İnsanoğlu, etrafında gerçekleşen olaylar, tabi sürecine devam ettiği zaman, gayet ilgisizdir. Her olayın kendi çapında bir önemi olmasına rağmen, taraf olanlar dışında hemen herkes olaylara seyirci yada ilgisizdir.
Kurak olmayan bir mevsimde, yağmurun yağmasını, ıslananların dışında belki de hisseden bile olmaz. Yağmur, suya hasret olunduğu bir zamanda yağarsa kıymet bulur insanların gündeminde
Bir evden cenaze çıkar, ateş düştüğü yeri yakar misali, yakınlarından başka duyanlar, görenler, olaya bakar ve geçer. Halbuki ölüm bir insanın dünyadan göçü manasında çok önemli bir olaydır
Ölüm gibi doğum da tabi olarak ve dünyanın her yerinde, her an gerçekleşen bir olaydır. Diğer olaylarda olduğu gibi, bunda da sadece taraflar ilgi alanı içindedir.
Aslında doğum sıradan bir olay mıdır? Kendi içinde fevkaladelikler barındıran doğum hadisesi, canlılar arasında belki de en önemli olaydır. Çünkü dünyanın devamı, doğumlarla alakalıdır
Doğum öncesi, doğum anı, sonrası, bebeğin dünyaya gelişi, bebeğin halleri, annenin halleri, yakınlarının halleri, velhasıl farklı duyguların yaşandığı anlar
İbret ile bakabilen için bir canın kolay meydana gelmediği, insan denen mahlukun yaratılış evrelerinin her anının farklı bir sır, farklı bir önem arz ettiği görülmektedir.
Bu kadar ilahi ibretleri bünyesinde barındıran insan, gerçekten de başlı başına bir âlemdir. Onun içindir ki yaratılan hemen her şey insanın hizmetine verilmiştir.
Allahın lütfüyle yarattığı bu insan, maalesef bugün; inançsızlık, idealsizlik, kimliksiz, açlık, yoksulluk, haksızlık ile karşı karşıyadır
İnsan, onuruna yakışmayan bir hayat yaşamaktadır. Hakça paylaşımın hiçbir dönemde bu kadar ihlal edilmediği bir süreçten geçmektedir.
Dünyanın her yerinde insanlar varlık yokluk mücadelesi vermektedir.
Onu yönetenler, Ondan habersiz bir haldedir. Beceriksiz yöneticiler tarafından yönetilen insanlık ailesi, hakları elinden alınmış, çok şeyden mahrum bırakılmış bir haldedir. Dünyada yaratılan ne varsa, hepsi insanın emrine verilmesine rağmen, kendine verilenleri bile kullanmaktan aciz bir halde bırakılmıştır.
İnsanı yönetmeye talip olanların asıl görevi insana hizmettir. Ancak buna rağmen; bırakın insana hizmeti, insanı ve özelliklerini tanımayanlar, bugün insanları yönetmeye kalkışmakta Onu, fıtri yapısına terslik arz eder şekilde yönetmeye kalkışmaktadırlar.
Bu kısır döngüden kurtulmak için insana düşen görev, kendi haklarını bile vermeyen kapitalist dünya görüşlerine hizmet edenleri, demokratik haklar çerçevesinde yönetimden uzaklaştırmak ve kendi yaratılışına uygun Sosyal Devlet Milli Devlet projeleri ile yönetecek insanları iş başına getirmektir.
UĞUR KEPEKÇİ