E-KİTAP OLARAK İNDİRİmam Ali (a.s.)'ın velayetinin ilanı kabul edilen Zilhicce ayının 18'nci günü Gadir-i Hum Bayramıdır.Peygamberimiz Hicri 10'ncu yılının Zilhicce ayının 9. Günü Arafat'ta Veda Hutbesini irad etmiştir. Hac dönüşünde Mekke Medine arasında bulunan Gadir-i Hum denen yere vardığında(zilhicce/18) Cebrail; Ey Muhammed, Allah şöyle buyuruyor:
"Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez." (Maide/67)"Resulullah Cuhfe'ye yaklaşan Müslümanların önde gidenlerinin geriye çağrılmalarını, geride kalanların da orada toplanmalarını emretti. Ardından namaza toplanma emri verdi. Ağaçların altının temizlenmesini, minber şeklinde taşların üst üste konmasını emretti. İnsanların iyi görmesi için onların üstüne çıktı. Allah'a hamd ederek söze başladı." (İmam Ali / Prof. Dr. Haydar Baş)Gadir-i Hum denilen yerde irad edilen hutbenin gayesi Cebrail'in ikazını yerine getirmek, Hz. Ali (a.s.'ın velayetini ilan etmekti. Halkı Ali b. Ebi Talib'e itaate davet etti. Sonra Ali'nin kolunu kaldırdı. Sonra buyurdu ki;
"Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah'ım! Onu seveni sev, O'na düşman olana düşman ol, O'na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak" Sonra henüz insanlar dağılmamıştı;
"Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı beğendim (Maide/3)" ayeti nazil oldu.Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allahuekber! Din kemale erdirildi; nimet tamamlandı. Allah benim risaletime ve Ali'nin velayetine razı oldu"Resülullah Gadir-i Hum hutbesinde, altı yerde kendisinden sonra Müslümanların halifesinin Hz. Ali olduğunu beyan etmiştir.Bu ifadelerden bir kısmı şunlardır:
"Ali bin Ebi Talib, Benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonra imamdır.""Ey insanlar ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.""Benden sonra Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar O'nun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır." (İmam Ali/ Prof. Dr. Haydar Baş).Tarihte Müslümanlar bugünü bayram olarak kutlamışlardır. Ancak aradan geçen zaman zarfında oluşturulan fitne sebebiyle Sünni dünyasına unutturulan bu önemli gün, sadece Şii dünyasında bilinmeye devam etti.Son yıllarda Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın ortaya koyduğu Ehl-i Beyt Külliyatıyla Gadir-i Hum hadisesi hakkında yaptığı kapsamlı çalışma sayesinde Gadir hadisinin 222 Sünni alim tarafından eserlerinde yer aldığını ispat etmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt /sayfa 81-117)Müslümanların Gadir-i Hum Bayramının birlik ve beraberliğe vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Müslümanlar için Hz. Ali Aleyhisselamın velayetin başı ve kıyamete kadar hidayet rehberi olarak ilan edildiği zilhicce ayının 18. gününe rastlayan Gadir-i Hum Bayramını ne siyaset dünyası ne ilahiyat camiası ne dini cenah ne de Sünni kanaat önderleri görmezden geldiler.Halbuki yukarıda adı geçen kişi ve makamlar diğer dinlerin önemli günlerinde birbiriyle yarışırcasına mesajlar yayınlayanlar, kendi vatandaşlarının içinde bulunan Caferi-Şii-Alevi camiasının önemli gününü kutlama lüzumu görmediler. Aslında bu bayram belli bir mezhebe değil bütün Müslümanlara bahşedilmiş bir bayramdır. Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler beni bağışlasınlar. Gadir-i Hum Bayramını bayram bilen vatandaşlarınız sizden bayramlarını kutlamalarını beklediler.Prof. Dr. Haydar Baş yaptığı akademik çalışmalarla Ehl-i Beyt Külliyatıyla Gadir-i Hum Bayramının sadece Şia dünyasına değil bütün Müslümanlara ait olduğunu yıllar önce ispat etmiş; “Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt” eserinde 222 Sünni alim tarafından yazılmış eserlerde Gadir Hadisine yer vererek kabulde bulunduklarını izah etmiştir.Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler bugünün kutsiyetine asla zarar veremezler.Kendileri dünyada Hz. Ali’nin muhabbetinden, feyzinden mahrum kalır ve ahirette Hz. Allah’ın(c.c.) Hz. Muhammed’in(s.a.a.) ve Hz. Ali Aleyhisselamın karşısında mahcup ve mahrum kalırlar.Çünkü Gadir-i Hum Bayramı Hz. Allah’ın Hz. Ali’yi Hz. Muhammed’e vasi, kendinden sonra velayet ve hidayet rehberi olarak seçmesinin ve Hz. Muhammed tarafından ilan günüdür.Kıyamete kadar geçerli olacak ölçülerin insanlara lütuf günüdür.Peygamberimiz veda hutbesinde ve diğer beyanlarında buyurmuştur ki:
