Vakıf, bir hukukî müessese olarak şöyle tarif edilmiştir: Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah'ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatini (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir. Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın (toplumun) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur(şamil İslam ansiklopedisi)
Vakıf müessesesinin tarihi çok eskilere dayanır. İslâm'dan önce Arabistan'da bilinen en eski vakıf, Mekke'deki Kâbe'dir. Kâbe, yeryüzünde ilk mabed olarak kabul edilir ve yapının temelleri Hz. Âdem'e kadar dayandırılır. Bu günkü Kâbe şeklinin İbrahim Peygamber ve oğlu İsmail tarafından inşa edildiği Kur'ân-ı Kerîm'de bildirilir (Şamil İslam Ansiklopedisi).
Vatanımızın tapusu niteliğindeki vakıf eserleri geçmişten günümüze bizlere bir emanettir. Ecdat yadigârı bu eserlerin bakım ve onarım çalışmalarında şüphesiz küçümsenmeyecek işler yapılmıştır. Lâkin, vakıfların maddi varlıkları korunurken, manevî boyutlarının atıl bırakılması bu konudaki masraf ve gayretleri boşa çıkarmaktadır.
Yurdumuzun hemen her karış toprağında vakıf medeniyetimizin izlerini görmek mümkün. Fakat yeni nesiller, bu tarihî hâtırâlardan ve de vakıf ruhundan mahrum yetişmektedirler. Bunda en büyük etken eğitim eksikliği ve ekonomik sıkıntılardır. Günlük geçimini sağlamaktan aciz kalan kimselerin artırdıkları bir şey yok ki, yeni vakıflar kurarak insanlığa fayda sağlamak peşinde olsunlar. Bir diğer etken ise, son çağın en büyük hastalığı, bencillik ve mesuliyetsizliktir.
Bencillik ve mesuliyetsizlik bu kadar yaygınken, yanı başındaki komşusunu dahi ihmal eden bir anlayıştan, vakıf medeniyetini idrak ve vakıf ruhunu ihya etmesini beklemek beyhude bir davranış olur.
Yapılacak iş; vakıf kültürümüzü sağlam bir inanç ve ölçü çerçevesinde yeniden canlandırmak, bu doğrultuda elimizden gelen bütün çabayı gösterebilmektir. Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerimde; "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" (Al-i İmran, 3/92) buyrulmak suretiyle başkalarına yardımda bulunmanın, gerçek hayra ermenin yolu tarif edilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde; "Âdemoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır: Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar" (Tirmizî, Ahkâm, 36). Hadis-i Şerifte geçen "sadaka-i câriye", aynı zamanda vakıf düşüncesini ifade etmektedir. Hz. Ayşeden (ra) nakledildiğine göre, Resulullah (sav), Medine'deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir.
Sizde öldükten sonra amel defterinizin kapanmasını istemiyorsanız; şartlar ne olursa olsun, sizi ölümsüz kılacak bir eser bırakın ki vakıf medeniyeti kıyamete kadar sürsün, böylece de insanlık fayda görsün
UĞUR KEPEKÇİ