GİRİŞ
Yeni bir analizle yine karşınızdayız.Çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Hocamızın bizlere vermeye çalıştığı ölçüler çerçevesinde kalmak şartıyla, O’ndan aldığımız iman, amel ve takva çizgisinde Oruç konusunda yaptığımız araştırmayı, Ramazan Oruç ve Hikmetleri başlığı altında ele aldık ve çalışmamızla sizler baş başa bırakıyoruz.Gerek Allah’ın rızasını kazanmak gerek nefsimizi kulluk yolunda terbiye etmek için oruç çok mühim bir ibadettir.Çünkü oruç, içinde riyayı barındırmayan ve onu tutanlara Allah’ın özel muamele yapacağını beyan eden ilahi buyruklar oldukça fazladır.Buyrulur ki; Kulların her amelini yazan meleklere verilen emirde, kulların yaptığı her iyi amelin ve ibadetin karşılığı olan sevap miktarı, önceden belirlenmiştir. Aldıkları emir gereği, Melekler yapılan işin puanlamasını da yaparak amel defterlerimize karşılığı olan sevap miktarıyla kayda geçecekler.Bu işten sadece oruç istisnadır…Meleklere bir buyruğunda Cenab-ı Hak; “Kulumun oruç tutuğunu yazın yeter. Karşılığında bir şey yazmayın. Onu sadece ben bilirim.” Emri çok anlamlıdır.Buradan çıkan sonuç şudur: Bütün ibadetler kendimiz içindir. Yani kendi faydamızadır. Ancak oruç, sadece ve sadece Allah içindir. Sırrını meleklerin bile bilemediğini, ahirette hep birlikte oruçlulara sunulan ikram ve mükâfatları görünce anlayacağız.Ölelim, dirilelim de görelim…RAMAZAN GELDİ HOŞ GELDİ
Bu yılki kameri aylardan, üç ayların sonuncusu; sağlık, sıhhat, afiyet; bereket, mağfiret, iyilik adına ne varsa onun coştuğu, insanların sevdaya koştuğu; mübarek Ramazan hoş geldi, sefa geldi.Ramazan’la birlikte insanlığın gündeminde birinci sıraya oturacak olan oruç ibadeti, hayatı anlamak adına; insanlığı farklı bir düşünce ufkuna taşımaktadır.Belirtilen bir zaman aralığında yemekten, içmekten ve nefsi münasebetlerden uzak kalarak; açlık ve yokluk çekenleri bir nebze olsun anlamak için tarihi bir fırsattır.Meşhur bir ata sözünde; "tok acın halinde anlamaz" buyurulmakla, bu gerçeğin altı çizilmesine rağmen, genellikle insanlar zorunlu kalmadığı müddetçe açlığı değil de tokluğu tercih ettiğinden, açlık ve sefalet çekenler anlaşılmaktan uzak kalmışlardır.İnsanların sosyal adaletten, sosyal devletten ve sosyal dayanışmadan bahsedebilmesine ve bunları hayata geçirmesine en büyük yardımcı etken oruçtur.Oruç açlığın, yokluğun, anlaşılması için insanın eğitimi için çok gerekli ve önemli bir etkendir.Yüce Allah, insanlık tarihi ile birlikte orucu insanlara emir ve tavsiyede bulunmakla, açlığı yaşayarak anlamayı, dolayısıyla hayatı anlamamızı istemiştir. Bu gerçek Kur'an’ı Kerim’de Bakara suresinde şöylece dile getirilmiştir;"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." (Bakara / 183)Oruç, riyası olmayan bir ibadettir. Oruç ibadetinin, riyanın karışmadığı bir ibadet olmasının sebebi; açlığın ve susuzluğun bizzat yaşanmasından kaynaklanmaktadır.Orucun sır ve hikmetlerine eremeyen, imanın lezzetini tadamayan, ilimden ve irfandan nasibi az ya da yok olanlar, maalesef oruçla alakalı diğer işlere riya katmaktan geri durmamış, riya ve gösterişi iftar sofralarına taşımışlardır.Böylece iftar sofraları, israf sofralarına dönüşmüş, açların yedirilmesi içirilmesi emredilmesine rağmen, toklar ve zenginler tercih edilmiştir.Ebu Hureyre'den rivayet edilen Hadisi şerifte Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor ki: "En şerli yemek, sadece zenginlerin çağrılıp fakirlerin çağırılmadığı yemektir. Kim de davete icabet etmez, yemeğe gelmezse, Allah ve Resulüne asi olmuştur." Bir diğer rivayette "(Yemeğin kötüsü) gelene verilmeyen, ona gelmeyeceklerin davet edildiği yemektir" denilmiştir. (Buhari, Nikah 72; Müslim, Nikah 107)Hele bir de diyalog ve hoşgörü havarileri tarafından dinimiz İslam'a öyle bir bidat sokulmuştur ki; bırakın orucun farziyetine inanmayı, orucun emredildiği Kur'an’ı kitap, alemlere Rahmet Hazreti Muhammed’i Peygamber, kabul etmeyenlerle birlikte, iftar sofraları, (tiyatroları) düzenlendiğini unutmadık.Böyle bir uygulamaya sebep olanların, huzuru mahşerde vebalinden kurtulabilmeleri zordur.İmanlı, imansız, oruçlu oruçsuz, birbirine karışmış, yoksulun açın bulunmadığı, israf ve riyanın bir arada sergilendiği bir tiyatro, bir meclis!Biz bu tür meclisleri FETÖ dalgasının siyasete egemen olduğu, bugünkü iktidar sahiplerinin dahi böylesi iftar sofralarında Hahamlı Papazlı İmamlı sofralarda oturduğu günleri unutmadık. Biz unutsak dahi hesap görücü olan Allah unutacak değildir. Çok şükür bu sene Pandemi şartları toplu iftarları yasakladı da en azından zaruretten de olsa bu manzaraları görmemeyi umuyoruz.Allah bizleri Prof. Dr. Haydar Baş hocamız sayesinde böylesi bidat ve şerli sofralardan uzak etti. Bundan sonra da uzak eylesin. İnşallah…Değerli okurlarımızın, milletimizin ve İslam aleminin Ramazan’ını tebrik ediyoruz.ORUÇLA ALAKALI AYETLER
Değerli dostlarım, elbette Ramazan Cenab-ı Allah’ın biz kullarına özel bir ikramıdır.Bize ne kadar faydalar sağlayacağı konusundaki ayetlerden ve hadislerden bazılarını paylaşarak özellikle oruç ibadetinin önemini daha iyi kavramaya çalışacağız:“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara Sûresi 183)“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara Sûresi 184)“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” (Bakara/185.)“Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.” (Kadir / 1-5.)ORUÇ HAKKINDA HADİSLER
"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî, Îmân 28, Savm 6.)"Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar." (Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168.)“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19-22.)"Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez." (Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166.)Tutulan orucun sevap bakımında değerli olması için dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Dikkat edilmemesi halinde kabul edilmeme ihtimali de söz konusu olmaktadır. Bizleri Yüce Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda da ikaz etmiştir."Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin.’" (Buhârî, Savm 9)"Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez." (Buhârî, Savm 8, Edeb 51)Rabbim nice Ramazanlara ulaşmayı; sağlıkla, muhabbetle oruç tutmayı cümlemize nasip eylesin.RAMAZAN’DA DİN BEZİRGANLARINA DİKKAT!
