünyanın çarkı böyle dönüyor. Bu açık bir sömürüdür. Mesele bu sömürü düzeninin farkına varmak ve buna alet olmamaktır.
Milli Ekonomi Modeli, bu açıdan bakıldığında bütün dünya ülkelerini bu sömürü düzeninin çarkları arasında ezilmekten kurtaracak, ayağa kaldıracak bir tezdir. Rusya, bu hakikati iyi kavramış ve modele sahip çıkarak uygulamaya koymuştur.
Peki, revamıdır ki Rusya'nın yüzde yüz yerli olan bu tezi hayata geçirdiği bir dünyada bu teze kendi ülkesi ters düşsün ve bu husumet sebebiyle bizim insanımız mağduriyet içinde inim inim inlesin?