Dünya malının geçici olduğunu sadece imtihan sürecinde bir
oyalanma aracı olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak hayatın hızlı temposunda imtihan
sırrını gözden kaçıranlar elde etikleri şan şöhret mal ve servetin sürekli
kendilerinde kalacağı zannına kapılarak büyük bir aldanmayla karşı karşıya
kalırlar.
Bu tip düşünce sahibi insanlar, ellerindeki maldan ayrı
kalacakları korkusuyla genelde ölümden hoşlanmazlar.
Elbette her derdin dermanını yaratan yüce Allah ölüm
korkusunu yenmenin yolunu haber vermiştir.
Önemli bir konu olması sebebiyle yine çağın bilgesi Prof.
Dr. Haydar Baş’ın bilgilerine ihtiyaç vardır. Zekât eserinden aktaralım:
Allah’a kavuşmayı ummayanların dertleri hep dünyadır. “Gelin
biraz ahretten bahsedelim” denildiğinde, “Güzel ama ne zaman olacak? Gidip
gelen var mı?” gibi çok yanıltıcı ve hileli sorular sorarlar. Nefis insanı
böyle konuşturur. Onun avukatı da iblistir.
Bir kişi şöyle sordu ‘Ey Allah Resûlü! Ben ölümü sevmiyorum’
der. Peygamberimiz de O’na “Senin malin var mı?” diye sorar. Adam da ‘Evet’
diye cevap verince, Peygamberimiz : “O halde önce malını ver! Çünkü mü'min bir
kimsenin kalbi malıyla beraberdir. Eğer malını kendisinden önce ahirete
gönderirse arkasından gidip malına yetişmeyi sever. Eğer malı geride ise
malıyla beraber geride kalmayı sever."
Mü'min bu dünya, hem de ahret saadeti için çalışan kişidir.
Bir tarafa meyledip de, diğer tarafı terk etmek yanlıştır. İnsan, ikisi arasında
orta yolu bulmalıdır. Bir şeyi seven, onu daima anar, onun rızasını gözetir.
Mümin bu dünyaya ait işlerini yaparken de ibadet halindedir. Mü' minin her hâli kazançtır. Kul zikrettikçe Allah’a yaklaşır, her işinde Allah'ın rızasını gözetir. Her an Allah ile beraber olur. O zaman uyusa bile Allah’la beraberdir. Besmele çeker başıni yastığa koyar o ibadet olur. Yemek yerken besmele çeker, yemeğin sonunda hamd eder, günahları affolunur. Çoluğunu çocuğunu kimseye muhtaç etmeme niyetiyle çalışıp kazanır, ibadet olur. Tasadduk etmek ve hayır hasenat yapmak niyetiyle, "Allah benden razı olsun diye helal işine gitse, o hâli de ibadettir.
Aslında yemek yemek, uyumak, para kazanmak için işe gitmek
dünya hâline ait işlerdendir. Ama o kulun kalbi Allah ile beraber olduğu ve o
işlerinde Allah'ın rızasını gözettiği için dünyalık işlerle meşgul olsa bile, ibadet
hâlindedir, dâim zikir hâlindedir…
Abdulkadir Geylani, "Fethu'r-Rabbanî
ve'l-Feyzu'r-Rahmâni'" adlı eserinde der ki: "Kalp, Aziz ve Celil
olan Allah'1 zikre devam ettikçe kendisine mârifet gelir, ilim gelir, tevhid
gelir. Ayrıca Allah' tan gayri şeylerden yani mâsivadan yüz çevirir. Zikrin
devamı dünya ve âhiret hayırlarının devamına sebep olur. Kalp mânâ yönüyle
sıhhatli olduğu zaman, zikir de daimî olur. Etrafına ve üzerine zikir yazılır.
Bu durumda kişinin gözleri uyur fakat kalbi, Aziz ve Celil olan Rabbini zikreder.
Bu hâl ona Peygamberinden miras kalmıştır."
Masiva, insanı Allah'tan uzaklaştırıp, hakikate perde olan
ruhun safiyetine zarar veren her şeydir. Dünya hayatı insanı günaha sürüklediği
için Allah’tan uzaklaştırdığı için bu manada mâsiva olarak adlandırılmıştır.
Ayet ve hadislerde dünya hayatının zemmedilmesi, insanın ruhunun
ulvi gayesine ulaşmasına engel teşkil etmesi perde olması sebebiyledir.
(Prof. Dr. Haydar Baş, Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali, Zekât, Sayfa 200- 204).