Ahir zaman yaklaştıkça dinde bozulmaların çoğalacağını, ilahi buyruklar bize haber vermektedir. Bizler de ahir zamana yakın bir zamanda yaşayanlar olarak elbette dinde tahribatın muhatabı nesiller arsında yer almaktayız.Hal böyle olunca, doğru kaynaklara, doğru bilgilere, doğru önderlere olan ihtiyaç daha önem kazanmaktadır.Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın bir sohbetine şahit olmuştum. Şöyle diyordu: “Arkadaşlar, kâmil insanın görevi; çağdaşı olan taliplilere çağın gereği olan bir iman ve ibadet ölçüsü kazandırmaktır. Bizi takip ederseniz dininizi yaşamış, doğru ölçülere göre bir hayat sürmüş olursunuz. Şekil itibariyle peygamber dönemindeki yaşayışı değil ama fikir olarak onun döneminde yaşanan İslamı biz size sunarız.”Değerli dostlarım bu ölçü çok mühimdir.Ramazan gelince din tacirleri meydana çıkarlar, sonra da olur olmaz var yok tartışmalarıyla Müslümanın gönlüne şüphe düşürüp, şevkini kıramaya çalışırlar ki en büyük fitne de bu olsa gerektir.Dünyanın neresinde bir müslüman varsa değişmez bir ilke olan Ramazan gecelerinin ihyası hükmündeki teravih namazını kılarken, birileri çıkar “kılmayın yok böyle bir şey” diye inkâr ederler, bu güzel sünneti seniyeyi yok etmeye çalışırlar.Halbuki Peygamber, Ehl-i Beyt ve uygulamalarında hak bütün mezheplerde “Teravih Namazı” vardırKaynaklarda sorun yok, uygulamalarda sorun yok, sorun kafalarda, sorun gönüllerdedir.Bu tipler her zaman pusuda yatar, fırsatını bulunca da ortaya çıkarlar. Sorunca da biz ıslahçılarız derler.Kur’an’ı Kerim bu tipleri bakınız nasıl ele veriyor:“İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler. / Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. / Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır. / Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler. / Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.” (Bakara suresi / 8-12. Ayetler)Bu bilgiler ışığında peygamber buyruklarından, atamızdan, dedemizden, büyüklerimizden, Hocamızdan öğrendiğimiz teravih namazımızı, mukabelemizi hayır hasenatlarımızı devam ettirelim.Ramazan’ın bereketi, teravihlerin feyz ve muhabbeti inanan ve namazlarını kılanların üzerine olsun.TERAVİH NAMAZLARIMIZI KILMALIYIZ
Değerli okurlarımız, sayılı günler çabuk geçer. Her zaman yaşanılan aynı durumdur. Geldi gelecek derken bir de bakarsınız ki sayılı günler gelmiş geçmiş!Özlemle, heyecanla beklenen rahmet ve bereket ayı Ramazan’a eriştik. Bildiğiniz gibi Peygamber efendimiz “Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur.” Buyurarak bizlere ikazlarda bulunmuştur.Bu çalışmamızda Ramazan ayına mahsus bir namaz olan teravih namazı hakkında bilgileri kaynaklardan aktarmak istedik."Resûlullah (s.a.v.) Ramazan’da mescitte gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O'na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece Hz. Muhammed (s.a.v.) mescide gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Resûlullah (s.a.v) ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaate şöyle buyurdu:"Sizin cemaatle teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım" (Buharî, Teheccud, 57)Bazı kimselerin hafife alarak kılmakta ihmal davranmasına rağmen vicdani bir muhasebe yapınca; iman ve izan sahipleri için Efendimizin bu davranışında, teravih kılmaya teşvik olduğu işareti vardır.Tirmizi’de belirtilen bilgilerde: Hanefilere göre, teravih namazının rekât sayısı Hz. Ömer (r.a)'ın uygulamasına dayanır. Hz. Ömer Mescid-i Nebevî'de halifeliğinin son zamanlarında teravih namazını yirmi rekât olarak kıldırdı. Dört halife devrinden sonra da kimse teravihin yirmi rekât olarak cemaatle kılınmasına karşı çıkmadı. Âlimler bu hususta Hz. Muhammed (s.a.v.)'in şu hadisine göre hareket etmişlerdir: "Benden sonra benim sünnetimden ve reşit halifelerin sünnetinden ayrılmayın" (Tirmizî, İlim, 16; İbn Hanbel, IV, 126).Diğer yandan Abdullah b. Abbas (r.a)'ın Ramazan ayında teravih namazını yirmi rekât olarak kıldığı ve arkasından da üç rekât vitir namazını kıldığı rivayet edilmiştir.İmam Ebû Hanife'ye Hz. Ömer (r.a)'ın bu hususta yaptığı uygulama sorulunca, şöyle demiştir: “Teravih namazı hiç şüphesiz müekked bir sünnettir. Hz. Ömer, bu namazın cemaatle ve yirmi rekât kılınmasını şahsi bir içtihadı ile yapmadığı gibi, bir bid'at olarak da emretmemiştir. O, kendisinin bildiği şer'î bir esasa ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bir vasiyetine dayanarak böyle yapmıştır” (et-Tahtavî, Haşiye, 334) (Şamil İslam Ansiklopedisi)Bu bilgiler ışığında aklıselim düşünen Müslüman, sadece Ramazan ayına mahsus olan Teravih namazlarını da ihmal etmemelidir.İçinde çok kıymetli sırlar ve hazineler saklı olan şeyler, ancak erbabınca ve kişinin gayretince öğrenilir. Teravih namazı da bu neviden bir ibadettir.Allah (cc) ibadetlerimizin, teravih namazının ve bu sayede Peygamberimizin müjdesinin; "Her kim inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan'ı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır" sırrına ermeyi nasip eylesin. Âmin.ORUÇ TUTUN SIHHAT BULUN!
