Bir siyasetçi için tutarlı ve istikrarlı olmak, kendi kültürü, tarihi ve inancı ile ters düşmeyen bir çizgi takip etmek en temel iki vasıftır. Bu bir siyasetçinin içte ve dışarıda saygınlığını devam ettirmesi için şarttır. Bu temel tespitlerden sonra, ülke gündemine baktığımızda şunları görüyoruz;
Sayın Başbakan ABDye giderken yaptığı açıklamada Reyhanlı saldırısı ile alakalı olarak fail Suriye hükümetidir dedi. Ancak ABD dönüşü ani bir tavır değişikliği ile herhangi bir şey söylemeden önce yargı kararını beklemek lazım noktasına geldi.
Peki, bu ani tavır değişikliğinin sebebi nedir? Bunun cevabını başbakanın ABDde yaptığı görüşmelerde aramak lazım... ABDnin Suriye konusuna bakışı belli
Baştan beri hadiseye doğrudan müdahil olmak istemiyor. (Bunda Rusyanın rolünün büyük olduğunun altını çizmekte fayda var) Bu iş için Türkiyeyi maşa olarak kullanıyor.
Rusyanın konuyu diplomatik mecraya taşıması ve bu hususta baskı yapması ile birlikte ABD, Türkiyeyi tamamen yalnız bıraktı. Şu anda dünya üzerinde Suriye konusunda Türkiye ile aynı çizgide politika belirleyen, doğrudan işgal ve müdahale isteyen bir ülke daha yoktur.
Bu öyle bir yalnızlık ki Türk milleti tarihinde ilk defa İslam dünyasının karşısında Haçlı âleminin yanında yer almıştır
Tarihin hiçbir döneminde Türkler böyle bir duruş sergilememiştir.
Bu noktada Sayın Selim Kotilin şu tespitlerine katılmamak mümkün değil: Eskiden haçlıları İslam dünyasına karşı kışkırtan papalıktı. Bugün ise Sayın Başbakan Amerikayı açıkça Suriyeye saldırmaya teşvik etme vazifesini yürütüyor. Yani eskiden papanın yaptığını bugün maalesef Sayın Başbakan yapmaktadır.
ABD dönüşü yaptığı açıklamada yalnız Türkiyenin lojistik destek vermesi yetmez, ABD de Suriyedeki isyancı gruplara lojistik destek sağlamalıdır demesi bu hakikatin bir ispatı değil midir?
Başta da ifade ettiğimiz gibi bir siyasetçi için en önemli özelliklerden biri, belki de en önemlisi kendi tarihi, kültürü, medeniyeti ve inancı ile ters düşen icraatlara imza atmamasıdır. Zulmün ve haksızlığın yanında değil, karşısında yer almasıdır. Tarih haçlı âlemiyle işbirliği yaparak, Müslümanların karşısında saf tutan idarecilerin akıbetinin hayır olmadığını göstermiştir.
Hüseyin b. Ali bunların en bariz örneğidir. İşbirliği yaptığı İngilizler ona vaat ettiklerinin hiç birini vermedikleri gibi, Akabe kayalıklarında ölüme terk ettiler, hüsran ve ıstırap içinde hayatını tamamladı.
Saddam Hüseyin bir Ramazan Bayramı günü asılarak idam edildi.
İran Şahı Pehlevi son günlerini geçirecek bir ülke bulmakta zorlandı.
Hüsnü Mübarekin akıbeti ise belli değil.
Bunlar yıllarca Amerikayla işbirliği yapmış, iktidarları döneminde Amerikanın çok işine yaramış devlet adamlarıydılar
Son olarak bir hatırlatma daha yapalım; Belki buna samimi bir ikaz demek daha doğru olur.
Tarih tekerrürden ibarettir