"Benden sonra delalete düşmemeniz için aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im. Bunlar, kıyamet günü bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar" (Müsned-i Ahmed c.3, s.17) Diğer bir hadislerinde de kurtuluşun yollu şöylece gösterilmiştir:
"Benim Ehl-i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisindeki Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur." Buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir-i Hulafa, s.573)İnanmayanlardan kendi hanımı ve evlatlarının bir kısmını dahi gemisine bindiremeyen Hz. Nuh Peygambere rağmen tufana uğrayanların hali meydandadır.Üzüntümüz şudur ki Gadir-i Hum gününü görmezden gelmek; seçeni, ilan edeni ve seçileni görmezden gelmek gibi büyük bir vebaldir...Ayet ve Hadisle beyan edilen çok mühim bir hadisenin görmezden gelinmesi ya da başka yorumlarla gerçeklerin saklanmasının vebali büyüktür.
"Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez." (Maide/67)Peygamberimizin bu hadisi şerifini nasıl görmezden gelebilirsiniz?
"Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah'ım! Onu seveni sev, O'na düşman olana düşman ol, O'na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak" Yunus Emre ne buyuruyor?
“Bilmeyenler ne bilsin bilenlere selam olsun”Gadir-i Hum Bayramının ardından bu konuda bir analiz yapmak istedim. İslam âlemi için o kadar mühim bir hadisenin toplumun bir kesimi tarafından görülmek istenmemesinin altında yatan en önemli sebep devlet ricalinin bu konuya önem göstermemesinden kaynaklanmıştır.Son zamanlarda uygulanan Cumhurbaşkanlık sisteminin oluşturduğu algı yönetimi ve kudreti yüzünden hemen herkes Sayın Cumhurbaşkanının ağzından çıkan söze bakıyor.Geçenlerde Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılış gününe rastlayan(!) Lozan Antlaşmasının seneyi devriyesi arada kaynadı. O gün Sayın Erdoğan Ayasofya dedi, herkes Ayasofya dedi. Kimse Lozan demedi.Yandaşlar da “Lozan bağımsızlık tapusu değil” diye itirazlarını dile getirmek için güç ve fırsat yakaladılar.Fırsat düşkünleri Ayasofya’nın arkasına saklanıp Lozan’a Atatürk’e sahip çıkmaktan çok Atatürk’ün kemiklerini sızlattılar.Atatürk sevdalısı gerçek tarihçiler bazı siyasiler ve Bağımsız Türkiye Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş “Lozan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsızlık tapusudur.” Diyerek kutlama mesajı yayınladılar. Böylelikle BTP lideri ve kadrosu Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın emanetine sahip çıkmış oldular.Bu analizi kimseyi kırmak, dökmek ya da ötekileştirmek adına yapmadık. Aksine, ötekileşme manasına gelen sahip çıkmamak fiilinin toplumsal birliğimize, kardeşliğimize zararı olabileceğini hatırlatmak ve empati yapmanızı sağlamak istedik.Birlikte yaşama kültürü, birbirimize tahammül gibi zor bir sorumluluğu beraberinde getirir. Hele de 83 milyonun sorumluluğunu yüklenen devlet ricali, bunu asla göz ardı etmemeli, edemez.Bu ülkede Alevi’siyle Sünni’siyle yaşayan bazı vatandaşlarımızın Gadir-i Hum gibi önem verdikleri bir bayramları vardır.Hristiyan vatandaşların inancını paylaşmadığınız halde; Yortu Bayramı, Paskalya Bayramı, Noel günü gibi özel günlerini kutladığınız gibi Gadir-i Hum Bayramını bayram kabul edenler de Bayramlarının kutlanmasını arzu ederler. Ötekileştirmek değil, empati fayda sağlar…Toplum olarak empati eksikliğimizi BTP lideri Hüseyin Baş, dile getirmişti:"Türkiye'nin en ciddi sorunu empati kurabilme yeteneğimizi kaybetmiş olmamızdır.”“Biz empati kuramıyoruz, kurmuyoruz. Birçok sebep sayılabilir, ama vakıa ortada böyle bir özelliğimiz kalmadı. Hem diyoruz ki; insanlara adaleti sağlayacağız, hem diyoruz ki; Peygamberimiz 'kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma' hem de her türlü adaletsizliğin daniskasını yapabiliyoruz.” Farklı düşünenlere empati yapmalarını sağlayabildiysek kendimizi mutlu hissederiz.
