Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 13.06.2017 tarihli yayımlanan yazısıdır.
İstanbul Sanayi Odası (İSO), sanayinin 500 büyük şirketinin 2016 yılına ait raporunu açıkladı. Rapora göre 108 şirket zarar etmiş durumda.
Verilerde üretim sanayiinin GSYH içindeki payının 20 yılda yaklaşık yüzde 22'den yüzde 16.7'ye düştüğü ortaya çıktı.
Cirolar 450 milyardan 490 milyara çıkarak yaklaşık yüzde 9 artmış, ancak bu artış yaklaşık yüzde 12'lik yıllık enflasyon oranının altında kalıyor.
52 milyar kârın 29 milyarının faize gittiği raporda yer alıyor. Gazetemiz yazarı Mahmut Erdem'e göre bu, rakamsal büyüme gibi görünse de reel küçülmenin göstergesidir.
İSO Başkanı Bahçıvan, gelinen noktada; finansman zorluğunun, kur dalgalanmalarının, sosyal-siyasal sıkıntıların, terörün ve jeopolitik olumsuzlukların etkili olduğunu açıkladı.
Oysa batmış Türk ekonomisinin ana nedeni kapitalizmin uygulanıyor olmasıdır.
Yıllardır kapitalizmin pençesinde ezilen milletimize Milli Ekonomi Modeli'ni (MEM) anlatıyoruz.
2013 senesinde Rusya Duma'sında yaptığımız MEM sunumunun ardından bu ülkede kanunlaşarak uygulanmaya başlayan modelimizin kuralları, Rus ekonomisini ayağa kaldırmıştır.
Yine Rusya, Brezilya, Çin, Güney Afrika ve Hindistan'dan oluşan BRICS ülkeleri de modelin "milli paralarla ticaret" kuralını hayata geçirdiler ve Dünya Bankası'na rakip bir banka kurma yolunda ilerliyorlar.
BRICS ülkelerinin nüfusu 4 milyar insana tekabül ediyor.
Bu durumda bizleri ülkemizde dinlemeyen 80 milyon Türk'e karşılık BRICS'in 4 milyar insanı ardımızdan refahı ve bolluğu tercih ediyor.
Milli Ekonomi Modeli bugün 120'yi aşkın ülkede kısmen devrede.
Anavatanı Türkiye'de ise Türk milletinin neden gündemine giremediği hakikaten tez konusudur.
Sokaktaki insan aç, esnaf kepenk kapatıyor, sanayi bitmiş, üretim adına yapılan bazı iyileştirici adımlar -esas sorun tüketimin bitmesi olduğu için- bir netice vermemektedir.
Papaz Malthus'un eseri kapitalizm ile bir avuç insana hizmet eden modelin yerine, tüketim eksenli ve Müslüman bir Türk'e ait modelimiz bugün dünyada hızla geçerlilik bulmakta iken Türk siyaseti ve de insanı 'sağır, dilsiz, kör'ü oynuyor.
- Kaynakların yeterli ve ihtiyaçların sınırlı olduğu gerçeğini ispatlaması,
- Tüketim eksenli bir analiz olması,
- Adil bir gelir dağılımını sağlaması,
- Sürekli büyüme konusunu halletmesi,
- Tam istihdamı yakalayabilmesi,
- Faizi sistemden çıkarması,
- Geliri belli bir oranın altındaki kesimden vergi almaması,
- Parayı bir mübadele ve değer saklama aracı olmasının yanı sıra emeğin, üretimin, tüketimin karşılığı ve tahrik eden unsur haline getirmesi,
- Emisyonu genişletmesi, devletlere senyoraj hakkını vermesi,
- Milli paralarla ticareti devreye koyması,
- Kur politikasını düzenlemesi ve devletin ekonomiye müdahalesini kabul etmesi ile Milli Ekonomi Modeli, "insanı, esasen insanlığı temel alan" tek modeldir.
Bizim beklentimiz artık sanayi odalarında yapılan felaket toplantılarının birer MEM toplantısına dönüşerek çözümün konuşulmaya başlanmasıdır.