Bugün İmam Hüseyin'in Kerbela
toprağında şehit edildiği gün. Muharrem'in 10'u, İslam âlemi için büyük bir
matem günü… İmam Hüseyin (a.s.), şehadetiyle Allah'a yürüyüp, vuslat şerbetini
içmiştir. Muharrem'in 10'u aynı zamanda tarih boyunca pek çok olayın vukû
bulduğu bir gündür: Hz. Âdem'in tevbesinin Allah tarafından kabulü, Hz.
Musa'nın kavminin Firavun'un gazabından kurtulması, Hz. Nuh'un gemisinin karaya
kavuşması, Aşura çorbasının yapılarak Tufan'dan kurtuluşun kutlanması, İbrahim
Peygamber'in doğumu, Süleyman Peygamber'in tevbesinin kabulü ve mülkünün
kendisine iadesi, Eyyub Peygamber'in dertlerinin şifa bulması, Yunus
Peygamber'in balığın karnından çıkması... Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş
ve o gün semaya yükseltilmiştir. Bu zikrettiklerimiz hep aynı güne, Muharrem
ayının 10'una denk gelmektedir. Fecr Sûresi’nin 2. ayetinde geçen "on
geceye yemin olsun" ifadesinin tefsirinde, ayette geçen on gecenin
Muharrem ayının ilk on günü olduğu beyan edilir. İnsanlığın kurtuluş sembolü
olan 10 Muharrem günü, ‘kan dökülmez, cana kıyılmaz, hiçbir canlının hayatına
kast edilmez.’ Böyle bir günde insanların canını, malını, namusunu koruması ve
kollaması gerekenler Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed'in (s.a.v.) “oğlum” dediği
Hz. Hüseyin'i (a.s.), onun çocuklarını, aile efradını ve sülalesini soykırıma
tutup şehit ettiler. Bu bir vahşettir. Bu bir soykırımdır. Hiçbir insanın
ibadetle elde edemeyeceği çok üstün bir makamdır şehitlik makamı… Bütün
peygamberlerin 10 Muharrem'de kazandıklarını Hz. Hüseyin, şehadet rütbesine kavuşmakla
kazanmıştır. O bakımdan Hz. Hüseyin nebilere denk bir insandır. Bugün de
Müslümanlara düşen vazife Hz. Hüseyin'in (a.s.) matemini tutmaktır. Hakikatte
Peygamber Efendimizin yolundan gitmemiz gerekir. Ehl-i Beyt'in matemini tutmaya
mecburuz ve de memuruz. Kerbela katliamının gerçekleştiği günden beri yapılan
vahşet unutturulmamış; İmam'ın (a.s.) şehadeti, neden kıyam ettiği, neden
öleceğini bildiği halde Kerbela yolculuğuna çıktığı asırlar boyunca dilden
dile, gönülden gönüle aktarılmıştır. O büyük İmam, bunu, kanını akıtarak
sağlamıştır. Allah şefaatlerinden ayırmasın. Kerbela katliamı, maymunlarla
oynayan, aile efradıyla ilişkiye giren, Çarşamba günü Cuma namazını kıldıran
Yezid'in, İslam ümmetine halife olamayacağının dünyaya haykırıldığı gün olmuştur.
Bugün dahi İmam Hüseyin'in şehadeti konuşuluyor, Yezid'in yaptığı vahşet
anlatılıyorsa, bu İmam Hüseyin'in hak İmam olduğunun da ispatıdır esasen…
Hüseynî mantık budur. Allah rızasını umarak, sırf Allah rızası için kanını,
canını, evladını, akrabasını, malını hiçe sayabilmek… İslam'ın doğruları
rayından çıkmasın, ümmet yanılmasın diye kendini feda edebilmek… Hakkın bâtıl
ile örtüldüğü, doğrunun yalanlar ile gizlendiği dönemler gördü İslam tarihi.
Gadir-i Hum günü hilafeti ilan edilen, 120 bin sahabenin duyduğu vasi tayininin
3 ay sonra unutulmasına şahit oldu. Resûlullah’ın “Ehl-i Beyt'im” dediği Hz.
Fâtıma'nın, Hz. Ali'nin, Hz. Hasan'ın, Hz. Hüseyin'in ümmetin nazarında yok
sayıldığı günlerden geçti. Yine İslam tarihi; İmam Ali Efendimizin velayetinin
unutturulduğu; Ehl-i Beyt'in gizlendiği; camilerden Hz. Ali'ye küfredildiği ve
“koltuk elden gidecek” kaygısı ile Masum İmamların hapislerde süründürüldüğü,
can endişesi yaşadığı günlerden geçti. Hz. Hüseyin Efendimizi, 72 ok ve kılıç
darbesi ile şehit ettikten sonra onun mübarek vücudunu çırılçıplak bıraktılar,
başını gövdesinden ayırdılar, mızrağa taktılar ve bedenini atlara çiğnettiler.
Dini, halifelik koltuğu uğruna kullanan zihniyet yaptı bunları… Hz. Hüseyin
mazlumdu. Çünkü 72 yâreni ile çıktığı yolculukta, öleceğini bile bile 30 bin
kişilik Yezid'in ordusu ile savaşmış; kanını, yanlışları ikaz için
esirgememiştir. Üstelik onun kanı, sadece Yezid gibi din ile alakası olmayan
bir kişinin iktidarına kıyam değil, Sakife ile başlayan sapmayı durdurmanın tek
yolu olmuştur. Şehadete yürüyeceği günün sabahında karşısındaki Yezid ordusuna
bir konuşma ile Ehl-i Beyt'in önemini ve onlara itaati anlatmıştır. Bu
konuşmanın netice vermeyeceğini gören İmam (a.s.) şu duayı buyurmuştur:
"Allah’ım! Biz Peygamber'in (s.a.v.) Ehl-i Beyt'i, O’nun torunları ve
yakınlarıyız. Allah’ım! Bize zulmeden ve hakkımızı gasp eden kimseleri zelil ve
mahvet!” (Maktel-i Harezmî, c.1, s.249). Amin.