İnsan, Allah’ın yarattığı kıymetli, özel, akıl sahibi, Allah’ın kendine halife tayin ettiği, eşrefi mahlukat diye şereflendirdiği bir yaratıktır. Akıl ve nefis taşıması sebebiyle de imtihana tabi tutulan bir topluluğun üyesidir. Elbette cinler de bu topluluğa dahildir ancak biz insan sınıfından olduğumuz için insan hakkında sohbet edeceğiz sizlerle.İnsanoğlunun dünyaya gönderilme sebebi olarak Allah’a kulluk ve ibadet ederek Allah’ın varlığını, kudretini, kâinata ilan etmek, Allah adına halife olmak gibi sorumluluğu vardır.Bu zorlu görevde yolunu şaşırmaması, Allah’ın düşmanı olan şeytana aldanmaması için ilk insan olarak yarattığı varlık Hz. Adem’dir o da Peygamberdir.Peygamberler, Allah’ın isteklerini kullara bildirmiş, belli bir program dahilinde yaşamasını, bu plan çerçevesinden dışarı çıktığı taktirde cezalanacağını haber vermiştir.Geçmiş peygamberlerin kavimlerinden, Allah’ı ve Peygamberi dinlemeyenler helak olmuştur. Bizler, diğer peygamberlerin ümmetlerinin işledikleri suçların daha fazlasını işlememize rağmen, Allah Hz. Muhammed’e söz verdiği için onun ümmetine (bizlere) dünyada toplu helak olmak cezası kaldırılmıştır. İnsanlığın sonu kıyamet olacaktır.Bu sebeple hiç kimsenin “ben bilmiyorum, ben uyarılmadım” deme şansı yoktur. Ancak, nefis denilen şeytana aldanan, bir olgu ile muhatap olduğu için insanoğlu en şerefli makam ile hayvandan daha aşağı seviyelere inecek kabiliyet ve tercih sahibidir. İnsanoğlunun yaratılış yapısı, genetiği, akıl seviyesi, psikolojik ve sosyolojik tarafları incelendiğinde; inanmak ve inkâr arasında farklı davranışlar sergileyen, bir anı bir anına uymayan, duygu ve düşünce yapısı sürekli değişken olan bir yapıya sahip olduğu görülür. Akıl gibi bir nimete sahip olunması; aklını kullanabilen için nimet, aklını kullanamayan için bir külfettir.Bu sebeple “insan bilmediğinin cahilidir” sözü yerinde bir sözdür. Ve Peygamberimizin “cahiller cesurdur” sözü ile bir araya gelince, bilmediği konularda daha tutucudur. Aslında kişinin bilmediği bir şeyde iddia sahibi olması cesaretinden, cesareti de cahilliğinden kaynaklanmaktadır.
