Türkiye - AB Karma İstişare Komitesinin (KİK) 31. Toplantısı, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Başkanı Nilssonın katılımıyla gerçekleşti. Bağış, AB süreci Türkiyede kadınıyla erkeğiyle, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Alevisi - Sünnisiyle, sendikasıyla, borsasıyla, esnafıyla, çiftçisiyle yediden yetmişe herkesin ortak paydasıdır ve bu ortak paydayı elimizde tutmak çok önemlidir ifadeleri ile bir AB tablosu çizdi
ABnin her kesime hitap eden bir noktada olduğu fikri sayın bakana aittir.
Bu çerçevede üyelik, 1919larda verilen Kurtuluş Mücadelesi veya milli bir dava şeklinde gösterilmeye çalışılmaktadır. AB nedir ki Türk milletinin topyekûn evet diyeceği bir vazgeçilmez olsun?
AB ülkelerinde yeraltı kaynakları bitmiştir, nüfusu yaşlanmıştır ve en önemlisi ortak paraya geçişle beraber ekonomik olarak sonlarını kendi elleri ile hazırlamışlardır.
Euroya geçişin ilk anından beri yaptığımız ikazın doğruluğu Yunanistanda, İtalyada, ispanyada, Portekizde, İrlandada, Romanyada ve Macaristanda yaşanan ağır ekonomik kriz ile ispatlanmaktadır.
Birlik üyesi ülkeler, ayrılmanın hesabında iken, ABnin Türk milletinin ortak paydası olduğunu ifade etmek enteresandır.
Bazı konuşmalarda, Türkiyenin AB üyeliği, yük olmaya değil, yük almaya geliyoruz şeklinde tarif edilmektedir.
Oysa özelleştirmeler ile kar getiren kurumlarını satmış, yeraltı kaynaklarını yabancılara ruhsatlar ile devretmiş, ekonomisi İMF talimatları ile borç alma üzerine kurulu, sosyal patlamanın eşiğindeki genç nüfusu işsiz Türkiye, krizdeki ABnin hangi yükünü hangi kuvveti ile alabilir?
Sayın bağış, aynı konuşmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine uygulanan ambargolardan bahisle ambargoların kalkmasını tekrarlamıştır.
KKTCye uygulanan ambargoların temelinde, AB serüvenimizin ilk anından beri altını çizdiğimiz, Müslüman dünyanın Hıristiyan ABye dahil olamayacağı hakikati vardır.
Unutulmamalıdır ki, 2004 referandumunda, adada bulunan Türkler, birleşik Kıbrısa evet dedikleri halde, Rum kesimi hayır demiştir. Bu hayır, asimile olmayı kabul etmiş Türkleri dahi kabul etmeyen Batının tavrıdır. Yani ambargo bahanedir.
Yeni anayasa ile kuvvetler ayrılığının gereğine de vurgu yapılan konuşma, aslında Türk iç ve dış siyasetinin olaylara yaklaşımını göstermektedir. Bugün AB veya Kıbrıs meselesi veya anayasa yazım çalışmaları sürecinde maalesef bakış açısı hep aynıdır.
Hangisinde milli menfaatler ön planda tutulmakta, hangisinde milletin derdi dikkate alınmaktadır. Biz neden ABye üye olmaya endekslendik, neden Yavruvatan Kıbrısı Rum kesimi ile birleştirmeyi düşünüyoruz?
Üniter yapıyı bırakarak, başkanlık sistemine neden geçeceğiz?
Atatürk Türkiyesinde onun milli çizgisinde bunların izahı yapılamaz.