Ramazan ayının en mühim ibadeti oruçtur. Bu sebeple bu ayın faziletleri ve oruç hakkında yazılara ağırlık vermeye çalışacağız. İnşallah.Ramazan ayında oruç tutmanın farz kılındığı herkesin malumudur. Farz ibadetlerde kul, inandım dedikten sonra tercihini yapmış demektir. Bu aşamadan sonra kişiye, bu yolda yapılması gerekenleri en güzel şekilde yapmak düşer. İnandım diyen bir kişi için asıl olan; imandan sonra ameldir.İmansız amel, kuru bir iddiadan öte değildir.İmanın da en kâmil mertebesi “gaibe imandır” (gizli kalan görünmeyene iman). Öncelikle, “Ramazan ayının tamamını oruçlu geçirin” emr-i İlahisi yerine getirilir. Sonra da tutulan orucun hikmetleri ve faydaları araştırılabilir.Oruç tutmak imanın selameti açısından çok önemlidir ancak sağlık açısından da çok önemli bir yere sahiptir.Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) Efendimizin orucun sevapları ve ahiretle alakalı kısımları hakkında birçok buyruğunun yanında, sıhhatle alakalı hadisi de meşhurdur: “Oruç tutun, sıhhat bulun.” (Taberani).Buradaki hadisi şerifte oruç tutmak sayesinde sıhhat bulunacağı haber verilmiştir.Canlı cansız bütün varlıkların; yorulma, yıpranma zamanları vardır. İnsan vücudundaki organlar da yorulur ve yıpranır. Dolayısıyla onların da dinlenmeye, yenilenmeye ihtiyacı vardır. Vücutta bulunan bütün organların gece gündüz demeden çalıştığı bilinmektedir. Hele de mideler; bilinçli bilinçsiz, zararlı zararsız hemen her türlü gıda ile doldurulmaktadır.Yüce Peygamberimizin (s.a.a.); “Hastalıkların çoğu mideyi doldurmaktan kaynaklanır” hadis-i şerifi bu tehlikeye işaret etmiştir.Sürekli yorulan midenin bir ay bakıma alınması hükmünde olan Ramazan orucu, mide ve onunla alakalı birimlere disiplin getirmekte, vücutta bilinen ve bilinmeyen birçok faydalar sağlamaktadır.Yüce Allah’ın “Oruç tutunuz” emrini yerine getirmekle maddi ve manevi bütün güzelliklere kavuşmanın yanında, Peygamberimizin “Oruç tutun sıhhat bulun” müjdesinin de faydasını sağlıklı yaşama kavuşmak olarak görmekteyiz.Yazımızın başında imanın kâmil mânâda elde dilmesinin gaibe imanla sağlanacağını belirtmiştik. Buradan hareketle Yüce Allah ve Yüce Peygamberimizin bize emir ve tavsiye buyurdukları her şeyin aslında maddi ve manevi cephelerinin varlığını görmekteyiz.Yapılan işin faydalarını bilsek de bilmesek de biz emri yerine getirince hem sevap kazanmaktayız hem de dünyevi güzelliklere, sağlık ve afiyete kavuşmaktayız.Allah, cümlemize şuuruna ererek oruç tutmayı ve sıhhat bulmayı nasip eylesin.ORUÇ TAKVA EĞİTİMİDİR
Bir hadisi şerifte Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.) bizlere hem dua etmeyi hem öncelikleri sıralamayı işaret etmiştir:"Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim." (Müslim, Zikir 72)Dualarında; Öncelikle Allah’ın razı olduğu yol olan, Müslüman olmayı istemek manasına gelen, "hidayeti".Sonra Allah'tan korkarak, haramlardan (yasaklardan, günahlardan) sakınmak ve mükemmel olarak hayatına yansıtmak olan "takvayı".Sonra, İnsan ruhundaki yapıcı kuvvetin, yani şehvetin iyiye kullanılmasından ortaya çıkan huy ya da nefsi kötü isteklerinden men etmek manasına gelen "iffeti".Sonra da iç huzur manasına gelen "gönül zenginliğini" istemiştir.Peygamber efendimiz bu dua ile bizlere yaşantımızda takip edeceğimiz yol haritasını çizmiştir. Peygamberimiz, (s.a.v.) yaşantımızda karşılaştığımız bir olay karşısında tercihimizi takvaca hareketten yana kullanmamızı da istemiştir."Bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yemin eden, sonra da (yemininin) zıddını takvaya daha uygun bulan kimse, (yemininden vazgeçip) takvaya yönelsin!" (Müslim, Eymân 15.)İnsanlar yaşadıkları hayattan lezzet alamadıklarını, istedikleri gönül rahatlığına (iç huzura) erişemediklerini söylerler.Adeta hayatın lâbirentleri arsında çırpınır dururlar. Doğru yolu bulmak isteyen, problemlerine çare arayan insanlara, yollarını Allah ve Resulü tarif etmektedir. Bizlere de bu konuda sürekli uyarıda bulunulmuştur. Allah Resulü Veda hutbesinde; "Müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emanetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve İtretim Ehli Beyt’imdir.” Buyurmakla insanlığa ebedi ve evrensel bir çağrı yapmıştır.Bu çağrı bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar bu konuda gayret etmemizin de kendi menfaatimize olduğunu, neticede kurtuluşa ereceğimizi yine Kur'an’ı Kerim bize haber vermektedir."Öyleyse, gücünüz yettiğince Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin ve kendinizin hayrına olarak infak edin. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa; işte onlar, felaha erenlerin kendileridir." (Teğâbün: 64/16)İman edip, Allah'tan gereği gibi korktuğumuz, (takvaca hareket ettiğimiz) takdirde kalbimize iyiyi kötüden ayıracak, "kalbi uyarıyı" sağlayacak bir güç "Furkan" verileceği, suçlarımızın örtüleceği ve günahlarımızın bağışlanacağı da Enfal suresi 29. Ayette müjdelemiştir:"Ey iman edenler; Allah'tan korkarsanız O, size bir Furkan verir. Suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir."Öyleyse yapılacak iş bellidir. Hayatını huzurlu bir şekilde devam ettirmek isteyenler; "takva ehli" olarak bir hayat sürmeyi tercih etmelidirler.İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ve tutulan oruçlar, yapılan ibadetler büyük fırsatlardır.Bizleri hatalara sevk eden kendi bedenimizdeki nefisimiz aslında en büyük aldatıcımızdır.Ya nefis ıslah olacak ya da başımıza bela olacak, bizi Allah’a kul olmaktan uzaklaştıracaktır.Nefisin ıslahında da en etkin yol oruç tutmaktır.İçerisinde hiçbir riyayı barındırmayan ve samimiyet yolunda emin adımlarla yürümek ancak oruçla olur.Bu sebeple takvaca bir hayat sürmek oruçsuz asla mümkün olamaz.Oruca bu mantıkla bakınca takva için oruca ihtiyacımız belirgin hale gelecektir. Nefis terbiyesinde oruç önemli bir yer teşkil ettiğine göre; “Haydi! Oruçla nefisimizi yenerek gerçek pehlivan olmaya.” Çağrısını yapıyoruz.AŞKLA İBADET, İNSANA ZOR GELMEZ
Mübarek Ramazan ayı ile başlayan rahmet ve bereket iklimi, bütün güzelliğiyle devam etmektedir.Millet olarak ihtiyacımız olan, morallerimizin de düzelmesine vesile olacak; manevi iklimden en güzel şekilde istifade etmenin yollarını araştırmalıyız.Mademki Yüce Allah(cc) bize Ramazan ayını bir mükafat bir müjde bir kurtuluş olarak vermiştir.Biz kullara düşen, başta oruç olmak üzere ibadet ve itaatle alakalı bilgilerimizi ve gayretlerimizi mutlaka artırmalıyız.Tutulan orucun maddi ve manevi faydalarını görmek istiyorsak, oruç tutmayı sadece belli bir zaman diliminde yemekten içmekten ayrı kalmak olarak görmememiz lazımdır.Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın ibadetler konusunda söylediği bir sözü aktararak sohbetimize devam edelim; “İbadetler, tahsildara borç öder gibi yapılmamalıdır. İbadet aşk ile sevda ile yerine getirilmelidir.”Oruç tuttuğu halde, orucun sırlarına vakıf olamadığından, ya da Ramazan’ın feyz ve muhabbetinden istifade edemediğinden şikâyet edenlerimiz vardır.Büyüklerin bir sözü vardır; “vusulsüzlük, usulsüzlüktendir” (neticeye varamamak, yol bilememektendir) Her konuda yol gösteren olduğu gibi bu konuda da yol gösterenlerimiz vardır. Elhamdülillah!Gerek oruç hakkında gerek diğer ibadetler hakkında bilgi edinmek için basit bir ilmihal ya da sıradan bir eserden ya da en yakın bir hoca efendiden, yakın bir arkadaşımızdan öğrenmek mümkündür.Ancak bilinen zahirin yanında bilinmeyen (ancak erbabınca bilinen) sırlarını öğrenmekle o işten Yüce Allah’ın muradını, hikmet ve sırlarını aramak lazımdır.Bu konuda yine İmam-ı Gazalinin meşhur bir sözünde dediği gibi; “cevizi kırıp da içine bakmayan, içini de dışı gibi zanneder”Gerçekten de öyle değil mi? Cevizin dış kabuklarının biri yeşil ve acı, birinci kabuğun altında kaba odunsu bir kabuk, onunda içinde asıl cevizin özü ve lezzeti vardır. Buna ulaşmak için de mutlak manada gayret gerekmektedir. Zahmetsiz olmaz.Orucu zevke muhabbete çevirmekle açlığın ve susuzluğun zahmeti insana kolay gelir. Aksi takdirde orucu sadece aç kalmak olarak algılayınca, iftarın olmasını iple çekeriz ve açlığın susuzluğun ağırlığı çoğu kez tutana zor gelir.Öyleyse oruç ve benzeri ibadetlerin sırrına erince “gülü seven dikenine katlanır” misali her türlü zorluk karşısında insan güç elde eder.ORUCU BÜTÜN AZALARA TUTTURMALIYIZ
Orucu sadece belli bir zaman diliminde yemekten içmekten ve cinsi münasebetten uzaklaşmak olarak tanımlayıp ona göre davrananlar farzı yerine getirmiş olur kanaati yaygındır. Ancak bu oruç Allah’ın bizden istediği bir oruç mu bu tartışma götürür.Oruç hakkında bir ufuk turu yapıp faziletlerine nasıl kavuşacağımızı irdeleyelim.İmam-ı Gazali hazretleri oruçtan en güzel şekilde istifade edebilmek isteyenlere; orucun batını(manevi) şartlarını, sırlarını aktarmaya çalışmıştır. Bizde İmam-ı Gazali Hazretlerinin bu önemli gayretini sizlerle paylaşarak başta kendi nefsimize sonrada siz değerli dostlarımıza faydalı olmayı murat ettik. İhya-i Ulumuddin adlı eserden aktaralım; Orucun Sırları ve Bâtınî Şartları üç derecedir.A) Avamın orucu. B) Havassın orucu. C) Ahass'ul-Havass'ın orucu.A) Avamın Orucu: Bu oruç, mide ve tenasül uzvunu şehvetlerden sakınmaktır; yani yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktan sakınmaktır.B) Havass Orucu: Kulak, göz, dil, el, ayak ve sâir azaları günahlardan uzak tutmaktan ibarettir. Buna göre Oruç mümin için bir kalkandır. C) Ahass'ul-Havass'ın Orucu: Kalbi, dünyevî düşüncelerden tamamen arındırıp Allah'tan başka her şeyi kalpten uzaklaştırmaktır. Bu oruç, Salihlerin orucudur.Diğer azaları da günahtan alıkoymak gerekir. Meselâ el ve ayak gibi. Kişi, midesini iftar zamanında nefsin istediği şehvetlerden korumalıdır.Helâl yemekten çekinmek suretiyle oruç tutup, iftar zamanında haram ile iftar edenin orucu hiçbir fayda temin etmez ve manasız kalır. Böyle bir oruçlunun durumu tıpkı bir köşk bina edip, bir şehri yıkanın durumuna benzer.