Bir örnek verelim: Bir kimse gitmek istediği bir yere, yanlış yoldan gitmeye kalkışırsa, asla istediği yere varamaz. Bu sebeple insanın mutlaka doğru bir yol haritasına, bir rehbere ihtiyacı vardır.Bu kurallar insanın rol aldığı maddi, manevi her olayda geçerlidir. Maddi olaylarda yol bilmezliğin bedelini, geçici bir hayat olan dünya hayatında ödemek kolaydır en kötüsü ölümdür.Kişinin manevi konuda yol bilmezliğinin bedelini, sonsuz hayat olan ahiret hayatında ödemek çok daha tehlikeli ve belki de ebedi azapla muhatap olmasına sebebiyet verecektir.Kişinin bilmediği bir şeyi iddia etmesi hem ilmi hem de dini açıdan çok tehlikelidir. Peygamberimiz buyruğu ile bizi uyarıyor:
“Ya hayır söyleyin ya da susmayı tercih ediniz.” Biz araştırmacıların sorumluluğu doğru bilgi paylaşımı ve okurlarımıza kendi öğrendiğimiz yol haritasını göstermektir.Allah, Peygamberine dahi görevinin ancak tebliğ olduğunu emir buyurmuştur:
“(Ey Resulüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.” (Nahl /82) Buyurduğuna göre bizim de tebliğden öte bir sorumluluğumuz yoktur.Biz de Allah’ın
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran/ 104) emrini yerine getirmeye çalışıyoruz.İnsanın ön yargısını değiştirmenin de zor olduğunun bilincindeyiz. Bilim adamlarının “İnsanın ön yargısını değiştirmek ona atasını kesmekten daha zordur.” Sözünü biliyoruz.İmam Cafer Sadık Hazretlerinin
“Kişinin kalbini harekete geçirmek, bir dağı harekete geçirmekten zordur” sözü yaşanmış bir gerçektir.İnsanoğlu çok değişik evrelerden geçti. İlk çağlarda
“dünya öküzün boynuzundadır” diye iddiada bulunanların
“dünya yuvarlaktır” diyen bilim adamına neler yaptığını biliyoruz.Gerek Gadir-i Hum’da İlan edilen Hz. Ali Aleyhisselamın hilafetini gerek başka konuda olsun daha önce bilmemek ayıp değildir.Kişi edindiği bilgileri doğuştan elde etmiyor. Görerek, duyarak, okuyarak, sezerek, yaşayarak elde ediyor. Bu gerçekten yola çıkarak, konumuzun anlaşılması için ricam şudur:
Çok önemli bir konu olan Gadir-i Hum meselesine ön yargı ve inkâr mantığıyla değil de anlamaya çalışmanızdır. İnanın bu konu hakkında biz de bilgi sahibi değildik. İlk defa Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan duymak şansına sahip olduk. Sizler de bilmeyebilirsiniz, duymayabilirsiniz. Bu konu Peygamber efendimizin ahirete irtihalinden sonra bir milattır. İnsanlığın yolunun işaret taşlarıdır.Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi’nin
“Gadir-i Hum insanlığın yol haritasıdır” tespiti çok yerinde ve önemsenmesi gereken bir tespittir.Yolunu bulmak isteyen
“yol haritasına” göre davranır, aksi taktirde bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu çıkmazda, zifiri karanlıkta döner durur. Kafasını, gözünü, dağa taşa vurur, yanlış bir noktanın etrafında döner durur. Sonu cennet olması gereken yolu bulamaz ise cehennemin dibini boylamak gibi bir tehlikeyle karşılaşır.Peygamberimiz kendinden sonra takip edilecek kimselerin Ehl-i Beyt ve kızı Fatıma’nın evlatlarından olan diğer imamlar olduğunu defalarca belirtmiş ve en son Gadir-i Hum’daki hutbede konuyu açıklığa kavuşturmuş, Ayet ve Hadisle teyit edilmiş bir konudur. Konu hakkındaki ayet:
“Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O’nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” (Maide/67)Gadir Hadisi:
“Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, O’na düşman olana düşman ol, O’na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak”Gadir-i Hum hutbesinden sonra da en son ayet olarak Maide suresinin 3. ayeti nazil olmuştur:
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim” (Maide/3)” ayeti nazil oldu.
