Bir önceki makalemizde insanların bildikleri bir çok şeyi davranışlarına yansıtamadıklarını, yanlış davranışlar sergilemesinin asıl kaynağının bilgi eksikliğinden ziyade, bilgiyi yanlış kullanmak anlamına gelen, yön sorunu yaşadıkları tespitinde bulunmuştuk. Bilgi-davranış arasında meydana gelen bu kopukluğu çözmek için dilerseniz bu bağlamda sohbetimize devam edelim
Toplumsal hayatın en küçük şubesi ve temeli olan aile kurumundan tutun, en büyük kesimi olan milletlere devletlere varıncaya kadar; huzurlu bir hayat yaşamanın neredeyse imkansız bir hal aldığını görmekteyiz. Herkes halinden şikayetçi, kimsenin gelecek ile alakalı güzel bir beklentisinin kalmadığı görülmektedir.
Tabir yerindeyse insanlık her yönden sosyal bir kriz yaşamaktadır
Bilindiği gibi insanoğlu madde ve mana bütünlüğünden oluşmaktadır. Birinin eksikliği insanın vücuda gelmesine engeldir. İnsanın maddesinin yani vücut yapısının güzel yada çirkin, yanlış yada doğru hareketi mana yönüyle alakalıdır.
Sözüm ona insanın daha rahat bir yaşam sergilemesi için maddesi ile alakalı her şey en ince ayrıntısına varıncaya kadar düşünüldüğü halde, mana yönü ihmal edilmiş, böylece insanlık kendi eliyle içinden çıkılmaz sorunlara düşürülmüştür.
İnsanlık olarak gelinen nokta meydandadır.
O zaman insanın davranışlarını incelerken madde ve mana olarak iki yönden ele almak zorundayız. İnsanın hareketlerine etki eden mana boyutu da fikir ve gönül olarak tanımlanır. Bunu anlaşılır kılmak için somutlaştırırsak; Vücut araç, akıl direksiyon, ruh şoför hükmündedir. Diyebiliriz
Bir işin vücuda gelmesi öncelikle ilim (fikir) boyutundan başlar, sonra niyetlerin merkezi gönül boyutunda yönü tayin olur, sonra davranışa geçer
Buna tasavvuf literatüründe ilim-amel- hal ilişkisi denir.
Akılda bilgi olarak var olan bir düşüncenin davranışa geçmemesi yada bildiği halde yapamaması ilim-amel-hal arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır.
Bir hadisi şeriflerinde Alemlere Rahmet Hazreti Muhammed(sav) işin gönül cephesini işaret babında şöyle buyurmaktadır:
"İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir" (Buhârî, İmân, 39; Müslim,Musâkât, 107)
Prof. Dr. Haydar Baş, insanı anlatırken; insan gönüldür gönül tespitini yapmakla meselenin can alıcı noktasına böylece dikkat çekmiştir.
Gönül cephesi ihmal edilen insanoğlunun ilim-amel-hal ilişkisi arasında uyum sağlanmadan, bu incelik anlaşılmadan; insanların bilgi-davranış arasındaki çelişkilerinin anlaşılması ve çözüme kavuşması asla mümkün olamayacaktır.
UĞUR KEPEKÇİ