Çünkü helâl yemek ancak fazla yendiği takdirde zarar vericidir. Onun azı ise, faydalıdır. Bu bakımdan oruç, onu azaltmak için vaz' edilmiş bir ibadettir.Zararından korkarak ilâçları terk etmek, sonra da zehir almak, hamallıktan başka bir şey değildir. Haram ise, dini yok eden bir zehirdir. Helâl ise, azı fayda, çoğu zarar veren bir ilâçtır. Oruçtan gaye, helâli azaltmaktır. Çünkü Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:“Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan sadece açlık ve susuzluk elde eder.” (Nesâî- ibn Mâce, (Ebu Hüreyre'den)Oruç, nefsi takvaya alıştırmak için de bir eğitim hükmündedir.“Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan sadece açlık ve susuzluk elde eder.” (Nesâî / ibn Mâce, /Ebu Hüreyre'den)Bu sebeple orucun zahiri ve batini şartlarındaki hikmetlere ulaşarak bütün azalara tutturulduğu taktirde asıl sırrının yakalanabileceği malumunuzdur efendim. Allah kolaylık versin.ORUCUN SIRRINA ULAŞMAK
Elbette her işin bir sırrı, her sırra ulaşmanın da bir yolu vardır. 1. Gözü KorumakGözü, çirkin ve istenilmeyen şeylerden korumak, kalbi meşgul eden ve Allah'ın zikrinden alıkoyan şeylere bakmamaktır. Hz. Peygamber (sav) Şöyle buyurmuştur:Haram bakış, İblis'in zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah'tan korkarak onu terkederse, Allah Teâlâ o kuluna tadı kalbinde beliren bir iman ihsan eder.( Hâkim, (Huzeyfe'den sahih bir senedle))Câbir, Enes'ten, o da Rasûlullah'tan (s.a), şu hadîsi rivayet etmektedir:Beş şey vardır ki oruçlunun orucunu bozar: a) Yalan, b) Gıybet, c) Nemime (kovuculuk), d) Yalan yere yemin etmek, e) Şehvet ile bakmak. ( el-Ezdî, (Enes'ten)2. Dili KorumakDilini hezeyan, yalan, gıybet, nemime, fahiş konuşma, galiz konuşma, kavga ve riya ile konuşmaktan korumaktır ve aynı zamanda dili sükût etmeye icbar, Allah'ın zikri ve Kur'an tilâvetiyle meşgul etmektir. Bu ise, dilin orucudur.Süfyan es-Sevrî şöyle der: “Gıybet, orucu bozar”. Bu hükmü Bişr b. el-Hâris rivayet etmektedir.Leys, Mücahidden "İki haslet vardır. Onların ikisi de orucu bozar: a) Gıybet, b) Yalan" dediğini rivayet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:“Oruç, mü'min için kalkandır. Bu bakımdan herhangi biriniz oruçlu ise, fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse, desin ki: 'Ben oruçluyum, ben oruçluyum”. (Buharî ve Müslim, (Ebu Hüreyre'den)ORUÇ VÜCUDU GÜNAHLARDAN KORUMAKTIR.
Hz. Peygamberin devr-i saadetinde oruç tutan iki kadın, günün son saatinde açlık ve susuzluktan bitkin bir hale geldiler, neredeyse telef olacaklardı. Hz. Peygamber'in huzuruna bir elçi göndererek oruçlarını bozmak için izin istediler. Bunun üzerine Rasûlullah kendilerine bir fincan göndererek şöyle buyurmuştur:“Onlara söyle! Yediklerini bu fincana kussunlar.”Kadınlardan birisi, fincanın yarısı kadar katı bir kan ile iri bir et parçası kustu. Diğeri de aynı şekilde kusarak fincanı doldurdu. Hâdiseyi gören halk, hayretler içerisinde kaldı. Bu durum karşısında halkın hayretini Rasûlullah şu mübarek sözleriyle gidermeye çalıştı:"Bu iki kadın, Allah'ın kendilerine helâl kıldığı şeylerden uzaklaşarak oruç tuttular. Fakat Allah'ın kendilerine haram kıldığıyla iftar ettiler. Bir arada, oturarak onu bunu çekiştirdiler. İşte fincanda gördüğünüz irin, onların yemiş olduğu halkın kanı ve etidir"3. Kulağı KorumakKulağı her mekruhu işitmekten alıkoymak gerekir. Çünkü söylenilmesi haram olan herşeyin işitilmesi de haramdır. İşte bu sırra binaen Allah Teâlâ, gıybet dinleyen ile haram yiyeni eşit tutmuştur: “Onlar sürekli yalan dinlerler, haram yerler.” (Mâide/42)Bu sırra binaen Hz. Peygamber de şöyle buyurmaktadır; “Gıybet edenle, onu dinleyen, günahta ortaktırlar.” (Taberânî)4. Diğer Azaları Korumak5. iftarda az yemekİFTARDA YEMEK DENGESİ