Maide suresi 3. Ayet kuranı kerimin en son ayeti olarak nazil olunca bunun üzerine Resülullah (s.a.a.) buyurdu ki:
“Allahuekber! Din kemale erdirildi; nimet tamamlandı. Allah benim risaletime ve Ali’nin velayetine razı oldu” Resülullah Gadir-i Hum hutbesinde, altı yerde kendisinden sonra Müslümanların halifesinin Hz. Ali olduğunu beyan etmiştir.Bu ifadelerden bir kısmı şunlardır:
“Ali bin Ebi Talib, Benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonra imamdır.”“Ey insanlar ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”Hakkında ayet ve hadis olan bir konunun tartışma götürmez bir gerçek olduğunu bilmeyenimiz yoktur. İnandım diyene şüphesiz uymak kalır, gerisi laf-ı güzaftır. Bu olayı kabul etmek istemeyen arkadaşların en büyük savunması: Bu ayet ve hadisi şerifi Ebubekir gibi Ömer gibi Osman gibi 120 000 sahabe böyle anlamadı da siz mi anladınız?Görünürde mantıklı gibi gelen bu iddiada hadisenin iç yüzünü bilmeyenler hataya düşüyor. Gadir-i Hum günü çadırlar kuruldu İmam Ali’nin velayeti 3 gün kutlandı.
Ama sonradan yaşanan akıl tutulması ve siyasi sebepler, aşiret kavgalarının önüne geçilmek ve kan dökülmesine engel olmak gibi bahaneler sayesinde hilafet İmam Ali’ye verilmedi. Bir yanlış iddia da şudur: Asırlar önce meydana gelmiş bu hadisenin tekrar gündem edilmesi ne fayda sağlar ki?Hukukta
“iade-i itibar” denilen bir konu vardır. Yıllar önce iddia edilen yanlış sebeplerle suçlanan, hatta vatan haini yaftasıyla idam edilen kimselere dahi ölümünden asırlar sonra itibarı iade edilmek zorundadır. Başbakan Adnan Menderes ve 2 Bakan arkadaşı sadece bir örnek olarak yeterlidir. Merhum Menderesi önce vatan haini diyerek astılar, sonra tekrar yargılayıp iade-i itibar gereği Anıt mezar yaparak demokrasi şehidi diye unvan verdiler.Peygamberden bu yana hakları gasp edilen, şehit edilen, mezarları yüzlerce sene saklanmak zorunda kalınan, her türlü işkenceye maruz kalan Ehl-i Beyt evlatlarının ayetle sevilmesi emredilmişken o kadar haksızlığa uğramalarını nasıl kabul edeceğiz:
“De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” (Şûra/23).Ehl-i Beyt, Allah tarafından insanlığa hidayet rehberi olarak görevlendirilmesine rağmen üzerinden asırlar da geçse haklarının iadesi onların hakkıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu Gadir-i Hum Bayramı hakkında verdikleri önem ve mücadele İmam Ali (a.s.)’ın velayet ve imamet konusunda iade-i itibar mücadelesidir.Dünyada Sünni bir lider olarak bilinen bilge insanın yıllardır sadece Şii dünyasının savunabildiği bir bayramı ülkemizde çeşitli sebeplerden dolayı gündem edemeyen adeta gizlice bayram kutlayan Alevi vatandaşlarımıza aidiyet duygularını doya doya yaşamının da yolunu açmış oldu.Dünyanın meşhur Şii otoriteleri, ünlü Ayetullah’lar, Dünya Ehl-i Beyt Alimleri Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın bu hakikati korkmadan haykırmasını taktirle karşıladılar. Hatta Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt çalışmalarına sağladığı katkıdan dolayı İmam Hüseyin (a.s.) türbe örtüsü kendisine armağan olarak sunuldu. Bu ödül büyük bir maneviyat makamıdır. Herkese nasip olmaz.Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt’ten uzaklaşan Müslümanlar gerçekten cahilliğe ve ayrılığa düşmüşlerdi. İlmin bırakın şehrini şehre giren kapıyı kaybetmekle çok şeylerini kaybetmişlerdi. İmam Ali’nin Peygamber müjdesiyle
"Ben ilim şehriyim. Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin.” (Teberani) hükmü yok sayılınca insanlar peygamber şehrine giden ilmin kapısını kaybettiler.Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yapılan çalışmaları Müslümanların kaybettiği ilim şehrinin kapısının Hz. Ali olduğunu dünyaya ilan eden ve Sünni Şii kardeşliğini birliğini tesis etmesi açısından ölçülemeyecek kadar büyük bir hizmettir.
