Bizler, bireyler olarak içinde yaşadığımız toplum bünyesinin birer organlarıyız; gözüyüz, kulağıyız, eliyiz, ayağıyız, gövdesiyiz, başıyız? İnsan vücudunun herhangi bir yerinde meydana gelen bir rahatsızlık, nasıl ki vücudun başka bir organını olumsuz etkilerse, toplum bünyesinde oluşan olumsuzluklar da birbirini etkilerler.
Toplum hayatında oluşan bir güzellik, topyükün o toplum bireylerinin bir eseri olduğu gibi; aynı şekilde toplumda meydana gelen bir çirkinlik de yine, o toplumu oluşturan bireylerin bir aynasıdır. İstisnalar kaideyi bozmaz; bu bir gerçektir. Hiçbirimiz kendimizi bu gerçeğin dışında göremeyiz ve toplumdan soyutlayamayız. Hepimiz varlığımızda mevcut olan yanlışları, hataları düzeltmeye mecburuz.
Birbirimize zarar veren duygu ve düşünceleri ıslah etmeliyiz ki, toplumda yanlışlar olmasın. Zararlılık, içten imkan bulmasın. O takdirde huzur ve barış ortamı oluşur. Kardeşlik, birlik ve beraberlik meydana gelir. Ülkemiz huzur içinde olur ve kalkınır.
Unutulmamalıdır ki, dünyayı şekilden şekle sokacak veya birtakım icat ve keşifler yapacak olan varlık, insandır. Bu varlığın, dünyayı şekillendirebilmesi için evvela kendinin bir şekle sokulması zarurîdir. Bu sağlandıktan sonra, insan her türlü malzemeyi ve hizmeti insanlığın yararına sunar. Aksi takdirde, kullanılan her alet, yapılan her iş ve icraat zararlı birer unsur haline gelir.
Dünyaya adaleti, barışı, kardeşliği dağıtacak olan bir insanın, öncelikle kendi iç dünyasında bu vasıfları barındırması gerekir. Teknoloji, insanlığın yararına da kullanılabilir, zararına da; öyleyse mesele, o teknolojiyi kullanan insanın kafasına ve gönlüne göre şekillenmektedir.
Bu düşüncemizi, Prof. Dr. Haydar Baş beyin sık kullandığı bir örnekle ifade edebiliriz:
?Bir ?bıçak?, ayrı düşünce ve inançta olan insanların elinde farklı farklı iş görür. Bir kasabın elinde rızkını kazanmak için kullanılan bu vasıta; mutfakta ailesinin hizmetini gören bir hanımın elinde soğan, patates? doğrarken; bir doktorun elinde ameliyat için iş görür; fakat aynı vasıta, adam öldürmek için plan kuran bir katilin elinde tasavvur ettiği cinayeti işlemek için kullanılan korkunç bir alete dönüşebilir. Dikkat edilirse; kullanılan alet aynı olmasına rağmen, kullanan elin kafa yapısına ve inancına göre iş görmektedir.?
Kendisiyle çelişkili ve kavgalı, iç dünyasında fırtınalar kopan, yön bunalımı yaşayan fertlerden ne kendileri adına ne de ülke ve insanlık adına bir fayda ve güzellik beklemek mümkün değildir. İnsanın evvela kendi ruh dünyasında huzurun tesis edilmesi, her şeyden önce kendi kendisiyle barışık, mutlu ve mutmain kılınması gerektir.
Ancak, tüm bunları insanın kendi başına başarması mümkün olmadığından, insan-ı kâmil gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Fertler ve toplumlar önde gidenleri takip ve taklit ettikçe yönünü bulur ve yol alırlar. Eğer bu millet gerçek manada örnek ve rehber şahsiyetleri takip ve taklit etmezse, yönünü bulması asla mümkün değildir.