Yöneten insanlar, yönettiği kesimler tarafından itimat edilip sevilip sayılmalıdır. Sevgi temelli olmayan ve korku üzerine kurulan siyaset, eninde sonunda yok olmaya mahkûmdur.
İnsanlık tarihinde adaletiyle gönüllerde taht kurmuş yöneticiler, etrafındaki kadrosunun gerçekleri saklayabileceğinden endişe ettikleri için dönem dönem tebdili kıyafet denilen yola başvururlardı.
Tebdili kıyafet denilen yol; kimliğini gizleyerek halkın gerek kendisi gerek yönetim şekli hakkındaki kanaatini öğrenmek için başvurulan yoldur.
Tebdili kıyafete başvuran yöneticinin maksadı; kendine bir zarar gelmesinden korktuğu için gerçekleri konuşmaktan sakınanların kendisi hakkındaki kanaatini öğrenmek istemesidir.
Tebdili kıyafete gerek duyulmadan kendisi ve yönetimi hakkında bilgi sahibi olmanın yolu muhalefete kulak vermektir.
Demokrasilerde muhalefetin eleştirilerine kulak verilmiş olsa, iktidarlar daha başarılı bir yönetim sergilerler. Ama maalesef bizdeki ağır aksak ayakta durmaya çalışan demokraside eleştiri kültürüne gereken önem verilmemektedir.
Bizim ülkemizde yöneten sınıfında olanlar hiçbir dönemde gerçeklerle yüzleşmek istememiştir. Kendilerinin haklı olduğuna inanmış, kendinden başkasının fikrini kabul etmemiştir.
Bu sebeple yönetenlerin gittikçe artan bir kibir duygusuna kapıldıklarını görürüz. Yönetenlerin kibrini körüklemek ve yakınında bulunarak çıkar elde etmek için onun bu davranışına çanak tutanlar her dönemde mevcut olmuştur. Tarihte bu tip liderlerin etrafında meşhur bir "padişahım çok yaşa" korusu mevcut olmuştur.
Kabul etsek de etmesek de ülkemizde yönetenler ile yönetilenlerin arasında korkunç bir uçurum oluşmuştur.
Bu konudaki aksaklık son yaşanan Kahramanmaraş depremiyle daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
Sahada halk birbiriyle bütünleşmeye çalışmış, elinden gelen her türlü gayreti ortaya koymak isterken; yönetenler, yönetim zafiyetlerinin meydana çıkmasından endişe duydukları için muhalefetin sesini kesmeye çalışmaktadırlar.
Deprem bölgesine yaptığımız ziyaretlerde feryat eden vatandaşların görmezden gelindiğine şahit olduk. Muhalif görüş sahiplerinin görüşlerine medyada gereken yer verilmemiştir. Mikrofonlar "padişahım çok yaşa" korusuna gönüllü olanlara uzatılmıştır.
Bu yol hayra alamet değildir. Yapılması gereken; yönetim kadrosunda bulunanlar, eleştirilere tahammül edebilmelidir. Eleştirilere halkın sözcüsü olarak bakıldığı takdirde eksikler görülür. Yapılması gerekenler yapılır. Yoksa da pansumanla tedavi olabilecek yaralar kangren olur. Hasta ya uzvunu kaybeder ya da ölür. Vebali de yönetenlere kalır…