Yüce Türk milleti olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyoruz. Milletimizin fertleri değişik gündemlerle avutulduğu için maalesef, 23 Nisanın ifade ettiği; ulusal egemenlikten çok çocukların bayramı kısmı öne çıkarılmış bir hal arz etmektedir. Çocuklarımıza ulus bilincinden çok oyun oyuncak kültürü aşılanmakta, böylece asıl bayram etmemiz gereken ulusal egemenlik vurgusu oyun oyuncak gündeminde boğulmaktadır.
Elbette eğlenmek oyun oyuncakla meşgul olmak çocuklarımızın en doğal hakkıdır. Fakat asla unutulmaması gereken, ulusal egemenliği olmayan devletlerin çocuklarının yarınlarda bayram coşkusunu yaşamak diye bir şeylerinin olamayacağıdır. O zaman bayram edilmesi gereken asıl konu ulusal egemenlik vurgusu olmalıdır.
Türk milletinin ulusça kutlaması gereken bayramlara, dünden çok bugün ihtiyacı vardır. Şu anki bulunduğumuz konum itibariyle ulus devletimizin büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu malumdur. Bizi bu düşünceye sevk eden, yaşanan olaylar ve en yetkili ağızlardan duyduğumuz açıklamalardır. Bildiğiniz gibi başta MİT Müsteşarının, sonrasında Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıtın, daha sonra Cumhurbaşkanımızın açıklamalarında; ulus devletin tehditler altında olduğu vurgusu yapılmıştı.
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt yaptığı basın toplantısında şu uyarılarda bulunmuştu; ABnin müzakere çerçeve belgesinin 10. maddesine baktığınız zaman, orada nelerin AB müktesebatı olduğu açıklanıyor. Bırakın Avrupa Parlamentosu kararlarını, sözlü açıklamalar bile müktesebata girmiş durumda. Eğer o müktesebatı alıp da uygulamamız gerekirse Türkiyeyi paramparça etmişiz demektir. (12 /Nisan/2007)
AB ye girme çabalarından asla taviz vermeden yoluna devam etmekte kararlı görünen bir iktidar yapısı ile Ulusal Egemenlik Bayramı kutlamalarının, sadece çocukların eğlendiği bir şenlik olmaktan öteye geçmesi asla mümkün değildir. Ve böylece bayram, asıl özelliğini kaybetmiş olmaktadır.
23 Nisan deyip geçmek ya da onu bayram olarak kutlamak işin en kolay tarafıdır. O zaman asıl olan bu bayramı bize kutlamak üzere bırakan iradenin ve çekilen çilelerin mutlaka yeni nesillere anlatılması gerekmektedir. 23. Nisan, 19 Mayısla başlayan kuva-yi milliye hareketinin, bir milletin kurtuluş mücadelesinin finali niteliğindedir. Meydana çıkan eserin kıymetini anlamak için o yolda verilen mücadeleleri mutlaka hatırlamak gerekmektedir. O zaman Atatürkün 19 Mayısta Samsuna çıktığında gördüğü ülke manzarasını mutlaka gözler önüne sermek zorundayız;
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafı yönetilen Rum okullarının izinli teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.(NUTUK /cilt 1./sayfa:1-2)
Bu kadar olumsuzluklara rağmen, işgal edilmiş bir devletin, yakılmış yıkılmış bir halden yeniden ayağa kaldırılıp, yepyeni bir devlete dönüşmesi çok da kolay olmamıştır. O zaman bayram ettiğimiz ulusal egemenliğin ne demek olduğunu asla ve asla unutmamak lazımdır.
Ulusal egemenliğimizi bayram olarak sonsuza kadar kutlamak istiyorsak; Tam Bağımsız milli bir irade, milli bir ekonomi ve milli bir siyaset anlayışını mutlak manada hâkim kılmak zorundayız. İşte o zaman çoluk çocuk hep birlikte bir ulus olarak bayram kutlamanın şuuruna erişmiş oluruz.
UĞUR KEPEKÇİ