İmam Gazali’nin İhya-i Ulumuddin eserinden bilgiler aktarmaya devam edelim müsaadenizle:İftar zamanında tıka-basa -helâl de olsa- yememek gerekir. Helâl de olsa tıka-basa doldurulan mide Allah nezdinde en fazla buğzedilen kaptır.Oruçlu bir kimse, gündüz yemediklerini iftar zamanında tıka-basa yerse, acaba Allah'ın düşmanı olan nefis ve şeytanı nasıl kahredebilir ve şehvetini nasıl kırabilir?Öyle âdet edilmiştir ki yemeklerin en nefisleri Ramazan ayı için tedârik edilir ve o ayda, birkaç ayda yenilmeyecek kadar çeşitli yemekler yenir. Oysa oruçtan gaye, mideyi aç bırakmak, heva ve şehveti kırmak ve böylece nefsi, takvaya alıştırmaktır. Bu, orucun başta gelen hedefidir.Fakat mide sabahtan akşama kadar aç bırakılır, tam akşam zamanı yemeğe karşı şehvetle isteği kabardığında, ona lezzetli yemekleri yedirip doyurursa, onun iştahı daha da fazlalaşır ve kuvveti daha da gelişir.O zaman öyle şehvetler baş gösterir ki şayet nefis eski âdetlerinde bırakılıp oruç vesilesiyle bu kadar çeşitli yemeklerle beslenmeseydi, daha sakin olacaktı.İşte bu nedenle orucun ruhu ve özü, şeytanın elinde şerlere sevk etmek için vesile olan nefsin kuvvetlerini kırmaktır.Bu ise, ancak iftar zamanında az yemekle hâsıl olabilir; yani kişi oruçlu olmadığı zamanlar akşamları ne yiyorsa, oruçlu olduğu zaman da sadece onunla yetinmelidir. Eğer bütün gün yiyecek toplayarak hepsini üst üste iftar zamanında yerse, o zaman orucundan (sır ve hikmet olarak) herhangi bir fayda temin edemez.Orucun adabından birisi de açlık, susuzluk ve zafiyeti hissedebilmek için gündüz uyumamaktır. Kişi böyle yaptığı takdirde kalbi saflaşır. Her gece biraz daha zayıf olmak suretiyle gece namazlarına kalkmak imkânına sahip olur. Bu durumda umulur ki şeytan kalbinden uzaklaşır. Şeytanın pençesinden kurtulan kalp, gökler âleminde seyretme imkânına sahip olur.Zaten kadir gecesi, gökler âleminde seyretme imkânına sahip gece demektir. Nitekim “Muhakkak biz Kur'an-ı Kadir gecesinde inzal ettik” ayetiyle bu mânâ kast olunmuştur.İftar sofrasında korku ve ümit dengesine de dikkat etmek gerekir.Kalbi ile göğsü arasında bir yemek torbası meydana getiren kimse, böyle bir şereften mahrumdur. Sadece midesini yemekten boşaltmak da bu mahcubiyet perdesinin aralanmasına kâfi değildir.Himmetini de Allah'tan başka her şeyden boşaltmalıdır.İşte o zaman, hakikatin tamamını elde etmiş olur. Bu durumun ilk basamağı az yemektir. Yemek sofrasında yemekleri veren Allah’ın kudretini tefekkür etmek, açlık tokluk dengesini yakalayabilmek; açları, yokluk içinde kıvrananları düşünüp bu sofrayı bize lütfeden yüce Allah’ın rahmet ve merhametine sığınmak ve tefekkür etmek ne güzel bir ameldir.ORUÇ SABIR EĞİTİMİDİR
İnsanoğlunun maddi alanda olsun manevi alanda olsun gelişmesi olgunlaşması sabırla mümkündür.Ancak sabır, sözden eyleme dönüşmek zorundadır. Yoksa her iddia gibi sabır da iddiada kalır.En güzel sabır eğitimi oruçtur. Riyası olmayan ve sadece Allah’ın rızası için yemekten içmekten açıkta ve gizlide sakınmak elbette her yiğidin kârı değildir.Oruçlu kimseye dünyaları verseler, en sevdiği yemekleri önüne serseler, Allahtan korktuğundan ona el süremez. İftar vaktini bekler, bu sabrın zirve halidir.Sabırla oruç ilişkisi şu hadisi şerifle bize haber veriliyor;“Oruç, sabrın yarısıdır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 44).Sabrın imadaki yerini en güzel ifade eden Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed’dir. (s.a.v.) Bir hadis-i şeriflerinde; “Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.” (Deylemi)İman ehli olduğunu iddia eden birçok Müslüman, sabır hakkındaki hükümleri aşağı yukarı bilgi olarak bilir ama iş uygulamaya gelince maalesef bilgilerin yerinde yeller eser.Hâlbuki sabır hakkında ilahi emirler o kadar çoktur ki bakınız değerli dostlarım, ayeti kerimede Allah sabredenlerle beraber olacağını nasıl beyan etmiştir:“Ey iman edenler! Başınıza gelecek her şeye sabretmekle ve namaz kılmakla Allah’tan yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)Sabır hakkında bu kadar müjdeye rağmen insanlar çoğu zaman nefislerine aldanarak imtihan sırrını kaybetmektedirler. Netice olarak da başsız bir vücudun düştüğü duruma düşmektedirler.Yeri gelmişken kimlerin sabredenler olduğu hakkında ince bir ayrıntıdan haber verelim:Yüce Peygamberimiz; “Gerçek sabır ilk toslama anında olandır” buyurmaktadırlar. (Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4-l5.)Yani sabır, felâketle karşılaştığınız ilk andaki tepkinizdir. İlk tepkide sabır göstermeyip sonradan çaresizlikten dolayı gösterilen sabır, istenilen sabır değildir. İlk tepki olarak sabır ortaya koyanlar sabredenlerden yazılır.Sabır bir eğitimdir. Sabırda zirveye doğru çıkış, sabır eğitimine dayanmaktadır. Her sabır, daha sabırlı olmak yolunda; daha yüksek mertebelere tırmanmakta, bir merdiven basamağı hükmü taşır.Yokluğa, açlığa sıkıntıya göğüs germenin insanı, daha güçlü kılacağı açıklanmaktadır. Peygamber Efendimiz bu hadiste ayrıca; “Kim sabretmek için gayret sarf ederse, Allah ona sabır verir” beyanıyla, sabırda yol almanın sabretmekten geçtiğini işaret etmektedir.Rabbim cümlemizi dünyada sabırda yol alan, ahrette sabredenlerin mükâfatına erenlerden eylesin. Âmin…ORUÇ, NEFİSLE CİHATTIR
