Cibril hadisi diye nam salan bir hadisi şerifte “İman İslam ve İhsan” şuurundan bahsedilmiştir.
Kaynaklarda
geçen şekliyle mescitte Peygamberimiz sahabeleriyle birlikte otururken insan
kılığına girmiş melek Cebrail gelerek peygamberimize soru sorar, cevaplarını
alır ve gider.
Daha
sonra peygamberimiz “kardeşim Cebrail size dininizi öğretmeye geldi” buyurarak
öğrenilmesi gereken 3 esastan bahsedilmiştir:
Bunlar:
“İman, İslam ve İhsan”
Hadisi
şerifin metninden çok vermek istediği “ihsan şuurundan” bahsedelim:
Son
çağın Müslümanlarının kendilerinden istenen tevhid dininin esaslarına
gösterilmesi gereken tavrı ortaya koyamadıklarından kaynaklanan eksiklikler;
maalesef dinde kusurlar olarak algılanmasına yol açmakta ve tebliğin adeta önü
kesilmektedir. Elbette buradaki kusur kişinin kendinden kaynaklanmaktadır.
“Ekmeltü”
ayetiyle dinin her haliyle en mükemmel hale gediği belirtildikten sonra
eksiklik ve hata kişilerin sorunu olduğu açıkça beyan edilmiş olmaktadır.
“…Bugün
sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din
olarak İslâmiyet’i beğendim…” (Maide / 3).
Yukarıdaki
hadis metninde ihsandan bahsederken beyan edilen; “sen onu görmesen de o seni
görüyor” şuuru meseleyi kökünden çözüme kavuşturmaktadır. Böyle bir iman kişiyi
gösterişten uzaklaştırır.
Çünkü
kişinin başkalarına caka satması, gösteriş yapması, kişiye ahirette hiçbir şey
kazandırmayacaktır.
Bir
kişinin gösterişin neticede kendine bir şey kazandırmayacağını anlaması, bu
eylemden vaz geçmesine de katkı ağlayacaktır.
Bu
şuur en azından kendine bir murakabe bir muhasebe kapısı aralayacaktır.
İslam’ın
şuuru, ihsanın kapısından geçmekle elde edileceğine göre, ihsansız bir imanın
da kişiye fayda sağlamayacağını aklımızdan çıkartmamalıyız.
Bu
sebeple konumuzla alakalı, bir noktaya da temas ederek yazımıza son
verelim:
Her
konunun çözümünde mutlaka o konunun bilenine olan ihtiyaç asla göz ardı
edilemez.
Kişinin
imanda “ihsan” mertebesi Allah’ın istediği bir iman ediştir, yükseliştir.
Bu makam
asla küçümsenemez ve tasavvufun en temek konusudur. Mutlaka kâmil bir mürşidin
nazarına, himmetine, ihtiyaç vardır.
İşi
söz dalaşından, gereksiz dedikodudan, vehim ve kuruntudan kurtarıp işin ehline
bırakmak ve ona olan teslimiyetten geçmektedir.
Niyazi
Mısri hazretlerinin sözüyle bitirelim efendim: “Çekilirsen aradan geriye kalır Yaradan”
Yani:
“Çekilmezsen aradan ne sen kalırsın ne Yaradan!”
Aradan
çekilmek, nefsi bilmek; nefisi bilmek de Allah’ı bilmektir.
Bu
ihtardaki nükte de işte tam buradadır.
Allah’ım
bizlere nefsimizi aradan çekip Yaradan’la olmayı nasip eylesin. İşte o zaman “İman,
İslâm, İhsan” sorularına de gereken cevabı bulur, kalbimiz huzurla dolar
İnşallah.