İmam Ali’nin Peygamber müjdesiyle
"Ben ilim şehriyim. Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin.” (Teberani) hükmünü anlamamak ve yaşamamakla hem peygamber buyruğu ve İmam Ali’nin (a.s.) hidayet rehberliğinin bereketinden de nasipsiz kalmaktır.İlimin kapısından uzaklaşan Müslümanlar bakınız nasıl ilimden yoksun hale geldiler.Gadir-i Hum konusunda şu hatalı görüş savunur oldular: Sünni olan Müslümanların hali ne olacak? “Bu bahsettiğiniz konuya sizin gibi inanınca bugüne kadar inandığımız değerler yıkılacak, meydanda kalacağız. Bu duruma düşmektense Gadir-i Hum hadisesini görmezden gelmek ya da inkâr etmek daha kolay bir yol gibi görünüyor.” Anlamına gelen tavrı sergilediler.Bu mantığın ne dini ne ilmi bir gerekçesi olamaz. Çünkü Peygamberler ve kâmil insanlar her geldikleri topluma o toplumdaki yanlış düşünceleri ve kendilerince oluşturduğu inanç sistemini değiştirmek için gönderilmiştir.Her peygamberin karşısına çıkanlar
“Bizden önce atalarımızın inandığı gibi inanmaya devam ederiz” diyenler sapıklıkta kaldılar.
“Biz atalarımızın yanlış yolundan devam etmeyiz doğruluğu tercih ederiz” diyenler kurtuluşa erdiler.Her devirde yanlışta her ne sebeple olursa olsun ısrar, geçmişte yaşayan insanların düştüğü hatanın tekrarı hükmündedir. İnsan onuruna yakışan, her zaman ve şartta haklının yanında olmaktır.Pof. Dr. Haydar Baş Hocamız hak konusunda çok hassastı:
“Hakkınız olmayan hiçbir şeyi istemeyin. Hakkınız olan her şeye de sahip çıkın. Hakkınızı aramaz, ona sahip çıkmazsanız, hakkınıza karşı en büyük haksızlığı yapmış olursunuz” ifadeleri, anlatmak istediğimizi en güzel manada anlatmaktadır.Peygamberimiz
"Ali Hakla beraber, Hak Ali’yle beraberdir." Sözü tapu sendi gibi meydanda dururken, Hz. Ali’nin velayet ve hidayet rehberi, Hz. Muhammet’ten sonra onun vasisi olduğu gerçeğini savunma hakkın yanında olmaktır.Prof. Dr. Haydar Baş bu konuda da diğer konularda da haklının yanında olunmasını şu veciz ifadeleriyle ölçü olarak bizlere sunmuştur:
“Hakk’a koşun, Hakk’la olun, haklı ile olun, haklı olun, hepiniz Hakk’a emanet olun.”Aktarılan bilgiler ışığında ön yargısız olarak ve inkâr mantığından uzak bir düşünceyle hadiseyi değerlendirebilen dostlarımız meselenin önemini kavramıştır.Değerli dostlarım biz asla olaya ötekileştirme ve kör bir mantıkla yaklaşmıyoruz. Asırlardır saklanan gizli ama çok önemli gerçeklerle yüzleşmenizi sağlamaya çalışıyoruz.Empati yapın, ailenize ya da soyunuza asırlar önce yapılan haksızlık hakkında ya da elinizden alınan haklar çerçevesinde tapusu size ait olan arazileriniz olsa bu araziler de çok değerli olsa siz eskide kalmış bir dava deyip hakkınızdan vaz geçer misiniz? Yok diyecek babayiğit göremiyorum.Peki dünyada yol haritası hükmünde olan ahirette sizi cennete ve Allah’ın rızasına götürecek çok önemli bir konu olan Gadir-i Hum Bayramını ve çağrıştırdığı mesajları iman ehli olan birileri nasıl görmezden gelebilir. Bizim yapmaya çalıştığımız bildiğimiz gerçekleri sizlerle paylaşarak sorumluluktan kurtulmaktır. Gayret bizden tercih sizden hidayet Allah’tandır. Vesselam…ABDULKADİR UĞUR KEPEKÇİ