Sürekli nasihat edilir ve hatırlatılır ki nefisle yapılan mücadele, mücadelelerin en zoru ve en büyüğüdür.Peygamberimiz çok çetin geçen bir muharebeden geriye dönerken ashabına: "Ey ashabım küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz. Nefislerinizle yapacağınız cihat en büyük cihattır" buyurmakla bu konuya temas etmiştir.Nefis denen olgu, ıslah edilmediği taktirde sürekli başımızın belası olmuş, bizi elinde oyuncak gibi kullanmıştır. Neticede de hem kendimize hem de çevremize zararımız dokunmuştur.Davranışlarımızda sorumlu bir tavır sergiler, küçücük menfaatler uğruna da olsa nefislerimize alet olmadan, güzel ve örnek davranışlarda bulunursak; daha az hata yaparsak, etrafımızdaki insanlara daha çok fayda, daha az zarar vermiş oluruz. Böylelikle özlenen, örnek topluma erişmiş oluruz.Elbette her işin hayırlı neticeye ulaşması için gidilecek yolu, yordamı vardır.Hiçbir güzellik sıradan işlerle ve çabasız elde edilmez.Madem toplum erdemli, faziletli doğru adamları arıyor, ya da biz onlardan biri olmak istiyor isek; bu konuda mutlaka çaba ortaya koymalıyız.Faziletli ve doğru bir toplumun çekirdeği insandır. O insan da başkası değil, biziz!..Maalesef her insan, doğruluğu, fazileti, menfaati, başkasından beklerken o aradığının kendisi olduğunu çoğu zaman unutur.Toplumun düzelmesi için; “Kim var? değil, “Ben varım!” diyen insanlara ihtiyaç vardır. Bunun yolu da insanın nefisini terbiye etmesinden geçer.Oruç, nefis eğitimde çok önemli bir yere sahiptir.Büyükler bir kıssa anlatırlar. Çocukken çok dinlemiştik:Allah nefsi yaratmış. Onu her türlü imtihana tabi tutmuş. Çile ve ıstırap vermiş ve her defasında sorumuş: “Sen kimsin? Ben kimim?Nefis “sen sensin, ben benim” diye cevap vermiş.Yani benlik davasından vaz geçmemiş.En sonunda onu açlıkla terbiye etmiş. Yine sormuş: “Sen kimsin? Ben kimim?Nefis: “Sen Allah’sın, ben ise aciz bir nefis!..”Burada büyükler bize derlerdi ki; “oruç nefsi terbiye etmekte en etkili yoldur.”Dostlarıma, oruca bu pencereden de bakmalarını haddim olmayarak tavsiye ederim.Yüce Allah’tan, elbette önce kendi nefisime, sonra da dostlarıma doğuya ermeği, sırrına vakıf olmayı, sonra da Allah’ın rızasına erecek ameller işleyebilmeyi talep ederiz. Nefsimizle cihadımız kutlu olsun!..ORUÇ SIRADAN BİR AMEL MİDİR?
Orucun farzlarının, kişinin imsak ile iftar arasında belirli bir zaman dilimini yemekten içmekten ve cinsi münasebetten uzak kalmak olduğunu oruç tutan herkes bilir.Bu şekilde tutulan oruçla, kişi hem sorumluluktan kurtulur hem de farz bir görevi yerine getirmiş olur.Ancak oruç tutmamızı isteyen yüce yaradan, oruçtan en yüksek derecede fayda elde etmemizi de istemektedir.Elbette böyle bir orucu Allah’ın seçkin kulları bilir ve tutarlar. Madem insanoğlunun karakterinde kârın daha fazla olmasına iştiyak var. Bu özelliğimizi oruç konusunda da yerine getirmeli, daha fazla kâr etmenin yoluna bakmalıyız.İmam Gazali'ye İhya-i Ulumuddin eserinde sorulur;"Bir kimse, midesinin ve tenasül uzvunun şehvetlerini men edip (gözü, kulağı, kalbi ve diğer azaları korumadan) işin sırrına riayet etmese dahi-fakihlerin fetvasına göre- orucu sahihtir. Bu hükme ne dersiniz?"Cevaben şunları söyler; "Zahire göre hüküm veren fakihler, bâtını şartlar hakkında ileri sürdüğümüz delillerden zayıf delillere dayanan zahir şartları tespit etmektedirler. Hele gıybet ve benzeri gibi manevî ve batını şartlar karşısında onların delilleri çok zayıf kalır.Fakat zahire göre hüküm veren fakihler, ancak dünyaya sarılmış ve gaflete dalmış, halk ve avam tabakasına kolay gelen tekliflere bakarlar. Onları bunun ötesi pek ilgilendirmez.Bakışları tamamen ahiret âlemine yönelen âlimlere gelince, onlar orucun sahih olmasından, Allah nezdinde kabul edilmesini kastetmektedirler.Mademki kalp erbabı ve akıl erbabı nezdinde orucun sır ve hikmeti vardır, o halde şehvetlere dalarak gündüz yenen iki öğün yemeği iftar zamanında bir arada yemekten ve bütün gün kendisini aç bırakmaktan ne fayda temin edilebilir?Eğer bu hareket, herhangi bir fayda temin etmiş olsaydı, o zaman Hz. Peygamber'in "Nice oruçlular vardır ki oruçlarından sadece açlık ve susuzluk elde ederler" sözünün manası ne olurdu.”Bu konuda Ebu Derdâ (r.a.) şöyle buyurur: "Akıllıların uykusu ve iftarı ne güzeldir! Nasıl olur da akıllılar ahmakların orucuna ve uykusuz kalmalarına hayret ediyorlar. Takva ve yakîn sahibi olan bir kimsenin ibadetinin bir zerresi, mağrurların dağlar kadar olan ibadetinden daha üstün ve daha makbuldür!"Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Oruç emanettir. Bu bakımdan herhangi biriniz Allah'ın kendisine teslim ettiği emaneti korusun ve zayi etmesin"(İbn Mes'ud'dan)Ebu Dâvud, (Ebu Hüreyre'den "Allah size, emanetleri ehline vermenizi emreder" (Nisâ/58) ayetini okuduğunda, Hz. Peygamber elini kulağına ve gözüne koyarak şöyle buyurmuştur: "Kulak emanettir, göz emanettir". Eğer kulak ve göz orucun emanetlerinden ve oruçla korunması gereken şeylerden olmasaydı, Hz. Peygamber "Ben oruçluyum desin" demezdi.Yani oruçlu bir kimseye biri söver ve onunla kavga etmek isterse, oruçlu ona; "Dil, Allah'ın bendeki emanetidir. Onu korumakla mükellefim. Sana kötü cevap vermek suretiyle o emanete nasıl ihanet edebilirim?" demelidir."Bu hakikatlerden sonra anlaşılmış olmalı ki her ibadetin zahiri ve batını, kabuğu ve özü vardır. Her ibadetin kabukları hususunda da dereceleri ve her derecenin de kademeleri vardır. Bunu bildikten sonra dilersen sadece kabukla yetinir, öze inmezsin, dilersen akıllıların er meydanına inersin."Sevabın çoğuna, meyvenin özüne, talip olmak için daha dikkatli oruç tutmaya ne dersiniz?ORUÇ HASTALIK VE HAYA PERDESİ
