Bir kimsenin ait olduğu benliğine, kimliğine, ailesine, imanına, vatanına,
devletine, bayrağına sahip çıkma duygusuna, “aidiyet duygusu” denmektedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünden kastı da
milli benlik, milli kimlik duygusunu canlı tutmaktır.
Bir kimse yukarıda saydığımız değerlerine sahip
çıktığı oranda aidiyet duygusundan nasiptar olur. Bunun neticesinde de ister
fert planında ister toplum planında olsun başarılar elde edilir.
Bir milletin aidiyet duygusunu kaybetmekle nelerini
kaybedeceği hakkında Kaybolan Değerlerimiz kitabımızda şu ifadelere yer
vermiştik:
“Bir toplum, toprakları üzerinde yaşayan fertlerin
aidiyet duygusu oranında Millet olur. Milletin yaşadığı topraklar, Devlet olur.
Devlet Millet bütünlüğü sağlanan toplumlar da uzun yıllar bağımsız ve güçlü
olur.
Batılılaşma süreci başladığı andan itibaren çöküş
sürecine giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son günlerde çöküş sürecinde bayağı
yol almasına rağmen maalesef milletimiz yaşanan bu tehlikeli süreci tahlil
etmekten çok uzak bulunmaktadır. Bunda da aidiyet duygusunun oldukça
zayıfladığı gerçeği yatmaktadır.
Bir milletin bekasını yok etmek için o milletin
tarihten gelen köklerini koparmak gerektiği herkesin malumudur. İşte
milletimizin düşmanları bu meseleyi yakinen bildiklerinden bütün gayretlerini
bu noktaya sevk etmişlerdir.
Madem bizi tarih sahnesinden silmeye çalışan
devletlerin oyunu budur; bize düşen görev de bu oyunu bozmak için gereken;
onların yok etmeye çalıştıklarına bizim daha fazla sahip çıkmamızdır.
Milletimiz için bu gayret, mecburi durum konumunu
almıştır. Topraklarımızda gözü olan milletlerin ve devletlerin sıcak savaştan çok,
soğuk savaş dediğimiz bu tip mücadele tarzını benimsedikleri bir zamanda, bizim
bu konuda ilgisiz kalmamız affedilmez bir hatadır.
Tarihte uzun süre varlığını sürdüren milletlerin
tarihlerini incelediğimizde göreceksiniz ki; atalarının örfüne, dinine,
velhasıl kendi kültürüne sahip çıkarak, ayakta kalabildiklerine şahit
olursunuz.
Yıllarca tarihe yön veren, dünyaya adalet dağıtan,
insanlığa medeniyet öğreten bir milletin evlatları olarak, bu konuda çok da
başarılı sayılmadığımız bir gerçektir.
Yönümüzü batıya çevirdiğimiz andan itibaren, maalesef
batının kültürel işgal oyunlarına geldik ve durumumuz meydandadır.
Milletini, vatanını seven herkesin, bu sevgisindeki
samimiyetlerini bu yönde yapacakları çalışmalarla kanıtlamaları gerekmektedir.
Milletimizin tarihteki kudret ve yiğitliğe tekrar
kavuşması; milletimizin aidiyet duygusunu kuvvetlendirmekle mümkündür.
Milletimizin bir kısım vatandaşlarının, bu milletin
bir parçası olduğu yönünde yetiştirilmekten alıkonulması neticesinde, birçok
ayrışmalar, zıtlaşmalar meydana gelmiş olsa bile; sorun gibi gösterilen bazı
ayrılıklar, aidiyet duygusu ile çözüme kavuşacaktır.
Bu toprakların üzerinde yaşayan kendi
vatandaşlarımıza, bu toprakların üzerinde oynanan oyunları bütün ayrıntıları
ile anlatmak ve onları ikna etmek gerekmektedir.
Devletin görevi de ayrılıktan değil, “birlikten kuvvet
doğacağı” fikrini mutlaka halkına benimsetmektir.
Milletimize "Bu vatan bizimdir bizim
kalacaktır" şuuru benimsettirilirse bu vatan bizim kalacaktır.
"Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip
çıkarsan bu vatan batmayacaktır" şuuru verilirse, halkımızda ait olduğu
topraklara sahiplenme bilinci gelişecek, devletimiz tarih sayfalarındaki yerini
korumaya devam edecektir.” (Uğur Kepekçi /Kaybolan Değerlerimiz /sayfa 19-21)
Aziz Türk Milleti, etkili ve yetkililer! Lütfen
milletimizin ve devletimizin ilkeleriyle, Andımızla, kimliğimizle, oynayarak
millet ve devlet gemimizi tahrip etmeyin!
Batarsak da çıkarsak da hep beraber olacağız. Çünkü
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde başka yaşayacak vatanımız yoktur!