Satış hakkında vatandaş pek ilgili olmadığından kaça satılmış, kâr mı ettik zarar mı ettik, bunlara da bakan yok..!
***
Stratejik kurumların başında gelen Petkimin satışı onaylandı. Bu haber, sadece Yenimesaj gazetesinde Milletin Petkimi gitti adı altında manşetten verilmiş. Halbuki Petkim nerdeyse ülke ekonomisinin kalbi hükmünde bir kurumdur. Yabancılara satışının, (% 51) semeresini toplum olarak ilerde göreceğiz ama maalesef iş işten geçmiş olacaktır.
Satışlar sadece kurumlarla da sınırlı değil, toprak satışları da son sürat devam etmektedir. Internet gazeteciliğinde ilkeli yayınlarıyla vatandaşımıza hizmet vermeye çalışan Kilis Postası sitesinden toprak satışları ile alakalı çok önemli bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum;
KİLİSTE BİNDE 5 SINIRI AŞILDI
Kiliste yabancılara satılan toprak miktarının binde 5i aştığının tespit edilmesi ile birlikte, Kiliste yabancılara toprak satışı durduruldu.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün sürdürdüğü, yabancılara ait gayrimenkul verilerinin güncelleme çalışmaları esnasında ortaya çıkan bu durum sonrasında, satışların durdurulduğu açıklandı.
Yapılan güncelleme çalışmalarında, Kiliste yabancılara ait toprakların 50 milyon metrekarenin üstünde olduğu ortaya çıktı. Kiliste en çok toprak alan ülke vatandaşlarının başında ise Suriyeliler yer alıyor. Satışların tamamen yasaklanabilmesi için, Bakanlar Kurulundan karar çıkması gerekiyor.
AB süreci içerisinde devam eden yabancılara mülk satışları, bütün vatan sathında hızla devam etmektedir. Endişemiz; yeni bir Filistin faciasına doğru gidişimizin, ayak sesleri gelmeye başlamıştır..!
Vatandaşın durumu malum; o ekmek derdinde, sanki uyuşmuş, dönen dolapları sadece seyretmekle yetiniyor.
***
Vatandaşımızın duyarsızlığını, Kilis Postası yazarlarından değerli dostum, Selim Baytürkmen; Toplumsal Hipnoz olarak adlandırıyor ve toplumsal hipnozun değişim adı altında nasıl tezgahlandığını anlatmaya çalışıyor; Bu değişime çeşitli adlar kondu değişik zamanlarda. Uyum denildi, hoşgörü ve diyalog oldu bir zaman ismi..! Çağdaşlaşma, küreselleşme gibi adlar da konuldu. Kısaca kendimizden ve özümüzden gidebildiğimiz kadar uzağa gitmeye çalıştık, kabullenilmek adına
!
Derin bir hipnozdaymış gibi eller oynamıyor, gözler açık ama görmüyor, olan her şey sıradan bir ritüel gibi kabul görüyordu. Kırmızı çizgilerimizin rengi silindiğinde hipnozdaydık, yabancılara satılan topraklarımızı ve el değiştiren birçok zenginliğimizi görmezden geldik. Bir imam çıkıp da bir Hıristiyan kadının cenazesinde tahrif edilmiş İncili ve Yüce Kitabımız Kuran Kerimi beraber okuduğunda bu manzarayı tepkisiz seyredenler çoğunluktaydı. Her geçen gün kan kaybeden ekonomimize rağmen, ülkede istikrar ve güven ortamı var sözlerine gözümüz kapalı inandık. Değişmek ve kabul edilmek arzusu bütün benliğimizi sarıp sarmaladı. Bu yolda bütün yapılanları hoş gördük.
Saygı, sevgi, merhamet gibi duygular insanımızdan büyük bir hızla sıyrılıp dökülüyor. Değişiyoruz ama aynı zamanda da farklılaşıyoruz. Bu sebeptendir olsa gerek, küçük büyükten, büyük küçükten, öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden gayri memnun. Can cana olması gerekenler, can düşmanı. İnsanlar arasında memnuniyetsizlik baş köşede yerini almış ve hiç de gitmeye niyeti yokmuş gibi gözüküyor.
Çevresinde olup bitenleri seçemez halde olanların sayısı giderek artıyor. Sessiz sedasız bir biçimde, sıcak sobanın yanı başında uyuyoruz ve giderek daha da mahmurlaşıyoruz. Yani toplumsal hipnozumuz git gide derinleşiyor. Korkum odur ki gün gelecek bizi bu hipnozdan ne bir tokat, ne de bir parmak şıklaması uyandıramayacak!
UĞUR KEPEKÇİ