Eskiden, Ramazanlarda aynı evde yaşayan annelerimizin bile özel özel haline şahit olamazdık.Meğer özel halleri nedeniyle oruç tutmadıkları halde, herkesten gizlerlermiş.Bu onların saygı ve edep konusunda ne kadar da faziletli olduğundandır.İyi ki varlar! Allah onların gölgesini üzerimizde uzun eylesin. Anamızın- babamızın, yaşadıkları ve yaşadığımız zaman nispetinde, onlardan istifade etmeyi nasip eylesin.Ramazan gelir lokantalar, açıktan yemek içmek işiyle uğraşanlar, ya dükkanını kapatır ya da özel haller için açmak zorunda olanlar, dükkanlarına perde asarlardı.Biz bu perdelere “haya perdesi” derdik çocukken…Sokaklarda elinde dondurma yalayan çocuk geremezdiniz!Karnı acıkan sabileri, anneleri bir duvar dibinde kolları arasında gizler, karnını doyururdu, sezemezdiniz!Gel zaman, git zaman, dükkanlardan ve gönüllerden haya perdesi kalktı!Her türlü yemek içmek, ellerde dondurmalar, ekmek arası atıştırmalıklar, ellerde suluklar, “ye babam ye, iç babam iç”Dükkanlarda artık her şey meydanda ve açık, perde falan yok, zaten “haya perdesi” çoktan yırtılmış, asacak perde dahi yok!Bir de elinde sigara içenlere şaşarım yollarda!Sigara hastalara kesin yasaktır. Üstünde de “Sigara öldürür” “sigara kanser eder” “sigara sağlığa zararlıdır” yazar ama içen içer.Ancak Ramazan’da sokaklarda sigara içmek de neyin nesi? Hasta mısın sen kardeşim?Hem çevremize hem soluduğumuz havaya hem sağlığımıza, zarar vermeye, kalplerde zan oluşturmaya ne hakkın var?Git, sigara içilmesi serbest alanlarda iç sigaranı!Geçenlerde benim torun, çarşıda bir sigara içen görmüş, kendisi çok küçük oruç falan da tutmuyor ama açıktan yetip içmiyor, onun “haya perdesi” sağlam çok şükür.Bana soruyor: “Dede bu adam niye sigara içiyor, oruç değil mi?”Ben de kaçamak cevap veriyorum ki çocuğun zihni bulanmasın diye: “Dedeciğim o hasta, onun için oruç tutmuyor”Efsane soru bundan sonra geliyor:“Dede, sigara sağlığa zararlı değil mi? O zaman sigara içtiği için zaten hastalanmış, içmese iyileşir. Oruç tutmalı ki iyileşsin. Bu nasıl hasta?”Gerçekten de bu nasıl hasta? Acaba kim hasta?Hani bahsettik ya bir şiirimizde:“Hastalığı sadece, bedende mi sandınız? Ruhlar hasta şeytanın, hilesine kandınız.Sonra da kendinizi, cennetlik mi sandınız?Beden hasta ruh hasta, şifası oruçtadır.”Sadece empati yapalım dedik. Yoksa kimseye diyecek sözümüz yok, sözümüz anlayanadır.“Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.” Kalın sağlıcakla değerli dostlarım.ELVEDA ŞEHR-İ RAMAZAN
Ramazan başladığından camilerde salalarda, meclislerde kasidelerde “Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan” beyitleri gündem olur. Ramazan’ın son günlerinde ise Ramazan’ın sona ermesinin hüznünü yine kasidelerle ilahilerle şiirlerle “Elveda ey Şehr-i Ramazan” beyitlerle duygularını dile getirirler.Biz de bu geleneğe uyarak bir şiir kaleme almıştık. Bunu da analizimize ilave etmenin uygun olacağını düşündük: Elveda Ey Şehr-i RamazanDaha dün gelmiştin rahmetinle, evimizeRahmetinle tecelli ettin, gönlümüzeAçlık tokluk hissettirmedin, kendimizeElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Başı rahmetti Ramazan’ın, rahmetlendikOrtası mağfiretti O’nun, nasiplendikSonu cehennemden azattı, azatlandıkElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Kıymet bilenlere ne mutlu, mutlu oldukOruçla kıymet bulduk kıymet, kutlu oldukCennetine girmek için biz, umutlu oldukElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Kur’an-ı Kerim sende indi, biz inandıkKur’an’ın nuruna bulandık, seni andıkKur’an bir derya kendimizi, O’nda sandıkElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Kadir gecesi Ramazan’da, bilmelisinO gece sırrına ermeli, ermelisinAllah’ın dergahına daim, gelmelisinElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Hasretini uzatma seni, özlüyoruzKalbimizde nice günahlar, gizliyoruzGünahlar seninle affolur, biliyoruzElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel Oruç tutanlara ol cennet, vaciptir bilOruçla bütün günahların, iyice silDaim Allah desin susmasın, sinende dilElveda ey Şehr-i Ramazan, gel yine gel